Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Uğur: Meme kanserinin erken tanısında tarama programları hayati önem taşıyor

Kadınlarda en sık görülen kanserler arasında ilk sırada yer alan meme kanserinin erken tanısında tarama programlarının hayati bir önem taşıdığını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “Bir annede menopoz öncesi meme kanseri mevcut ise kızının da mamografi taramasına 40 yaşından önce başlaması gerekebilir. Bununla birlikte, yüksek riskli hasta grubunda bile mamografi taramasına başlanma yaşı en erken 25 olmalı” dedi.

Kadınlarda en sık görülen

Türk ve Amerikan Radyoloji Derneği, şikayeti olmayan veya yüksek risk taşımayan kadınlarda 40 yaşından itibaren yılda bir kere mamografi taramasını öneriyor. Mamografi çektirme imkanı olan her kadının 40 yaşından itibaren her yıl mamografi taramasını yaptırmasının uygun olacağını, ancak bu imkan yoksa dahi en azından Sağlık Bakanlığı bünyesinde hizmet veren Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezlerinde (KETEM) 2 yılda bir mamografi taraması yapıldığını hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı, Meme Sağlığı Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ali Uğur Emre, meme kanseri tarama protokolüne ilişkin önemli bilgiler verdi.

‘YÜKSEK RİSK GRUBUNDAKİ KİŞİLER 40 YAŞINI BEKLEMEMELİ’

Meme kanseri açısından yüksek riskli olan kişilere mamografi taramasına 40 yaşından önce başlanması gerektiğini vurgulayan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “Örneğin; annesi menopoz öncesi, 45 yaşında meme kanseri tanısı almış ise kızına mamografi taramasına 45 yaşından 10 yıl önce, yani 35 yaşında başlanır. BRCA 1-2 gen mutasyonu olanlarda ise taramaya 30 yaşında, erken yaşlarda göğüs bölgesine ışın tedavisi alanlarda ise ışın tedavisinin bitiminden 8 yıl sonra mamografi taramasına başlanır. Bununla birlikte, yüksek riskli hasta grubunda bile mamografi taramasına başlanma yaşı en erken 25 yaş olmalı.  Meme ile ilgili şikâyet ve muayene bulguları olan 30-35 yaşından büyük kadınlarda, 40 yaşından genç olmalarına rağmen mamografi çekilebilir. 30-35 yaşından genç hastalarda ise meme ile ilgili şikâyet ve klinik muayene bulgularında ilk başvurulan görüntüleme yöntemi ultrasonografidir. Ultrasonografiden sonra kanseri işaret eden bulgular varsa, radyolog mamografi incelemesi de isteyebilir” şeklinde konuştu.

‘MAMOGRAFİ ADET BİTİMİNDE ÇEKİLMELİ’

Mamografinin tanısal başarısı açısından adetin dönemi önemli olmasa da adet öncesi ve sonrasında meme dokusu daha hassas olduğundan mamografinin adet bitiminde çekilmesinin tavsiye edildiğini belirten Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “Bunun haricinde mamografi öncesinde, kadınların duş alması ve duş sonrası deodorant gibi ürünleri kullanmaması gerekiyor. Mamografi incelemesine gelirken hastaların varsa önceki mamografi sonuçlarını ve filmlerini de yanlarında getirmeleri eski sonuçlarla yeni sonucu karşılaştırmak açısından çok önemli” dedi.

‘YÜKSEK RİSKLİ HASTALARDA MAMOGRAFİYE EK OLARAK MRG İNCELEMESİNE DE BAŞVURULABİLİYOR’

Meme manyetik rezonans görüntüleme (MRG) incelemesinin bazı meme kanserlerinde ameliyat öncesinde lokal evreleme amacıyla kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “Yüksek riskli hastaların bazı alt gruplarında meme kanseri taramasında mamografiye ek olarak da MRG incelemesi yapılabiliyor. Ayrıca yöntem mamografi ve ultrasondan sonra problem çözücü olarak kullanılıyor. Mamografi ve ultrasonda gösterilemeyen gizli meme kanserlerinde asıl odağın gösterilebilmesi ve ameliyat öncesi kemoterapi alan hastalarda kemoterapinin etkililiğinin takip edilebilmesi amacıyla ultrasona ek olarak tercih ediliyor” ifadelerini kullandı.

‘İĞNE BİYOPSİLERİ SANILANIN AKSİNE KANSERİ YAYMAZ’

Meme kanseri tanısının en ideal yöntemi olan iğne biyopsilerinin cerrahi biyopsilerden önce tercih edilmesi gerektiğini paylaşan Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “İğne biyopsileri cerrahi biyopsiler kadar güvenilir sonuç verir ve hastaları gereksiz cerrahi işlemlerden korur. İğne biyopsisi, şüphelenilen lezyon; ultrasonografi, mamografi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi görüntüleme yöntemlerinden hangisinde daha iyi görülüyorsa o görüntüleme yöntemi eşliğinde gerçekleştirilmeli. Hastaların meme biyopsileri ile ilgili en önemli endişeleri; yapılan iğne biyopsilerinin tümörün yayılmasına neden olup olmadığıdır. Bu noktada iğne biyopsilerinin kanseri yaymadığını ve hastaya herhangi bir zararı olmadığını belirtmek gerekir” açıklamasında bulundu. İğne biyopsileri öncesinde herhangi bir medikal hazırlık yapılmasına gerek olmadığını belirten Prof. Dr. Ali Uğur Emre, “Yalnızca kan sulandırıcı kullanan hastaların, takip eden doktoruna danışarak biyopsi öncesinde ilacını kesmesi ya da kan sulandırıcı yerine kullanabileceği farklı bir ilaç varsa ona başlaması tavsiye edilir” dedi.