Afyonlu bestekâr ve müzik insanı Raif Somer 60 yıllık müzik yolculuğundan önemli anları Afyonşehir’den Kübra Ergün’e anlattı. Felsefesini ‘Öğrenmek için çalıştım, çalıştıkça öğrendim, öğrendikçe paylaştım’ şeklinde özetleyen bestekâr ve müzik insanı Raif Somer, tamamen kendi kendine öğrendiği müzik bilgisi ile 120’nin üzerine Türk sanat müziği bestesi, 17 ilahi, bir halk müziği, bir kılıç-kalkan oyunu besteledi. Halen Afyonkarahisar Belediyesi Musiki Eğitim Merkezi Başkanı ve şefi olarak müzik çalışmalarının içinde yer alan Raif Somer, bir Türk halk müziği korosuna da solist olarak katılıyor. Birçok bestesi TRT tarafından kabul edilen Raif Somer, beste çalışmalarına ara verse de halen iki ayrı koroda çalışmalarını sürdürüyor.
Bu kadar anı ancak bu kadar uzun bir meslek yolculuğunda biriktirilebilirdi. Geçmişiyle özlem gidermeyi düşünmese de Afyonkarahisar’ın son yıllarda yetiştirdiği ünlü sanat inanlarından, bestekar, korist, şef Raif Somer’e sanatla geçen yıllardan arta kalanları sorduk. Yarım asırdan fazla bir süredir müziğin içinde olan ve önemli müzik insanlarıyla aynı ortamı paylaşan Somer, 1960’lı yıllarda başlayan sanat yolculuğunun bıraktığı anıları Afyonşehir’den Kübra Ergün’e anlattı…
BESTEKÂR VE İCRACI OLARAK MÜZİĞİN İÇİNDESİNİZ. MÜZİK ÇALIŞMALARI NE ZAMAN BAŞLADI?
“Herkesin çocukluğundan kalma anıları vardır. Benim de ilkokulda 4’ncü sınıfta yani 10 yaşlarında Ankara Radyoevinde bizim akrabamız vardı, rahmetli Erol abimiz. O buraya ziyarete geldiğinde sesimi dinlemişti. Babama, ‘Ankara’ya götüreyim, çocuk korosuna girsin’ demişti. Babam göndermedi. İlkokul çağlarında böyle bir merakım, hevesim vardı. Bunda en büyük etki ilkokul Öğretmenim Rahmetli Zihni Çerçel’dir. Bu iki ismin benim müzik yolculuğuna çıkmamda büyük etkisi var.
Köy Enstitüsü kökenli olmalarından dolayı keman ve metalofon çalar. İlkokul öğrencisi olmamıza rağmen bunları bize de öğretir, türkü söyletirdi. O zamanlarda her derse nerdeyse her gün şarkı söylettirir, türkü söylettirirdi. Ama İlkokul bittikten sonra 1960’lı yıllarda ben kendim şiir yazıp kendim onları mırıldanmaya başladım. Yani ele avuca alınacak değerli şeyler değildi ama bir taban oluştu bu şekilde. Sonra ben şarkı sözlerini değiştirmeye başladım. ‘Elveda Meyhaneci’ şarkı sözlerine ‘Elveda ey güzeller’ diye söz yazarak ben şarkıya adapte ettim. Bu şekilde bir başlangıç oldu. Daha sonra makam ve şiir beraber, söz ve müzik bir arada gelmeye başladı.
SİZE USTALIK YAPAN KİMLER OLDU?
Ustalık yapan hiç kimse olmadı bana. O günlerden 60‘lı yıllardan kalma benim 7-8 tane hiçbir yerde not edilmemiş, kaydı olmayan hem sözü hem namesi hala aklımda olan şarkılarım var. Hiç bunları getirip de notaya alıp da tekrar gündeme almayı da düşünmedim, öyle kaldı onlar kafamda. Müziğe olan ilgimiz arttıkça, 1979’da Afyon Musiki Cemiyeti’nin varlığından haberimiz oldu. Oranın çalışmalarına gittik. Afyon’un ünlü müzik insanları burada yer alıyordu. Birkaç isim vermek gerekirse, Nazım Bursalı, Osman Ünver, İhsan Sami Doğan, Selahattin Yamaner’i saymak mümkün. Başka müzik insanları da vardı, onlar da kayda değer kişilerdi. Bunlarla meşk etmeye çalıktık. Bir gün bir tatsız bir olay oldu. Ben devam etmedim. Cemiyeti bıraktım. 1983- 1984’ten sonra tekrar böyle bir heves geldi. 1986’da cemiyetin kongresi vardı. Bu kongrede yönetime seçildik. Bir sene yönetimde kaldıktan sonra ikinci sene Kongre’de 1987’de Musiki Cemiyeti Başkanlığına seçildim.
TRT SAYISIZ KERE REDDETTİ
Cemiyete başlamadan önceki çalışmalar sırasında Rahmetli Avni Anıl’ın Müzik ve Nota dergisi vardı. Dergi tesadüf bir şekilde elime geçmişti. Oradan adresini aldım, abonelik yaptırdım. Oradaki şiirleri, Avni Hoca’dan parası karşılığında notaları, dokümanları istedim. O dergideki bir şiir hoşuma gitti. Onu Uşşak Makamında bestelemiştim. Avni Anıl Hoca’ya gönderdim. ‘Nağme de güzel sözleri de iyi bulmuşsun TRT’ye gönder’ demişti. TRT’ye gönderdim 8-9 ay sonra ret geldi. TRT’ye yaptığım şarkıyı gönderiyorum ret geliyor. Bu retler beni daha çok teşvik etti ve ben kendime söz verdim, ‘TRT’yi aşacağım’ dedim.
ESKİŞEHİR’DE ALDIĞIM DERECE MOTİVASYON SAĞLADI
Ama beni yıldırmadı tam tersine kamçıladı. 1986’da Eskişehir’in o zamanki Valisi Hanifi Demirkol’un başlattığı Yunus Emre Şiirleri Beste Yarışması’na katıldım. Yunus Emre’den bir tane şiir aldım, notasını kendim düzenledim. Yunus Emre Şiirleri Beste Yarışması’na katılan 73 bestecinin 105 eseri içinde 4’ncü oldum. Ödül almak için gittiğimizde salonda ünlü otoriteleri ve bestekarlar vardı. Onların içerisinde benim hasbelkader 4’ncü olmam çok büyük bir şeydi. Bu bana müthiş bir şevk verdi. Bundan sonra daha ciddi anlamda çalışmalara önem verdim. Konuyla ilgili dokümanlar topladım. Çok araştırma yaptım, çünkü bana herhangi bir notayı, müziği, çalmasını öğreten hiç kimse olmadı.
HİÇ Mİ BİR BAŞKASIYLA ÇALIŞMA GEREĞİ DUYMADINIZ?
Şimdi eskilerden isim vermeyeyim birisiyle bir çalışmamızda Afyon’da hala bestekar diye anılan bir abimiz var. Çalışma sırasında tesadüfen bir notayı deşifre edeceğiz solfeji olarak. Sözlerinde ‘Bunun makamını göçürelim de buselik makamındaki bir şarkıyı nihavent makamına transpoze yapalım da öyle çalışalım’ dedi. Ben yapayım dedim. Kızdı bana, ‘Daha dün başladın sen, merdivenleri çıkmadan tepeye tırmandın’ diye söylendi. Biz müzikte yer değiştirmeye notayı La’dan Sola düşürmeye transpoze diyoruz. Bir gün bir çalışma esnasında ‘notayı ben yaparım’ dedim yine kızdı. Bu olay beni kimseden yardım istememeye yöneltti.
YOĞUN MÜCADELEM SONUÇ VERİYOR
Bu sırada durmadan TRT’ye beste gönderiyorum, oradan da durmadan ret geliyor. Ama ben yılmıyorum, başka bir şarkı gönderiyorum. Ali Şenozan Ankara’da bana şunu söylemişti: ‘TRT’den geçmeyen eserleri yalandan bir iki yerini değiştir geri yolla.’ Ama ben TRT’den geçmeyen eserleri bir daha hiçbir şekilde göndermedim hep yeni bir şeyler gönderdim. Şahsi müzik çalışmalarım, yoğun mücadelem sonuç verdi. TRT’den 1999-2000’li yıllarda ilk şarkım geçti. Benim amacım TRT’yi geçmekti. Sonrasında daha fazla hedeflerim olmadı zaten. Hedefim TRT’ydi, buraya gönderdiğim yaklaşık 40-50 eser içinden 15 tane beste TRT repertuvarına girdi. TRT’ye 2008-2009’ dan sonra bir daha hiç beste göndermedim. İlk TRT’ye ilk kabul olan ‘Ne Kadar Çok Özledim Bilmem Neredesin’ buselik bir şarkıdır.
TRT REPERTUARINDA BESTESİ OLMAK BİR BESTEKAR İÇİN KAZANÇLI BİR İŞ Mİ?
Çalınan her bir eserim için telif ücreti olarak 1 lira 50 kuruş alıyorum. Şimdi telif ücretleri çok düşük. Hiçbir zaman da piyasa sanatçılarına bestelerimden vermeyi düşünmedim. Ben kendimi reklam yapacak yapıda bir insan değilim. Beste yapmaya artık sıcak bakmıyorum. Uğraşmak istemiyorum. Yani benim için bir getirisi yok, benim içimde meşhur olmak, ön plana çıkmak gibi bir hedef yok. Ben burada koroda bir şeyler öğretmek için çabalıyorum. Az öncede dediğim gibi sanatçılara şarkı vermek gibi hiçbir düşüncem olmadı. Halen de düşünmem.
AMACIM AFYONLU ŞAİRLERİN ŞİİRLERİNİ BESTELEMEKTİ
Esas amaçlarımdan birisi de şuydu: Afyonlu şairlerin şiirlerini besteleyip TRT’ye kabul ettirmekti. Dört şairimizin şiirini besteledim, üçü TRT’ye girdi. Ali Türkeskin, Ömer Kalafat, Ali Akçeken, Afyon’da müfettişlik yapan Ali Küçük. Ali Türkeskin, TCDD’de memur iken Malatya’ya tayini çıkıyor. Gitmiyor, bir şiir ile istifa ediyor. Rahmetli Türkkeskin, aradan 20 yıl geçiyor, kızı evleniyor ve doğum yapıyor, torununu görmek Malatya’ya gidiyor. Orada 2-3 ay kalıyor ve Afyon’u sürekli özlediğini dile getiren şiirler yazıyor. Bu şiirlerden birisi ‘Kale yine Yalçın mı? Yine sert sert mi bakar.’ Onu ben hicaz makamında zeybek olarak besteledim. İmaretin Avlusu, cepken, kılıç-kalkan derken o da nikriz makamında oldu. İki tane de türküm var. 120’nin üzerinde sanat müziği bestem var 17 tane ilahi var.
ŞU ANDA BESTEKARLIK DEVAM EDİYOR MU?
Benim kendime ait bir şeyim var: ‘Öğrenmek için çalıştım, çalıştıkça öğrendim, öğrendikçe paylaştım.’ Özel olarak eğitim vermedim. Ama koroda repertuarı ben hazırlıyorum. Afyon Musiki Eğitim Merkezi Kurucu Başkanıyım ben. Hala başkanlığa devam ediyorum. 36 yıldır koro şefliği yapıyorum koroyu yönetiyorum. 25 kişiden oluşan bir koromuz var. 15 bayan 10 erkek var yılda iki defa konser gerçekleştiriyoruz. Halk Müziği Korosunu yeni kurduk. Afyon’da uzun yıllar müzik öğretmenliği yapan Halil Rıfat Aydemir, Eskişehir’e gittikten 20 sene sonra Afyon’a döndü. Koronun şefliğini o yapıyor. Birlikte Afyon kültürel hayatına bir şeyler katmaya çalışıyoruz. Ondan önce Ebu Bekir Özen vardı, şu an Antalya’da kendisi. Otuz yıl Halk Müziği Korosunu kurdu yönetti, çalıştırdı ve konserler verdi. Ayrıca tasavvuf konserleri de verdik.
ZAMAN İÇİNDE MÜZİK ÇEVRELERİYLE OLAN İLİŞKİNİZDEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Beste çalışmalarına başlamam dolayısıyla önce şairlerle olan diyaloglarımı arttırdı. Daha sonra sanat camiasıyla olan iletişimlerim arttı. Rahmetli Halil Soyer, Cemal Safi, İzmir’den Şahin Çandır abimiz, Hüseyin Tanrısever bunlarla iletişimlerim samimiyetim oldu. Ünlü müzik insanı Avni Anıl’ın bana bir cümlesi vardı, nasihat babında. Şiir yazıp besteleyip, kendisine gönderdiğimde ‘nağme güzel ama sözleri kendin yazma istersen. Yazılmış güzellikler bul’ demişti. Ben de bu nazik uyarıyı dikkate alarak şiir yazmayı bıraktım. O yoldan çıkarak şairleri araştırmaya başladım. Musiki ve Nota dergisinin çok faydası oldu. Bir sürü şairle tanışma fırsatı buldum. Onları hem ziyaret ettim, hem ağırladım. Daha çok Ankara’da kültür insanlarıyla bir araya geldik. Halil Soyer ile olan diyaloğum en az 15-16 sene sürmüştür. Benim için bu ilişkimiz baba-oğul gibiydi.
BU BULUŞMALARINIZDA KONUŞMALAR HEP SANAT ÜZERİNE MİYDİ?
Genelde sanat üzerine ki oradaki toplantılara herkes katılırdı. Örneğin eski milletvekili, bakan Yılmaz Karakoyunlu da gelirdi. Onlarla tanışma fırsatımız oldu. Yani şair kökenli insanlarla tanıştık ama benim daha çok Cemal Safi ve Halil Soyer ile diyaloğum iyiydi. Ben geliyorum dediğimde resmi bir şekilde değil de daha samimi ve sıcak karşılarlardı beni. Ben buradan giderdim orda müzik ekibini toplardı, bir araya gelirdi. Ben sabahtan Afyon’da işimin başında oldurdum.
YETİŞTİRDİĞİNİZ BİR BESTEKAR VAR MI?
Hayır, hiç bestekar yetiştirmedim. Ayrıca bestekar yetiştiremeyiz. Bestekarlık kişinin içinde olmalı. Çünkü ben müzik kulağı iyi olan üç arkadaşımızı teşvik ettim. Bir kemancı bir ud çalan kişilerdi. Bu çok farklı bir şey. Beste yapma konusunda ilerleme sağlayamadılar. Onlar daha çok icracılığa yönelme kararı aldılar. Beste yapmak sadece notaya dökmek değil. Şiiri bulmak, o duyguya girmek çok önemli. Şimdi ben beğendiğim şiirlerden günde 4-5 tanesini bestelerim. Şiiri ben okur okumaz bestelerim. Bir de bu özelliğim var.
AKÜ’YE BAĞLI DEVLET KONSERVATUARI’YLA İLİŞKİNİZ NEDİR?
Koro çalışmalarında enstrüman talep ettiğimiz zaman o konuda yardımcı oluyorlar. En son Afyon Kocatepe üniversitesi devlet Konservatuvarı Müdürü Doç. Dr. Çağhan Adar ve Öğretim Görevlisi Yunus Emre Uğur’un birlikte hazırladığı, benimle ilgili bir kitap var. 2019’da yayınlanan bu kitapta 45-50 bestem yer almıştı. Kısa hayat öykümüze de yer verilmişti. Yani şöyle bir AKÜ Devlet Konservatuarının bize mutlaka faydası olur. Müzikle ilgili talep edenlerin de yanlarında olacaklardır. Şu anda bize gelip, koro çalışmalarına katılan AKÜ Devlet Konservatuarı’ndan gelen öğrenciler var. Bu konuda iyi bir işbirliği yürütüyoruz.
AFYON’DAKİ KÜLTÜR ÇALIŞMALARI YETERLİ Mİ?
Afyon’da Musiki Cemiyeti yıllarca meşk olarak çalışmışlar. Kurs vermişler, eğitim yapmışlar. Çocuklara sahnede öğrettiklerini sergiletmişlerdir. Kızlı erkekli koroyu ilk kez ben kurdum. 1995’te ilk defa bayan ve erkeler de tasavvuf konserini yapan yine benim. Bizim kadınlı-erkekli 1995’te yaptığımız tasavvuf korusu, bir yıl sonra yani 1996’da TRT’de ancak yapılabildi. Bazı ilkler benimdir. Yani halen şu anda üniversitenin iki korosu var: Sanat müziği, Halk Müziği. Şimdi yeni Az önce söylediğimiz gibi Afyon’ da bu işin daha çok koro kurulması üniversite gibi bir değeri bizim kullanmamız gerekiyor bunun içinde para gerekiyor.
KOROYA KİMLER KATILIYOR?
Toplumdan herkes gelebilir. Müziğe meraklı, ilgi duyan çalan ya da söyleyen herkese kapımız açık. Ancak amatör insanları alıp sahneye çıkartmak medeni cesaret ister. Herkes sahneye çıkamaz, şarkı söylemeyez, kolay bir şey değil o sahne. Ama müzik çalışmalarına katılmaları kendileri için bir şey, bir çeşit terapi. Biz biliyoruz ki müzik ruhun gıdasıdır. Müthiş bir terapidir. Hafta da bir gün oraya gelenler stres atarlar. Hafta da iki gün yapalım diyenler bile var.
DİĞER SANAT DALLARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİZ NELER?
Afyon’da 1970 öncesi tiyatro kuruldu. Hayrettin Özkılınç, Yakup Çetinkaya sağ. Rahmetli olan arkadaşlarımız var. 1972’de Belediye Sami Özür döneminde Belediye Şehir Tiyatrosunu kurdum ben. Oyunlar sahneledik. Ama doğru dürüst destek göremedik. Sahnenin dekorlarına kendi cebimizden ağaç bulduk, kütük bulduk biz yaptık. Afyon’un ileri gelenlerinin kültürel etkinliklere ön ayak olmaları gerekiyor. Afyon’a gelen belediye başkanlarının veya valililerin sosyal olarak görüşlerinin geniş olması gerekiyor. Ama maalesef ben bugüne kadar bu geniş çerçevede kültüre sanata bakan bir hiç kimseyi görmedim. Elden tutan bir şey yok destek olan bir şey yok. Sanata destek verilmezse bitmiştir. Kübra Ergün (Özel)