Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ANA-DOLU BEREKET

Anadolu’nun kadim kültüründen, verimli topraklarından, ana figüründen ve üretken kadınlarından esinlenerek hazırlanan sergi

Anadolu’nun kadim kültüründen, verimli

AKÜ GSF Seramik Bölümü Öğretim Görevlisi Canan Gürel Ak, eylül ayı başında M. Rıza Çerçel Kültür ve Sanat Merkezi Sergi Alanında ‘Ana-dolu Bereket’ adlı ilk kişisel sergisini sanatseverlerin beğenisine sundu. Sanatçı Canan Gürel Ak’ı Kahve Tadında Sohbetimizde ağırladık, sergilenen eserler ve sanat üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Seramik Bölümü Öğretim Görevlisi Canan Gürel Ak’ın ‘Ana-dolu Bereket’ adlı ilk kişisel seramik sergisi geçtiğimiz günlerde M. Rıza Çerçel Kültür ve Sanat Merkezi Sergi Alanında sanat severler buluştu. 3-10 Eylül arasında sanatseverlerle buluşan sergide, Seramik Sanatçısı Canan Gürel, Anadolu’nun kadim kültüründen, verimli topraklarından, ana figüründen ve üretken kadınlarından esinlenerek oluşturduğu, geleneksel desenlerimizden Haliç ile Çintemani desenlerine ve yorumlarına yer verdiği 58 eser, büyük beğeni topladı. Bu amaçla GSF Ögr. Görevlisi Canan Gürel Ak’a Kahve Tadında Sohbetimizde daha iyi tanımak, eserlerinden ve hayatını kısa kısa sorular tanımayı düşündük. Kendisi bizi kırmadı ve güzel keyifli bir sohbet için bir araya geldik.

Canan Hanım öncelikle hoş geldiniz…

Çok teşekkür ederim Mustafa Bey, Kahve Tadında böylesine güzel bir sohbete hepimizin ihtiyacı var. Sanatın her alanında bizlerle berabersiniz ve bizlerin eserlerini tanımak için gayret gösteriyorsunuz. Tüm sanatçılar adına sizi kutluyorum. Sizi tanımak güzel.

Canan Gürel Ak, sizi yakından tanıyan birisi olarak değerli bir sanatçısınız ve eserleriniz ile gençlere bir ışık oluyorsunuz, gülen yüzünüz ile. Kahve Tadında Sohbeti takip eden değerli insanlar için öncelikle kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle çevremize ışık olabildiysek ne mutlu bize diyerek başlamak isterim. Ben memleketi Eskişehir olan ama Ankara’da doğup büyüyen biri olarak sanatla lise yıllarında tanışma fırsatını buldum. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin ilk mezunlarındanım. Tabii bunun getirisi olarak sanat, hayatıma 14’lü yaşlarımda girdi demek daha doğru olur sanırım. Lise sonrasında Anadolu Üniversitesi Seramik bölümünde alınan lisans eğitiminin ardından, 2,5 yıl özel sektörde (seramik alanında) tasarımcı olarak görev aldım. 2001 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kurulmasıyla Afyon’a geldim ve o zamandan beri bu kurumda öğretim görevlisi olarak görevimi sürdürmekteyim

Çok değerli Canan Hocam serginizi birlikte gezdik ve büyük keyif aldım. Her bir eseri titizlik içerisinde severek anlattınız. Bu beni son derece mutlu etti. Sergi açılışına geç kaldım buna rağmen yorgunum demediniz, o güzelim tarihi merdivenleri tekrar çıkarak işinize ve sergiye gelenler için nezaket gösterdiniz, tekrar teşekkür ederim. ‘Ana-dolu Bereket’ serginizin ismi nasıl ortaya çıktı?

Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaparken, Anadolu Seramik Tarihi diye bir dersimiz vardı ve hocamız bu ders kapsamında Anadolu’da yaşamış medeniyetleri her birimize dağıtırken (aynı zamanda bu medeniyetleri inceleyip, sanat eserleriyle tekrar günümüze taşıyacaktık) bana gel seninle İlk Çağ çalışalım dedi. İlk Çağ denilince; sanatsal üretimden ziyade her şeyin hayatta kalma mücadelesi içinde var edildiği zamanlardan bahsediyorum. ‘Neden olmasın’ diyerek yola koyulduk. Tabii sıkı bir bilgi taraması sonrasında o dönemlerde Ana Tanrıça figürleri ve onun sembolleştirilmiş hali olan idoller karşıma çıktı. Bilimsel olarak hiçbir şeyin açıklanamadığı bir zamanda kadının nesli devam ettirmedeki rolü ne kadar önemliydi ve mucizevi bir süreçti. Hoş günümüzde de bu mucizeye hala tanık olabiliyor olmak gerçekten çok güzel. Sadece burada kadının değersizleştirilmesi sanırım tahammül edemediğim şey. İşte bu sebeple çalışmalarımda idolleşmiş anne kavramına yer veriyorum.

Ana-dolu Bereket sergisi hazırlanma aşaması ne kadar zaman sürdü, hedeflediğiniz noktaya geldi mi siz?

Aslında bu uzun bir serüven ben 2004 itibariyle bu konuda çalışmaya başladım. Pek çok karma ve konseptli sergide yurt içi ve yurt dışında yer aldım. Bu serginin büyük çoğunluğu bu seneye ait çalışmalardan oluşuyor ama geri planda bu yolculuğun başlangıcını unutmamak adına da eski eserlerimi de kullandım. Bence hiçbir sergi için hazırlanma süresi belli bir tarihle sınırlandırılamaz. Siz o uygulamaları içinde bulunduğunuz zamanda yaparsınız fakat geri planda süreç çok daha önce başlamıştır aslında, bunun bir zaman aralığı yok.

Canan Hocam serginizde farklı desenler kullanılmış birçok kişi bunları çok bilmez, bunlara bir örnek vermek gerekirse Çintemani ne demektir?

Çintemani deseni Orta Asya kökenli bir motif olup iç içe üç tane topun bir teğet çizgiye yaslanmasıyla vücut bulan, bazen tekli, bazen ikili ve çoğunlukla da üçlü olarak kullanılan ve üzerinde Çin bulutu ya da ejderhayı andıran kıvrık çizgilerle bezenen bir desen. Günümüze kadar çok büyük değişime uğramadan gelmesi de onu özel kılıyor aslında. Zaman içinde pek çok anlam yüklenmiş ve özellikle saltanat tarafından benimsenerek pek çok kıyafette de kullanılmıştır. Bu onları halktan ayıran bir unsur da olmuş aynı zamanda.  Bu anlamlardan birisi de ki benim en çok dikkatimi çeken kısmı Çintemani deseninin güç, hız ve zekâyı temsil etmesi oldu.  Güç, hız ve zekâ insana bahşedilen ve bizi diğer ırklardan ayıran yegâne özellikler. O zaman neden benim çalışmalarımda yer almasın dedim ve iki boyuttan çıkararak üç boyuta taşıdım deseni.

Zaman zaman farklı sorularla sizi tanımakta gerekir diye düşünüyorum Canan Hanım, eşiniz ile nasıl tanıştınız, birlikte çay içmeyi mi yoksa kahve mi tercihiniz olur?

Eşim üniversitede öğrenci iken benim bir devre üstümdü. Yani birer yıl arayla mezun olduk diyebilirim. Bizim asıl tanışıklığımız özel sektörde oldu aynı yerde tasarımcı olarak çalıştık mesai arkadaşı olduk ve süreç Afyon’da da devam etti bu sefer sanatsal çalışmalarımızı endüstriyel tasarımlar olarak değil de akademik olarak devam ettirmiş olduk. Meslektaş olmak bence büyük bir şans çünkü alanda birbirimizi daha iyi anlayıp destek olabiliyoruz

M.Ö ve M.S Anadolu’da sanat kültürü bugünkü sanat kültürü ile karşılaştırırsak nasıl bir durum ortaya çıkar sizce?

Bu kısaca anlatılacak bir konu değil aslında. MÖ sanat olarak tanımladığımız, ki bunu günümüz sanat tarihçileri böyle tanımlıyor, o zamanda yaşayanların gereklilikleri ve ihtiyaçları bazında vücut bulan şeyler. Yani siz bir rölyef gördüğünüzde onu teknik özellikleri giyim kuşamı ya da varsa hikâyesi bazında değerlendiriyorsunuz. Ama o güne gitme şansımız olsa belki toplumunu bilgilendirme amacıyla kazınmış bir rölyef olmanın ötesinde bir kaygıyla karşılaşacaksınız bunu tabi kimse bilemez rivayetlerden ibaret kalır. MS ki sanat anlayışı öncelikle dini temsil eden ve onu yaymak amacıyla ortaya çıkarılan eserler olarak karşımıza çıkmakta ama oda zamanın kazanımlarıyla gelişmiş ve artık tek bir amaç için üretilmekten çıkarak farklı görüşlerin yansıması olarak da şekillenmiştir. Her zaman diliminde gelişerek ve farklılaşarak vücut bulmuştur ve bulmaya devam etmektedir.

Serginizde toplam 58 eser yer aldı. Bunlardan seramik heykeller, seramik duvar desenleri farklı tekniklerle pişirilmiş eserler yer alıyor. Peki, neden farklı pişirme teknikleri kullanmak zorunda kalıyorsunuz Canan Hocam?

Farklı pişirim tekniklerini, bazen malzemenin getirisi, bazen de sonucu itibariyle bize alışılmışın dışında etkiler yaratmasından dolayı tercih ediyoruz. Seramik yapmak sınırsız bir macera şekillendirmesinden, son pişirimi tamamlanana kadar adrenalin seviyesi hep yüksek her an tetikte sonucu bekliyorsunuz. Böylece heyecanınız hiç bitmiyor.

Haliç desenleri ne demektir bunu biraz açalım mı ne dersiniz Canan Hocam?

Haliç deseni, Haliç işi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Haliç motifi ilk olarak 16. yüzyılda İznik çinilerinde görüyoruz. Çiniler, Haliç yakınlarında bulunan İznik şehrinde yapılmıştır. Çini sanatında sıkça kullanılmış bir desen. Başarılı bir doğa stilizasyonu. Şekilsel olarak spiral bir döngüde doğanın uyanışını temsil eden bahar çiçekleri ve yapraklarıyla bezenmiş bir desen.  Bende uyanış algısını hissettiriyor işlerimi çok doğru besleyeceğini düşündüğümden kullandığım bir desen diyebilirim

Anadolu da kadın ne demektir? Aslında bu serginin ana figürü olarak ‘’kadın’’ mı var düşünceleriniz de Canan Hocam?

Anadolu kelimesini anlam bakımından ikiye ayırdığınızda Ana ve dolu kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluştuğunu görüyoruz. Türkçe olarak bu yaklaşım benim konumu çok güzel besliyordu. Hem üzerinde yaşadığımız bereketli topraklara gönderme yaparken hem de bu topraklarda yaşayan farklı medeniyetlerdeki annelerimizi de bu sayede anmış oldum. Bu topraklarda başarılara imza atan kahramanların var oluşu ve yetişmesinden sorumlu olan annelerimize minnetimizi sunuyoruz bir nevi.

Sanatından derinden etkilenmiş birisi ile tanışma şansınız olsa kimi tanımak isterdiniz ve neden?

Mesleki anlamda Füreya Koral diyebilirim. Füreya Koral seramiği sanat olarak ülkemizde vücut buldurmuş ilk kadın sanatçımız çünkü. Osmanlının son döneminde dünyaya gelen ve aldığı eğitimle kendini geliştirmeye devam eden, çağının hakkını veren ve sonrasında örnek bir Cumhuriyet kadını olmayı başarmış bir sanatçı.

Üniversite yıllarınızda unutamadığınız bir anınız mutlaka vardır, bunlar içerisinden bir tanesini bizimle paylaşmak ister misiniz?

Biz öğrenci iken okulumuzda eğitim sürecinin yanında klasik hale gelmiş güzel etkinlikler de vardı bunlardan birisi tüm fakülte bazında organize edilen kıyafet baloları, diğeri ise seramik fırınlarında bölümce her sene son sınıfların hocaları ile yaptığı balık partileriydi.  Kıyafet balosunda kıyafetini kendin tasarlardın bunun için haftalar öncesinde işe koyulur, dikişler dikilir, gereken aksesuarlar tek tek elde hazırlanırdı. Bu yaratıcılığı, malzemeyi tanıma ve onu kullanabilmede insanı geliştiriyordu en güzeli de eğlenerek yapıyordun. Balık partilerinde ise hamsiler kasalarla alınır okulun atölyelerde temizlenir ve bunu öğrenciler yapardı. Benim gibi balığa dokunamayanlarda salatadan sorumlu olur her şey tek tek elde hazırlanır akşamın da hep beraber yenirdi.   Şimdilerde öğrencilerimize bunları örnek veriyoruz ama bir araya gelip bir organizasyon yapmaya kimse cesaret edemiyor. Şaşırıyorum.

Öncelikle yaşadığımız şehir de sonra ülkemizde sanat alanı içerisinde bulunan insanlar gerçek değerlerini toplumdan alabiliyorlar mı sizce Canan Hocam?

Evet. Sanat içinde bulunduğu çağın bir yansımasıdır diye de tanımlanır. Gerçekten de öyle. Siz bu zamana ait olan olayları, değerleri ele alıp kendi süzgecinizden geçirip tekrar yansıtıyorsunuz.

AfyonŞehir Gazetesi olarak ‘Kahve Tadında Sohbetimizde’ son olarak ne söylemek istersiniz?

Sanat olgusu; sanatçı, sanat eseri ve alımlayıcıdan oluşur. Buradaki alımlayıcıyı aslında izleyiciler olarak toplum oluşturuyor. Yani bu üçlemenin birinin eksikliğinde sanat olgusundan bahsetmemiz mümkün değil. Sizler gibi ilgili izleyicilerle bir araya gelmek bizler içinde çok büyük bir önem arz ediyor. Çünkü duygusal olarak yoğunlaşıp yaptığınız birikimleri tekrar sanatsal ifadeyle açığa çıkardığınızda aldığımız tepkiler bizler için de çok önemli. Bu sebepten tüm Afyonlu sanatseverlere ‘izlemede kalın’ demek isterim. Teşekkürler.

Çok değerli Canan Güler Ak hocam, öncelikle sanat yaşamınızda ve hayatınızda başarı dolu nice yıllar dilerken böylesine güzel bir sohbet için size, sevgili eşinize bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Her şey gönlünüzce olsun inşallah.

Kahve Tadında Sohbetimizin çok değerli okurları bu hafta sizler evlerinizde kahvelerinizi içerken bizleri uzaktan da olsa takip ettiniz ve bizlere ışık oldunuz bir sonraki hafta başka bir konuğumuzla beraber olmak üzere mutlu ve sağlıklı kalın.