Sevgili konuklarım bu hafta ki ‘’kahve tadında’’ sohbetimde genç ama çok yetenekli bir ressam Rümeysa Akdağ ile birlikteyiz. Bu sohbetimizde içerisinde sizi de görmek bizleri son derece mutlu eder. Çünkü her alanında olduğu gibi kişilerin bir yere gelmesinde onları başarıya taşımanın en güzel yanı onlara verilen değer kadar yaptıkları eserlerin yorumlarını dinlemeleri ve görmeleri alkışlar kadar önemli ve değerlidir.
Geçtiğimiz günlerde Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin yıl sonu resim sergisi vardı. Bu güzel sergiyi gezerek büyük bir keyif almıştım. Her bir eser o kadar değerli anlam içeriyor ki mümkün olsaydı onlarla sohbet etmeyi isterdim. Her eserin bence güzel bir hikayesi olmalıdır diye düşünüyorum. Bu resim sergisi içerisinde bir fotoğraf beğendim ki anlatamam.
Resmi yapan Rümeysa Hanım okuduğu bir Kitap’ın içinde geçen yazıya resimlerle süsleme sanatı yapmış. Bana çok farklı geldi, bazıları için çok normal bir resimdir, ama benim için güzel bir sanat olayı demek istiyorum. İşte bu nedenle bu güzel resim sanatında gördüğüm ve hayran kaldığım bu resmi ilk önce izin verirseniz paylaşmak istiyorum Rümeysa Hanım.
1- Merhaba Rümeysa Hanım kahve tadında sohbetime hoş geldiniz, öncelikle sizi tanımak istiyoruz bizimle bu sanat köşesinde birlikte olan sevgili dostlarımız için.
Rümeysa Akdağ kimdir bize kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba öncelikle hoş buldum. Ben 15 Mayıs 2000 de Uşak ta doğdum. Annem ve babamın son çocuğuyum. Bir evin bir kızıyım iki tane abim var. Atatürk ilk okulunda okuduğum dönemlerden bu yana resim yapmayı çok severim. İlk okul yıllarımda okuldaki bir resim yarışmasına katılmıştım ancak hocalarım resmi benim yaptığıma inanmayarak hile yaptığım gerekçesiyle beni yarışmadan çıkartmışlardı. Çok üzülmüştüm çok kırılmıştım ve bana inanmadıkları için de çok öfkeliydim ama onların bu davranışı beni durdurmaya yetmedi hatta daha da körüklenmiş oldum. Liseyi de Uşak Besim Atalay Güzel Sanatlar Lisesinde okudum. Mezun olduktan sonra Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim bölümünü kazandım ve bu yıl (2022) mezun oldum. Ayrıca evdeki kedilerimi ve bütün hayvanları çok severim. Doğayı izlemek ve gözlemlemek benim için ayrı bir keyiftir. Ayrıca Lise yıllarımda küçük bir spor geçmişim de var. İki yıl boyunca bir karate kulübüne üyeydim. Birincilikten üçüncülüğe çeşitli madalyalarım var. Buna rağmen en çok keyif aldığım spor dalı yüzmek.
- Hayalleri umutları olan genç bir insan olarak bize resim sanatı ile ilgili düşüncelerinizi anlatır mısınız?
Resim kesinlikle huzur veren bir sanat. Resim yaparak birçok şey yapmış olabilirsiniz. O an sinirli ya da sevinçliyseniz duygularınızı aktarabilir, hitap etmek istediğiniz bir kitle varsa o kitleye ulaştırmak istediğiniz kaygıyı, düşünceyi, fikri, eleştiriyi ve dahi birçok şeyi resmederek ulaştırabilirsiniz. Bana göre resim sadece bir yüzeye bir takım yapmak değil insanın kendi içinde biriktirdiği ve dışarı aktarmak istediği birileriyle paylaşmak istediği her şey için bir ulaşım aracıdır. Dolayısıyla sanatçı bunu başarabildiğinde boşalmış, arınmış ve rahatlamış olacağından dolayı ilk başta dediğim gibi huzurlu olur.
- Hayal gücünüzü ve gözlemlerinizi aktarabildiğiniz bu sanat dalında çok farklı çalışmalarınız var bunlardan biri de kuzu derisi üzerine tükenmez kalem çalışmanız bize biraz da bu çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?
Tabi ki, kuzu derisi üzerine yapmış olduğum bu çalışmamı lise üçüncü sınıftayken resmetmiştim. Atölye hocamla beraber yeni bir fikir, yeni bir proje üretmek istemiştik. Benim de küçükken koluma ve elime yaptığım karalamaları düşündüm. Meraklı kişiliğim sayesinde çeşitli kalemlerle elimde en uzun süre kalabilecek olan kalemi denemiştim bu da tükenmez kalemdi. Buradan yola çıkarak bir deri üzerine tükenmez kalemle çalışsam nasıl bir etki olur diye merak ettim ve sonuç olarak plastik çok güzel etkiler elde ettim ve bu türde çalışmalar yapmaya karar verdim.
- Biliyor musun Rumeysa gördüğüm kadarı çok sessiz bir yapın var bu sizin yaratılışınızdan mı, yoksa resim sanatının vermiş olduğu disiplinden mi kaynaklanıyor?
Açıkçası benim yaradılışım öyle diyebiliriz. Sakin bir yapım var kolaylıkla sinirlenen biri değilim sabırlıyımdır. Bence disiplinli olabilmek için sabırlı gerekiyor. Resim sanatının da kendi içinde bir disiplini var, ona ayak uyduramazsanız ve kendi düzeninizi oluşturamazsanız bu alanda başarılı olabilme şansınızın çok yüksek olduğunu sanmıyorum. Bu alanda yetenekli olmanız gerektiği kadar disiplinli ve gereken özeni gösteriyor olmanız da gerekiyor.
- Afyon Kocatepe Üniversitesine başladığınız ilk günden bu zamana kadar hayatınızda ne değişti, sizin için kaybedilen veya kazanılan nedir?
En başta çok iyi ve başarılı hocalarla tanışıp onlarla kendimi daha çok geliştirebildiğim için çokça mutluyum. Güzel sanatlar lisesi çıkışlı olduğum için belli başlı şeyleri biliyordum ancak sanki bilmiyormuşçasına yeni baştan kendimi tazeleyerek çalıştım ve bu şekilde yaklaştığım için zaten bildiğim bütün bilgileri çok daha iyi pekiştirmiş oldum. Bunun yanı sıra daha başka birçok önemli bilgi de edindim. Benden bir şeyler götürdüğünü sanmıyorum en basit anlamda çok farklı insanları tanımış oldum. Bana yol gösterecek desteğini hep yanımda hissedeceğim hocalarım var. Emek ve çok çalışmaya inanan biriyim ve yaptığımız her şeyin bir yerden karşılığını alabiliriz. Önemli olan sabredebilmek. Üniversite hayatımın ve yaşanmışlıklarım hayatıma kattığı en büyük şey ise benim için açılacak olan yeni kapılar. Son sandığımız her şey yeni bir başlangıçtır aslında.
- Size göre ülkemizin ya da dünyanın en önde gelen ressamı kimdir diye soracak olursam bana ilk üç içerisine kimleri alırsınız ve neden?
Tabi ki, dünyaca ünlü Picasso’yu en başa alabiliriz. Diğer ikisi için de Van Gogh ve Claude Monet derim. Özellikle Monet benim en sevdiğim yabancı ressamımızdır. Monet’in çalışmalarını izlerken içimi bir huzur kaplar. Müsadenizle biraz bahsetmek isterim kendisinin sanatından.
Monet izlenimcilik yani empresyonizm akımının öncü sanatçısıdır. Hatta yapmış olduğu “Gün Doğumu” adlı tablosu bu akıma adını veren tablodur. Monet ve diğer ressam arkadaşlarının amacı resme gün ışığını yani güneş ışığını dahil etmektir. Önceden sanatçılarımız atölyelerine gömülüp çeşitli kompozisyonlar kurarak gaz lambası, mum ışığı vb. ışık kaynaklarını kullanarak çalışmalar yaparlardı. Monet ise kafasını kaldırıp penceresinden dışarı çıkarak doğanın renklerinin günün belli saatlerinde değişikliğe uğradığını fark eder ve bunu resmetmek ister. Bu gözlemleri sonucunda da bütün nesnelerin aslında renksiz olduğunu sadece yüzeylerine çarpan ışığın üzerlerindeki kırılmalar sonucu oluşturduğu ışığın renkleri olduğunu öne sürer ve dahi bu konu hala daha da tartışılan bir konudur. Bana soracak olursanız ben de Monet gibi nesnelerin renkleri olmadığına inananlardanım.
- Ülkemizde ressam olan insanlara halkımızın bakış açısını sizin gözünüzde nasıl bir yerleri var bu konuda düşüncenizi merak ediyorum inanın.
Bence çoğu insan “Ya geçiyorlar tuvalin karşısına bir şeyler karalıyorlar ama ne karaladıklarını kendileri de bilmiyorlar. “Diyorlar. Çünkü okullarda sanatın ve zanaatın bile ayrımını belki öğretiyorlar belki öğretmiyorlar. Bir konu hakkında gerekli yeterince bilgisi olmayan insanlardan da istediğimiz türde yorumlar yapmalarını beklememiz lazım. Ayrıca her bilginin de mutlaka okuldan alınması gerektiğini düşünmüyorum. Her insan kendi belleğini kendi öyle böyle bir şekilde doldurur önemli olan nasıl ve nelerle doldurduğumuzdur.
- Özel yetenekleri olan birçok dal var güzel sanatlar içerisinde biliyorsunuz bunlardan bazıları gelecek kaygısı alanlar. Örnek vermem gerekirse Seramik, Resim ve buna benzer sanat dalları var iş konusunda sıkıntıları olan meslekler ne yazık ki. Yoksa ben yanılıyor muyum Rümeysa Hanım?
Diğer alanlar konusunda yeterince bilgim yok ama resim konusunda pek fazla bu fikre katıldığımı söyleyemeyeceğim. Resim alanından mezun olan kişileri sadece resim öğretmeni olabilir gözüyle bakıyorlar. Oysa ki başka yapılabilecek alanlar da var. Bir resim öğrencisi çizim gerektiren bütün mesleklerin temel yapısını öğreniyor. Tekstil alanında tasarımcı olarak kendini geliştirip o alanda yükselebilir, bir takı firmasıyla anlaşıp takı tasarımcısı olarak hayatına yön verebilir, dijital resme yönelebilir ki dijital resmin kendi içinde çok daha farklı alanları vardır. Bunlardan birine örnek verecek olursak illüstrasyon diyebiliriz ki bu alan da kendi içinde bölümlere ayrılan bir meslek dalıdır. Kitap illüstrasyonu, moda illüstrasyonu, mimari illüstrasyonu bunlara bir örnektir. Yani yeterince araştırma ve emek harcayan bu alanda meslek sahibi olmaya istekli birinin bu mesleği bulamaması gibi bir imkân bence yok.
- Rümeysa Hanım her çalışman senin için çok değerlidir bunu biliyorum her birinin yeri bir başka güzeldir bundan eminim ama ben bu çalışmalarının içerisinde ilk üç sıraya koyacağın çalışmanın hikayesini anlatmanızı istesem size uyar mı?
Tabi ki uyar memnuniyetle anlatırım. Veri Kaçağı adlı resmim benim için önemli bir tablomdur. Orada yapay zekanın bizim yerimize yavaş yavaş yerleşmesi ve bizim meslek alanlarımızı ele geçirmesi kaygısından yola çıkarak resmetmiştim ve bunu yaparken tamamen hayal ürünüm olan iki karakteri birleştirdim. Benim ilk bellek resmimdir kendileri bu yüzden de benim için önemli bir tablo. İkinci sıraya ise “Kayboluş” adlı eserimi koyabiliriz. Gençlerin ve dahi bütün insanların internet gibi bir karadeliğin içinde kaybolup gidişlerinin resmidir. Ancak sadece bu yüzden değil benim ilk dijital resmim yani ilk illüstrasyonum olduğundan dolayı benim için kıymetli bir çalışmadır. Üçüncü sıraya ise “Denge” adını verdiğim çalışmamı koyabiliriz. Bu çalışmamda genel bir algıyı ilgi çekici şekilde kırmak istemiştim. Genel olarak yapılan resimlerde arka plan bir fon görevindedir yani resme çok dahil edilmez öndeki vurgulanmak istenilen şeye uyumlu olsun yeter diye düşünülür. Ben ise resme dahil olması istedim. Bunu elde etmek için ise ön planda resmettiğim kadın portresini bilerek yarım bıraktım ve arka yüzeyi parlak, simli, daha canlı renklerle ön plana taşıdım. Böylece ön plan ve arka plan ayrımını ortadan kaldırarak kendi içerisinde uyumlu bir dengeyle izleyenin gözlerinin tablonun her yerinde dolaşmasını sağlayarak keyifli bir göz seyrine yol açmış oldum.
- Bu günlere belirli yolları kat ederek geldiniz, bundan beş yıl önce ki ile şu an ki düşünceleriniz arasında ne farklar var sizce, keşke dediğiniz zamanlar oluyor mu hayatınızda?
Pek fazla keşkem var diyemem. Daha doğrusu keşke demek yerine denemeyi istediğim şeyi öyle ya da böyle yapan birisiyim. Beş yıl önceki ben lisede ne tür nasıl resimler yapsam ki diye deneyler yapan biriydi. Sadece üretmeyi düşünüp üretirdim. Şimdi ise kendime bir yol çizdim ve sadece o yol için üretiyorum ve kendimi geliştiriyorum. Belki tek keşkem daha önceden şu an ki gitmek isteğim yolu beş yıl önceden belirleyememiş olmam olur.
- Afyon Kocatepe Üniversitesinden yani okulunuzdan bahsedersek sizin anılarınızda nasıl bir yeri var. Bununla birlikte uzun yıllar yaşadığın Afyonkarahisar ile ilgili olumlu ya da olumsuz neler söylersiniz?
Pandemi yüzünden pek iyi geçti diyemem aslında iki yıllık bir kopukluğumuz oldu. Tabi biz bunu en iyi şekilde idare ettik. Ancak dört yıllık üniversitemi iki yıl okumuşum gibi hissediyorum. Online ders döneminde atölye derslerimiz açısından yeterince verimli olamadık. Tabi ki bu pandemi sadece dersleri online yapmadı. Maddi anlamda çok sıkıntılar yaşandı. Ben de bu sıkıntılı dönemde bir yıllık okul döneminde hem okuyup hem çalışmak zorunda kaldım. Tabi ki hep kötü şeyler yaşanmadı ama dönüp baktığımda iyi günler kadar kötü günleri de bana çok hatırlatıyor.
- Sanatla siyaset olur mu sizce?
Bence aslında olmamalı ama yapılıyor. Sanat çok daha güzel mesajlar vermek için yapılsa daha güzel olur.
- Bugünün gençleri olarak ülkemizi yöneten her kesimdeki insanlardan neler beklerdiniz, beklentileriniz ile hayalleriniz sizce karşı karşıya gelse hangisi kazanır?
Ben sanırım daha çok sanat isterdim. Bu yapılan sanatsal etkinliklerin de daha ulaşılabilir her kesimden insanın yararlanabilir olmasını isterdim. İnsanlar müzikallere, resim galerilerine, tiyatrolara, sokak oyunlarına, festivallere, konserlere her türlü ruhun gıdası olan sanatsal aktivitelere gidebilsin isterdim. Beklentilerim bunlar olurdu. Hayalim ise ülkemdeki bütün herkesin en az bir tane sanat dalıyla uğraşıyor ve yeni şeyler üretiyor olmasını isterdim. Kimi insanımız güzel vatanım için şiirler yazsın, kimi cennet görüntülerini çekip galerilerde sergilesin, kimi atalarımızdan kalma gelenekleri sokak oyunlarında tiyatrolarda devam ettirsin ve kimi ise sanatsal mimari yapılarıyla betonlaşan bölgelerimiz en azından sanatsal yapılarla doldursun isterdim. Yani beklentilerim hayallerimin yanından bile geçemez bence.
- Rümeysa Hanım kahve tadında güzel bir sohbet gerçekleştirdiğimizi düşünüyorum. Sanat yazılı basında bu anlamda yeterli derecede destek görmüyor, biz gazetemizde tam bir sayfa yer vererek onlarla birlikte oluyoruz. Neler söylemek istersiniz?
Bence de yeteri kadar destek alamıyoruz. Oysa ki sanat o kadar güzel bir şey ki kendisiyle iç içe olan insanı bile güzelleştirir. Dediğim gibi keşke her insan sanatın öyle ya da böyle ucundan kıyısından bir yerinden içine dahil olsa ama ne yazık ki durum hiç böyle değil. Umarım bu zamanla tersine döner.
Rümeysa hanım okurlarım adına kesinlikle harika bir sohbet olduğuna inanıyorum. Birbirinden güzel harika cevaplar vererek sanat alanında birçok okurumun çok keyif aldığını hissediyorum. Sizinle tanışmak sohbet etmek çok güzeldi şahsım ve Afyon Şehir gazetesi olarak size teşekkür ediyorum. Her zaman yanınızda olduğumuzu hissedin. Her şey gönlünüzce olsun.
Kahve Tadında