Muhterem dostlar…
Adamın birisi bir kamyon üzümü yükleyip bir kasabaya satmaya gelmiş. Akşam olmuş ama hiç satamamış. Bir adama sormuş, ben bunu nerede satarım ağabey diye. Adamda köye gidecek araba yok, yol uzun ve kış günü hava soğuk.
Kendi köyünü tarif ederek, “Baba o köyde herkes bol bol üzüm yer. Sen o köyü bilir misin” deyince adam, “Bilmez miyim” diyerek yola çıkmışlar. Netice köye gelmişler.
Adam, “Baba bana 250 gram üzüm ver” deyip parasını ödemiş ve evine gitmiş. Üzümcü köyün ortasında kalakalmış. Bakmış ne gelen var ne giden. Birisini görüp kendisini getiren adamın evini bulmuş.
“Hani bu köyde herkes bol bol üzüm yerdi, beni kandırdın” deyince adam, “Vallahi bana 250 gram üzüm lazımdı, aldım. Herkese karışamamak lazım” deyip kapıyı kapatmış.
Üzümcü de aldatıldığını anlamış.
***
Siyasi hayatta da buna benzer olaylar çok olur. Adam kendisini köyüne götürmek için bu yola başvurur. Ben çok karşılaştım. 1977 seçimleri… MHP’den İhsaniye İl Genel Meclisi’ne aday oldum.
Aralık ayı, her taraf kar buz. Seçimlerde şeytanlar, çıkarcılar çok olur. Ben o zaman öğrendim. 1957 model Ford Falcon marka 6 silindirli bir arabam var, maşallah tank gibi, içine on kişi biniyoruz.
Bu adaylık öyle bir şey, epeyce insanlar yanına geçiyor. Herkes sarılıyor, zannediyorsun ki herkes seni seviyor. Bir de gururlanıyorsun, ne kaliteli adammışsın gibi.
Arabanın arkasında iki kilo sigara herkese ikram edeceksin. İhsaniye’de bir tane lokanta var. Bazen yemeğe oraya gidiyorum. Aman Allah’ım onlarca dost, “abi biz de seni arıyorduk” diye geliyorlar, gelsin yemekler gitsin kahveler. Acayip bir durum.
Her yörede bu işin uzmanları var, onları taşıyacaktır. Tüm masraflar bana aittir. Vatanı birlikte kurtaracağız ya. Adamlara yemek, sigara hatta belli bir miktar vermezsen oy da vermezler.
Bunları bir bir öğrendim.
Seçim çalışmalarım sürüyor. Bir gün oturuyorum. Müthiş kar yağıyor. Kıyır köyünden bir arkadaş geldi.
– “Abi bizim köylüler seni bekliyorlar. Bütün oylar senin. Bugün mutlaka gitmemiz lazım, oradan Eymir’e geçeceğiz. Onlar da bekliyorlar.”
Tabii ucunda oy varsa, gideceğiz… Benim ‘tanka’ bindik. İscehisar Alanyurt derken çamur deryasında geçerek, gece geç saatlerde köye gelebildik.
Bir odaya girdik. Arkadaş, “Geliyorum” diyerek gitti. Belki bir saat gelmedi, kimseler yok. Oda soğuk, arada arabayı çalıştırıyorum ısınıyorum. Neticede geldi. Bir Allah’ın kulu yok. Durumu açıkladı:
– “Abi, köylüler biz geç kalınca yatmışlar.”
Anladım ki bu adam üzümcüyü kandırdıkları gibi kandırmış. Bu arada kar iyice şiddetlendi. Ben de dönüşe geçtim. Gelirken Emir Ayazin üzeri geleceğim, yollar kapanmış. O tarihlerde sobalı evim var.
Baktım, meşe odunları var, kesilmiş. Bagaja, içeriye meşe attık. Başka türlü o yolları aşmanın imkanı yok. Sağ olsun bir tona yakın odun attık.
Ağır ağır dağları indim. Gazlıgöl’e geldim, yollar kapanmış. Velhasıl ertesi gün evime sağ salim gelebildim. Yahu bu adaylık ne acayip bir şeymiş. Denemeyen bilmez.
Köylerde, gerçekten bardaklarında git gezen çaylar mı içmedim, keçi kıllı ayranlar mı içmedim… Hatta birisi “ben sana oy veririm ama şartım” derse, nasıl olsa kimse görmez duymaz diye yanağını bile uzatacak duruma geliyorsun.
Bu arada bazılarının “abi hastam var 100 TL ver 200 TL ver” gibi tekliflerini geri çevirmek oy kaybına sebep olur. Bu paralar geri gelmez, bunu bilirsin ama verirsin.
Çok tecrübe kazanırsın ama bu tecrübeleri paranla kazanırsın. Netice mi, kocaman bir sıfır, fiyasko.
***
Ha, bu arada düğünlere davet ediliyorum. Hem arabamı gelin arabası yapıyorum hem de altın takıyorum.
Takmazsan oy yok. Gerçi taksam da yokmuş, onu da öğrendim.
Yüzlerce düğüne gittim. Sonra sıra geldi benim oğlanın evlenmesine… Onun düğününe mi? Kimse gelmedi. Bu dersi de aldım. Çok şükür.
***
Seçim hatıralarına devam edeceğim. Cümlemize, sağlık huzur ve mutluluk dolu günler diliyorum. Selam ve saygılar…
YORUMLAR