BBP’den Basın Açıklaması:
“Amerikalı sosyolog Eric Hoffer’a atfedilen bir söz vardır. Şöyle der: “Propaganda, başkasının ayağına basarken çığlık atmaktır.” Yunanistan Başbakanı Mitçotakis, 19 Mayıs’ta yaptığı açıklamada; “Avrupa Parlamentosu aracılığıyla, İsrail ve Ermenistan ile işbirliğiyle ‘Pontus soykırımını’ uluslararası kamuoyunun gündemine getireceğini” söyledi. Baştan aşağı saçmalıklarla dolu açıklamanın detaylarına girmeyeceğim. Bugünlerde, bu tip bir açıklamanın yapılmasının nedenlerinden biri, söz konusu konuşmanın içerisinde zaten var. Mitçotakis, “Ankara’nın ‘bölgesel liderlik için saldırgan’ politika yürüttüğünü, ve kendince tedbir alınması gerektiğini ifade etmiş. Evet, Türkiye bir dünya devletidir. Türkiye, bölgesel bir liderdir ve gerektiğinde güç kullanarak haklarını koruyacaktır. Yunanistan’ın bunu engellemek için bulabildiği şeyin “Pontus soykırımı” palavrası olması, acınacak durumlarının özeti olmuş. Türkçede, durumu özetleyen çok sayıda deyiş var ama edebimizi muhafaza edeceğiz. Değerli Arkadaşlar, Yunanistan’ın açıklamalarını “muayyen hezeyanlardan biri” olarak değerlendirmek iyimserlik olur. Konuya dair dikkat etmemiz gereken ayrıntılarla ilgili, farklı zamanlarda, farklı vesilelerle uyarılarda bulunmuştuk. Yunanistan, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmasını engellemek için kendisine verilen görevi yerine getiriyor. Görevlerinden biri bu… Kıymetli Vatandaşlarım; Yunanistan Türkiye için bir tehdit değil.
Yunanistan uluslararası siyasetin bir aktörü de değil. 1000 yıl önce de değildi, gelecekte de olmayacak. Bugün olduğu gibi, kendilerine biçilen “kukla” rolünü sürdürmeye devam edecekler.
Yunanistan’a bugün için verilen görev, Türkiye’ye problem çıkartmak ve Türkiye’yi itibarsızlaştırmak.
Yunanistan’ın Mora’da, Kıbrıs’ta, Balkanlar’da ve Anadolu’da Türklere yönelik katliamlarını anlatmaya kalksak günlerce konuşmamız gerekir. Gerekirse konuşuruz ama konunun bu olmadığının hepimiz farkındayız. Bir soruyla, hepimizin bildiği bir gerçeği tekrar teyit edelim: Mitçotakis, yaptığı açıklamadaki, “Avrupa Parlamentosu aracılığıyla, İsrail ve Ermenistan ile işbirliğiyle -sözde- ‘Pontus soykırımını’ uluslararası kamuoyunun gündemine getirmeye” teşebbüs ettiğinde, bu iftiranın Türkiye’deki gönüllü destekçileri kim olacak? Maalesef, O toplulukla bugün “kucaklaşmaya” çalışıyoruz… Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Vatandaşlarım; Dün, terör örgütünün şehir kadrosunun, Gazi Meclis’te grup toplantısı vardı. Toplantı, PKK’nın partisinin eş başkanının “Yarım asırdır şiddet ve kanla yazılan sayfaları kapatmanın tam da vaktidir.” cümlesiyle haber oldu. Hala ayağımıza basmaya ve çığlık atmaya devam ediyorlar. PKK’nın, Türkiye’deki yasal boşluklardan faydalanarak, “Türkiye’ye yeni bir cephe açmak” için siyasi parti kurdurması, hep terörle mücadelenin ve Türkiye’nin yumuşak karnı oldu. Sürekli isim ve şekil değiştiren sözde siyasi partiler, “örgüt tarafından planlandığı ve talimat verildiği gibi”, terör örgütünün propagandasını yaptılar, kazandıkları belediyeleri terör örgütünün hizmetine sundular, uluslararası alanda Türkiye’nin yaşadığı her problemde muarızlarının yanında yer aldılar… PKK’yla ilişkilerini ise hiçbir zaman inkar etmediler.
40 bin insanın hayatına ve Türkiye’nin 2 trilyon dolarlık kaynağına mal olan; uluslararası alanda Türkiye’ye uygulanan sayısız yaptırımın öznesi olan; yöneticileri, söylemleri, politikaları, adayları, her dönemde PKK tarafından belirlenen bir topluluk, ayağımıza basmaya devam ediyor. Bu iğrenç suç örgütünün elebaşı, Meclis kürsüsünden, milletimizle, terör mağdurlarıyla, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin mensuplarıyla ve en çok da terörün hedef aldığı bölgelerde yaşayan ve devletinin yanında yer alan Kürt kökenli vatan evlatlarıyla alay edercesine, bir “kahraman”mış gibi takdim ediliyor. Hala “Yarım asırdır şiddet ve kanla yazılan sayfaları kapatmak” tan bahsediyorlar… Türkiye’nin terörle mücadeleye harcadığı 2 trilyon dolardan dolayı Türkiye’yi suçluyorlar.
Faaliyette bulunduğu sürenin neredeyse tamamında, istihbarat örgütlerinin oyuncağı olarak Türkiye’ye zarar vermek için kullanılmış bir katiller topluluğunu “özgürlük kahramanları” olarak karşılamamızı bekliyorlar. Bu ifadelerin, insanların aklıyla alay etmek dışında hiçbir anlamı yoktur. Biz, milletin vicdanının yanında yer almaya devam edeceğiz. Hep milletimizin sağduyusunun, en çok da PKK terörünün mağdur ettiklerinin yanında olduk. Şehitlerimize ve Gazilerimize verdiğimiz sözlerin arkasındayız ve onların yanında olmaya devam edeceğiz.
Teröristbaşı, PKK’nın bastırdığı İmralı Tutanakları’nda, “Mustafa Destici beni idam ettirmeye çalışıyor.” diye zırlayıp duruyordu… O gün nerede duruyorsak bugün de orada duruyoruz.
Yaşadığına şükretsin başka da bir şey söylemiyorum. Bir kez daha aynı senaryoyu sahneye koyuyorlar. Teröristbaşı Öcalan üzerinden meşrûiyet üretmeye çalışıyor, İmralı’nın kapılarını açma çağrılarıyla Türk milletinin aklıyla alay ediyorlar. “Baş müzakereci” söylemi artık sadece bir siyasi ajitasyon değil; aleni bir milli güvenlik tehdidi ve toplumsal provokasyon girişimidir.
PKK’nın partisi DEM’in sözde eş başkanı, Tuncer Bakırhan’ın bir parti kongresinde yaptığı (Ezilenlerin Sosyalist Partisi Kongresi) yaptığı açıklama, siyasi bir gaf değil, kamuoyunu yönlendirme ve bir terörist figürünü halk nezdinde normalleştirme çabasıdır. Kıymetli Kardeşlerim; Bu tür söylemler doğrudan milletin sinir uçlarına dokunmakta, acılarla dolu bir geçmişi yeniden kaşımaktadır. “Çözüm süreci” adı altında yıllar önce denenmiş, bedeli ağır ödenmiş bir senaryonun yeniden ısıtılarak servis edilmesi artık kabul edilemez bir noktaya gelmiştir. Bu tür açıklamaların yalnızca içerideki politik dengelere oynanarak yapılmadığı, aynı zamanda DEM üzerinden uluslararası odakların da göz kırptığı bir proje olduğu ortadadır. Küresel medya ajanslarının, özellikle de Fransız basın ajansı AFP’nin, PKK’nın sözde açıklamalarını bir propaganda aracı gibi servis etmesi boşuna değildir. Terör örgütüne sözde siyasi bir kimlik kazandırma çabaları, dış destekli bir meşrulaştırma sürecinin de parçasıdır. DEM tarafından Öcalan’ı baş müzakereci ilan etmek, sadece hukuki ve ahlaki çizgilerin değil, millet iradesinin de çiğnenmesidir. Bu kadarla da kalmıyor. Yıllar süren terörle mücadelede binlerce şehit vermiş bu milletin, bu kadar kolay ajite edileceğini zannedenler ya tarihi bilmiyorlar ya da bilip görmezden geliyorlar. Barış kelimesini ağzına alıp, arka planda örgüt propagandası yapanlar, ne halkın vicdanında yer bulabilir, ne de devletin meşru zemininde tutunabilir. “Çözüm” adı altında yürütülen bu söylem mühendisliği, aslında çözülmenin başka bir adıdır.
Milletin birlik duygusunu zedeleyecek, hukuku hiçe sayacak ve şehitlerin hatırasını kirletecek hiçbir proje ne barıştır ne çözüm. Gerçek barış, terörü lanetle başlar; teröristlere mikrofon uzatarak değil, adaletin hüküm sürdüğü bir düzenle sağlanır. Teröristbaşı Öcalan’a mikrofon isteyenlerin, Kandil’e “siyasi kanal” açmaya çalışanların hedefi bu ülkeye huzur getirmek değil; bu ülkeyi kendi ideolojik kabuslarına rehin almaktır. Diğer yandan… Bu DEM Parti’nin, müzakerenin terör örgütü ve onlara teşne olan grupların şımarıklıklarına ve küstahlıklarına da süreci yöneten kapasite ve hukuk bir “dur” desin artık! Söylenen ne idi? Terör örgütü PKK Şartsız ve pazarlıksız silah bırakacak ve kendini feshedecektir. Başka türlüsü mümkün değildir ve olmayacaktır. Özetle, Bu millet teröre karşı bedel ödemiştir, fakat bu bedelin sonunda teslim olmayı değil, dik durmayı seçmiştir. Bugün de aynı kararlılık sürmektedir. Ve her kim ki bu kararlılığı zayıflatma gayretine girerse, karşısında sadece devleti değil, bu milletin tamamını bulacaktır. Değerli Basın Mensupları, Dün, basında, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, ABD Kongresine yaptığı bilgilendirme sırasında, Suriye hakkında söylediği, “Açıkçası geçiş hükümetinin, karşı karşıya olduğu zorluklar göz önüne alındığında, potansiyel bir çöküşe ve muazzam boyutlarda topyekun bir iç savaşa, yani ülkenin bölünmesine birkaç ay değil, belki birkaç hafta uzakta olduğunu değerlendiriyoruz.” cümleleri yer aldı. Bu tehlikeye ilk günden beri işaret ediyoruz. Yine dün, basında, “MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş Şara, Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hüseyin Es-Selame ile Şam’da bir araya geldiği” haberleri yer aldı. Hassasiyetlerimizi daha önce defalarca ayrıntılı bir şekilde paylaşmıştık. Tekrar ayrıntılara girme gereği duymuyorum. Türkiye, Suriye’de yaşananları dikkatle takip etmeli, “Türkmenlerin ve mazlumların güvenliği”, “Türkiye’nin sınırlarının korunması” ve “Suriye’de bir terör devleti kurdurulmaması”yla ilgili tutumundan hiçbir geri adım atmamalıdır. Bize ve tüm siyasi partilere düşen, Suriye konusunda, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine destek olmaktır. Değerli Basın Mensupları, İsrail ordusunun saldırıları yeniden başlatmasından itibaren çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuk olmak üzere 3 bin 340 Filistinli hayatını kaybetti, 9 bin 357 kişi yaralandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten bu yana düzenlediği saldırılarda ise yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 53 bin 475’e, yaralıların sayısı 121 bin 398’e yükseldi. Bu rakamlar, kayıpları ve hala enkaz altında bulunan Filistinlileri kapsamıyor. Batı ülkelerinde, kendi kamuoylarının baskıları, İsrail’e karşı yetersiz de olsa bir tavır değişikliğine neden oluyor. İngiltere, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırılarını genişletmesi nedeniyle Tel Aviv ile yürütülen serbest ticaret anlaşması görüşmelerini askıya aldı. Londra yönetimi, ülkedeki İsrail büyükelçisini de Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı: “Gazze’deki savaşı sona erdirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız.” açıklaması yaptı. Ayrıca, İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da bulunan Yahudi yerleşimcilere yaptırım uygulama kararı alındığı da duyuruldu. İsrail’de, muhalefet lideri Golan, “Ordu çocukları hobi olarak öldürüyor.” cümlelerini kullandığı bir açıklama yaptı. İsrail muhalefetinden Demokratlar Partisi lideri ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan, ayrıca, “İsrail hükümetinin ülkeye tehdit oluşturduğunu belirterek, intikamcı ve ahlaksız insanlarla dolu olduğunu” dile getirdi. İspanya Meclisi, İsrail’e silah ambargosu getirilmesi için tavsiye kararı aldı. Oylamaya 347 milletvekili katılırken, 176 evet, 171 hayır oyu ile tavsiye kararının kabul edilmesini bazı milletvekilleri ayakta alkışladı. Bu tavsiye kararı gereği, İsrail ordusunu güçlendirmeye yarayacak her türlü askeri malzemenin yasaklanması önerildi. ABD basınında da yeni yönetimin, İsrail’le ilgili tavır değişikliğine gideceğine dair çok sayıda yorum yer alıyor. Türkiye yaşananlarla ilgili örnek bir duruş ve davranış sergiledi. Değerli Basın Mensupları, Kısaca vatandaşlarımızdan gelen taleplerle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Basında, Avrupa ülkelerindeki kira artışlarıyla ilgili istatistikler yer aldı. Türkiye’deki kira artışları, bir yılda %89,2 olarak açıklandı. Artış, farklı Avrupa ülkelerinde farklı düzeylerde gerçekleşse de Avrupa ortalamasının %5’in altında olduğunu gözlemliyoruz. Bunun anlaşılabilir gerekçeleri var. Türkiye’nin maruz kaldığı göç dalgası ve yaşadığımız deprem felaketi, yıllık konut arzı ve ihtiyacı arasında ciddi bir farka neden oldu. Enflasyon rakamında, kira artışlarının çok önemli bir payı var. Enflasyonla birlikte faizlerin de artması, konut üretimini ve konut satışlarını ayrıca etkiliyor ve bu durum, bir sarmala neden oluyor. Bununla birlikte, hükümetin öngördüğü kira artış rakamlarını, enflasyonun ve ücretlerin üzerinde açıklanmasının, “anlaşılır” ya da “izah edilebilir” bir yönü yok. Kira artışlarının kontrol altına alınmasının yanında, konut açığının da TOKİ desteğiyle telafi edilmesinin ayrıca bir zaruret olduğunu düşünüyoruz. Bu konuyu da “siyaset üstü görmeli ve konut üretimi konusunda hükümetin atacağı adımlara destek olmalıyız. Değerli Basın Mensupları, Hukuk sistemimizle ilgili bir revizyona ihtiyacımız olduğu konusunda, zaman içinde sayısız açıklama yaptık. Maalesef zaman içinde karşılaştığımız her gelişme, yeni acılara neden oldu ve her seferinde bizi doğruladı. Son olarak, milletçe hepimizi çok üzen Ahmet Minguzzi cinayetinde, mağdur aile, avukatları aracılığıyla “güvenlik kamerası kaydının zaman aşımına uğradığı” ve “cinayette kullanılan bıçağın suç aleti sayılmadığı” yönünde bir açıklama yaptı. Devlet, hiçbir vatandaşını, hukukunu korurken çaresiz durumda bırakmamalıdır. Acilen, hukuk sistemimizi revize etmek, bunu milletimizi ve geleceğimizi korumak için yapmak mecburiyetindeyiz. Yavrumuzu rahmetle yâd ederken, Mağdur aileye bir kez daha başsağlığı diliyor, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarımızın, adaletin tecelli etmesi ve ailenin tehditlerden korunması konularında bugüne dek gösterdikleri hassasiyette ısrarcı olmalarının önemini bir kez daha ifade etmek istiyorum. Değerli kardeşlerim.. Afyonkarahisar Belediye meclisi 01,11,2024 tarihinde Afyonda bulunan turizm bölgesi ilan edilen yerlerin ‘’içkili yer bölgesi’’ olarak ilan edilmesi ve bu alanlarda talep halinde bu şekilde ruhsat verilmesi gerektiğini ihtiva eden bir karar almıştı. Bu karar Afyon kamuoyunda çok tartışıldı ve tepki topladı. Bizler de camia olarak bu kararın yanlış olduğunu defeatle söylemiştik. Daha önce Ak parti Meclis üyeleri yürütmeyi durdurma için mahkemeye müracaat etmişlerdi.Mahkeme yürütmeyi durdurmuştu. Afyon Anadolu Gençlik Derneği de Meclis kararının iptali için idari mahkemeye müracaat etmişti. Mahkeme bu idari işlemin iptaline karar verdi. Yani bir nevi Belediye meclisinin almış olduğu bu karara uygulanamaz dedi. Bizler bu kararı toplum sağlığı,toplum güvenliği ve gelecek nesiller adına olumlu olarak görüyoruz. Burada bir irade ortaya koymakla kalmayıp,bu iradelerini fiiliyata döken,karşı mahkeme açan Anadolu Gençlik Derneği yöneticilerini tebrik ediyorum.. Devletimiz ve devletimizin tüm kurumları çocuklarımızı,neslimizi ve geleceğimizi tehdit eden tüm olumsuz girişim,eylem ve uygulamalara karşı gereğini ortaklaşa olarak yapmak zorundadır. Kumar,Fuhuş,İçki gibi kötü alışkanlıkların önüne geçmek için adım atmak,mücadele etmek terörle mücadele etmek kadar önemli bir sorumluluktur. Özellikle dijital hayatın bir parçası haline gelen cep telefonları üzerinden oynatılan sanal kumar ile gençlerimiz ve aileler büyük tehdit altındadır. Çocuklarımız ve gençlerimiz sanal kumar illetinin pençesi altındadır. Sanal kumar nedeniyle aileler dağılmakta,cinayetler ve fuhuş artmaktadır. Devletimiz ve yetkililerin bu illetle mücadelesi yeterli değidir.Devletimiz özellikle gençlerin bu tuzağa düşmemesi için her türlü kanuni yaptırımları yerine getirmeli ve sanal da olsa kumara geçit vermemelidir. Tabi bu konuda devletten önce ailelere de sorumluluk düşmektedir.Çocuklarımız cep telefonları nedeniyle bu tuzağa çabucak düşüyorlar.Aileler çocuklarının bu tuzağa düşmemesi için çocuklarıyla yakın ilgi ve alaka içerisinde olmalıdır. “