TBMM Genel Kurulu’nda 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki görüşmeler sırasında partisi adına söz alan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hukuk-Seçim ve Parlamento İlişkileri Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun, sözlerine, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı açıklamaların gerçeklikten kopuk olduğunu ileri sürerek başladı. Olgun’un konuşmasından öne çıkan satırbaşları şöyle:
‘ÖNEMLİ OLAN ADİL, HIZLI VE ETKİN YARGI SÜREÇLERİNİN İŞLETİLMESİDİR’
“Ne adliye koridorlarında hakkını arayan vatandaşlarımız, ne de bağımsız bir yargı arayışında olan hukukçuların, artık bu masalları dinlemeye sabrı kalmamıştır. Ceza adaleti sistemine yönelik reformlar yapıldığı iddia edilse de cezasızlık kültürü devam etmektedir. Kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı ve nefret suçları gibi ciddi suçlarda etkin soruşturma ve kovuşturma süreçleri işletilmemekte, failler çoğu zaman cezasız kalmaktadır. Ayrıca, adalet sisteminin fiziki altyapısının iyileştirildiği belirtilmiştir. Ancak, yeni adliye binalarının inşası, adaletin tecellisi için yeterli değildir. Önemli olan, bu binalarda adil, hızlı ve etkin yargı süreçlerinin işletilmesidir. Maalesef, yargı süreçlerindeki gecikmeler ve adalete erişimdeki engeller hala ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Sonuç olarak, Sayın Bakan’ın sunduğu pembe tablo, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında deneyimledikleri adaletsizliklerle örtüşmemektedir.
‘TÜRKİYE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KONUSUNDA 117. SIRADA’
Türkiye, Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi Raporu 2024 yılı sonuçlarında, Türkiye’nin ne yazık ki hukukun üstünlüğü konusunda yıllardan beri hızlı bir şekilde düşüşte olduğu görülmektedir. Toplamda 0,42 puanı bulunan Türkiye, bu skorla 142 ülke arasında 117. sırada; Nijer, Angola ve Honduras’ın altında; Meksika, Gine ve Nijerya’nın üstünde kendisine yer edinebilmiştir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği, Türk yargı sisteminde dönüm noktalarından biri olmuştur. Ancak bu dönüm noktası, hukukun üstünlüğüne hizmet etmek yerine, yargının siyasallaşmasının kapısını sonuna kadar açmıştır. O dönemde, ‘daha demokratik bir yargı’ vaadiyle sunulan değişiklikler, aslında yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bugün bunun acı sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz.
‘HSK İKTİDARIN BİR ‘SOPASI’ HALİNE GELDİ’
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun, adaletin teminatı olması gerekirken, iktidarın bir ‘sopası’ haline geldiği açıktır. 2010’dan itibaren yapılan atamalarda liyakat yerine sadakatin ön planda tutulması, yargının siyasal bir aparat gibi görülmesine neden olmuştur. HSK üyelerinin seçiminde Meclis’in etkisi artırılmış, ancak bu etki çoğulculuk ve dengeye değil, tek taraflılığa hizmet etmiştir. Bu yapı, yargı bağımsızlığını güvence altına almak bir yana, bağımsızlığın sonunu getirmiştir. Hukukun üstünlüğü endeksinde, Türkiye’nin durumunun yıllara göre karşılaştırmasına bakıldığında, kırılmanın 2017 yılında yapılan Anayasa referandumu ile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden sonra zirveye çıktığı görülmektedir.
‘HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PUANIMIZ DÜŞÜYOR’
Cumhurbaşkanına tanınan büyük yetkilerle ülkemizin hukukun üstünlüğü puanı 0,46’dan 0,42’ye düşmüştür. Bu ülkenin yargıçları bağımsız karar veremiyor. Çünkü biliyorlar ki, bağımsız bir kararın bedeli ya sürgün ya da kariyerlerinin sona ermesidir. Yargı sisteminin bu hale gelmesinin sorumlusu, Adalet Bakanlığı ve bugüne kadar görev yapmış bakanlardır. Bu çürümüş yapıyı, adaletin yeniden tesis edilmesi adına bir an önce değiştirmeliyiz. Yeni bir yargı inşa etme zamanı gelmiştir. Hukukun üstünlüğünü, liyakati ve bağımsızlığı esas alan bir yargı sistemi kurmalıyız.
‘BU YILIN İLK 10 AYINDA TOPLAM 343 KADIN CİNAYETİ İŞLENDİ’
2024 yılında, kadına yönelik şiddet vakaları rekor düzeye ulaşmıştır. Çocuk istismarı davalarında faillerin büyük bir kısmı hâlâ cezalandırılmıyor. Soruyorum Sayın Bakan’a: Bu failler hangi adalet reformuyla korunuyor? 2023 yılında işlenen kadın cinayetlerinin yüzde kaçı etkili bir şekilde soruşturulup kovuşturuldu? İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından bu yana kadın cinayetlerinde artış yaşanırken, bu karardan sorumlu olanlar kimler? Bu kürsüde ‘adalet’ kelimesini kullanmayın! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2024 yılının ilk 10 ayında toplam 343 kadın cinayeti ve 207 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Son 4 yıl kıyaslaması yapıldığında 2024 yılının ilk 10 ayı 2021, 2022 ve 2023 yıllarında yaşanan kadın cinayetlerini geçmiş durumdadır. Aralık ayında açıklanan verilere göre ise 2024 yılının Kasım ayında 32 kadın cinayeti ve 26 kadın şüpheli ölümü rapor edilmiştir. Bu haliyle 2024 yılının ilk on bir ayında toplam 375 kadın cinayeti ve 233 şüpheli ölüm olmak üzere, 608 toplam ölüm kayıtlara geçmiştir.
‘ ADALETİN TESİSİ İÇİN ADIM ATAN BİR ADALET BAKANLIĞI İSTİYORUZ’
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2023 verilerine göre, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan soruşturulan kişi sayısı: 200 bin 611. Sadece cinsel istismar suçundan soruşturulan kişi sayısı: 69 bin 773. Toplamda, cinsel suçlardan dolayı hakkında soruşturma açılanların sayısı 2023’te 270 bini aşmıştır. Her yıl artan bu rakamlar, adalet sisteminin suçluları engellemekte ne kadar başarısız olduğunu göstermektedir. Sadece 2021 yılında cinsel saldırı, yani tecavüz vakalarında 9 bin 441 dosya açılmış, bu dosyalardan yalnızca 6 bin 396’sında mahkûmiyet kararı çıkmıştır. Biz, rakamlarla oynayan değil, gerçek sorunlarla yüzleşen ve adaletin tesisi için cesur adımlar atan bir Adalet Bakanlığı istiyoruz. Suçluları serbest bırakan, mağdurları ise susturan bir sistemin savunulacak bir yanı yoktur.
‘ADALETİN OLMADIĞI BİR ÜLKEDE KALKINMADAN SÖZ EDEMEZSİNİZ’
Kira davaları en az 4-5 yıl sürüyor. Bu süreçte kiracı, düşük kira bedelini ödemeye devam ediyor, ev sahibi ise kan ağlıyor. Üstüne üstlük, enflasyon almış başını gitmiş, tahliye kararı çıkana kadar belirlenen yeni kira bedeli bile anlamını yitiriyor. Bu ortamda kiracı neden arabulucuda uzlaşsın? Adaletin olmadığı bir ülkede ekonomik büyümeden, kalkınmadan, toplumsal huzurdan söz edemezsiniz. Adaleti çürütürseniz, ekonomiyi çökertirsiniz. Adaleti çürütürseniz, toplumu çökertirsiniz. Şimdi buradan açıkça soruyorum: Bu bütçeyle adaleti mi güçlendireceksiniz, yoksa patronları ve rantçıları daha da mı zengin edeceksiniz? Bugün yargının esas sorunu, şu ya da bu eksiğin tamamlanması, şu ya da bu yanlışın düzeltilmesi değil; yargının tek adam himayesine sokulmuş olması, Hakim ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin üyelerinin büyük çoğunluğunun cumhurbaşkanı, geri kalanının da AKP-MHP’nin oluşturduğu Meclis tarafından seçiliyor olmasıdır.”