En sık görülen beyin ve sinir hastalıklarından parkinsona özellikle 65 yaş üstü her 100 kişiden bir ya da ikisinde karşılaşılıyor. Yaş ilerledikçe oluşma riski artan rahatsızlığın sebepleri arasında genetik ve çevresel faktörlerin bir arada etkili olduğunu paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Yaşar Kütükçü, “Özellikle toksik etkileri nedeniyle tarım ve böcek ilaçlarına maruz kalanlarda Parkinson riskinin yüzde 70 oranında arttığı biliniyor. Diğer tehlike faktörleri ise; kırsal yaşam, çiftçilik, kuyu suyu tüketimi, kafa travması ve hayvansal yağların fazla kullanımı olarak sıralanabilir” dedi.
‘HÜCRE KAYIPLARININ DEVAM ETMESİ PARKİNSON’A AİT BULGU VE BELİRTİLERİ ORTAYA ÇIKARIYOR’
Dopamin, vücudun hareket kontrolünde önemli bir rolü olan kimyasal bir maddedir. Bu maddeyi üreten hücrelerde işlev bozuklukları veya kayıplar yaşanabildiğini dile getiren Nöroloji Uzmanı Kütükçü, “Bu hücre kayıplarının devam etmesi bir süre sonra Parkinson’a ait bulgu ve belirtileri ortaya çıkarıyor. Rahatsızlığın dört ana belirtisi; hareketlerin yavaşlaması, istirahat halinde ortaya çıkan tremor adlı tiremeler, kaslarda sertlik ve vücudun denge yeteneğinin zayıflaması anlamına gelen postür reflekslerinde azalmadır” diye konuştu.
‘TEDAVİDE YÜZDE 90 ORANINDA BAŞARI SÖZ KONUSU’
Parkinson’un yavaş ilerleyen bir beyin hastalığı olduğundan bahseden Kütükçü, “Ancak hastalığın ilerlemesiyle; fleksiyon postürü dediğimiz vücudun öne ve yanlara doğru eğilmesi, donma diye isimlendirdiğimiz harekete başlamada zorluk, unutkanlık, psikiyatrik bulgular, kabızlık gibi sindirim sistemi problemleri, ürolojik belirtiler ve çoğu hastada görülen uyku bozuklukları gibi diğer sistem etkilenmeleri de ortaya çıkar” ifadelerini kullandı. Hastalığın ilerleyişini tamamen durduracak bir tedavi yöntemi henüz olmasa da Parkinson’un yaşam süresini kısaltmadığını vurgulayan Kütükçü, “Hastaların şikayetlerine yönelik tedavilerle hayat kalitesi yıllar boyu korunabilir. Özellikle doğru tanı konmuş hastalarda tedaviye yüzde 90 oranında olumlu cevap alınması önemli bir gerçek. Tedavi seçeneklerini ise ilaç, cerrahi ve diğer yöntemler olarak sınıflandırabiliriz. Piyasada çok çeşitli ve etkili ilaçlar bulunduğu için tüm tedavi planının deneyimli bir nörolog tarafından yapılması kritik” dedi.
‘TEDAVİ YÖNTEMLERİNDEN YETERLİ YANIT ALINAMADIĞI TAKDİRDE CERRAHİDEN FAYDALANILABİLİR’
Düzenli kontroller sayesinde hastaların yaşam standartlarının yıllarca belli bir seviyede tutulabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Kütükçü, şunları söyledi: “Bazı durumlarda hem hastalığın ilerlemesi hem de kullanılan ilaçların yan etkileri nedeniyle başka sorunlarla da karşılaşabiliyoruz. Bu gibi durumlarda şikayetleri ortadan kaldırabilmek için apomorfin enjeksiyonlarına ya da pompa şeklindeki cihaz aracılığıyla bağırsaktan doğrudan emilim sağlayan ilaç infüzyonuna başvurulabiliyor. Bu tedavi yöntemlerinden yeterli yanıt alınamadığı takdirde ise cerrahiden faydalanılabilir. Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi günümüzde, beyindeki belirli bölgelere elektrot yerleştirip buralara uyarı gönderme şeklinde planlanıyor. Özellikle bazı hastalarda iyi bir tedavi seçeneği olarak kullanılsa da ameliyatın kime ve nasıl yapılacağına büyük bir titizlikle karar verilmeli.”