Dünyada her yıl 2 milyon 296 bin, ülkemizde de 25 bin 249 kişi meme kanseri tanısı alıyor. Son yıllarda genç yaşta da yaygınlaşan meme kanserinde erken tanının hayat kurtardığını belirten Acıbadem Üniversitesi Senoloji (Meme Bilimi) Araştırma Enstitüsü Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, özellikle bazı belirtilerin ihmale gelmeyecek derecede önem taşıdığını vurguluyor. Buna karşın toplumda meme kanseri farkındalığının hala yeterli düzeyde olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Cihan Uras, ülke genelinde bilinçlendirme ve eğitim toplantıları düzenlenmesi ve kadınların düzenli olarak, kendi kendilerine elle muayene yapmalarının önemi konusunda farkındalığın oluşturulması gerektiğini söylüyor. Prof. Dr. Cihan Uras, Ekim ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında yaptığı açıklamada, meme kanserinde mutlaka hekime başvurulması gereken belirtileri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
HER KİTLE KANSER OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ ANCAK…
Dünyada her 8 kadından birinde görülen meme kanserine yönelik, günümüzde teknolojideki hızlı ilerlemeler ve bilim dünyasının yoğun çalışmaları sayesinde çok önemli kazanımlar sağlanıyor. Acıbadem Üniversitesi Senoloji (Meme Bilimi) Araştırma Enstitüsü Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, meme kanserinde erken tanı için; 18 yaşından itibaren her ay kendi kendini elle muayenenin mutlaka yapılması gerektiğini, bu sayede memelerde olası değişikliklerin fark edilebileceğini belirterek, şu bilgilere yer verdi: “Memede ortaya çıkan her kitle şüphesiz kanser olduğu anlamına gelmiyor. Hekimin klinik muayenesi sonrasında yapılacak görüntüleme tetkikleri ile kitlenin özellikleri belirlenir. Böyle bir kitle hissedildiği zaman doktora danışılması, olası bir kanserin erken tanısının konulmasını ve tedavide geç kalınmamasını sağlayarak hayat kurtarabiliyor.”
KENDİ KENDİNE KONTROL MÜMKÜN
Meme muayenesinin doğru yöntemlerle ve doğru zamanda yapılmasına da dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Cihan Uras, “Kendi kendine elle muayene çok önemli olmakla birlikte şüphesiz tek başına yeterli değil” dedi. Uras, elle muayenenin adetin başlangıcından sonraki 7-10 gün içerisinde yapılmasının sağlıklı olacağını, adet bitiminde hormon etkisi azalacağı için meme dokusunun rahatlayacağını kaydetti. Kendi kendini elle muayene için ayna karşısında olunmasının önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Uras, 10 dakikalık elle muayenenin hangi sırada olması gerektiğini şöyle anlattı: “Muayeneye ayna karşısında başlanır. Önce eller bele konularak memelerin simetrik olup olmadığı kontrol edilir. Görünürde bir kitle, meme derisinde herhangi bir çöküntü veya renk değişikliği var mı diye bakılır. Eller yukarı kaldırılarak aynı incelemeler tekrarlanır. Ardından yere uzanılır ve sağ omuz-sırt altına küçük yastık konulur. Sağ el başın arkasına yerleştirilir. Sol elin iki-üç parmağının iç kısmı ile meme başı çevresinden başlayarak ve meme dokusuna hafifçe bastırarak saat yönünde halkasal hareketlerle herhangi bir duyarlılık veya kitle olup olmadığı kontrol edilir. Tüm meme muayene edildikten sonra koltuk altına bakılır. Sol meme ve koltuk altı da aynı şekilde incelenir. Son aşamada da meme başları hafifçe sıkılarak akıntı olup olmadığı kontrol edilir ve elle meme muayenesi tamamlanır.”
ULTRASON VE MAMOGRAFİYİ İHMAL ETMEYİN!
Meme kanserinin artık çok genç yaşta da görülmesi nedeniyle, ailesinde kanser öyküsü olmayan her kadının 30 yaşına geldiğinde yılda bir ultrason çekilmesi, 40 yaşından itibaren de kadının risk durumuna göre yılda veya 2 yılda bir kez mamografi çektirmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Cihan Uras, meme kanseri hiçbir belirti vermeden de gelişebildiği için yılda bir kez mutlaka bir uzmana düzenli muayene olunması gerektiğini vurguluyor. Ultrason, mamografi ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemlerinin erken tanıda kritik rol oynadığını, mamografi sıklığı ve başlangıç yaşının, hastanın meme kanseri riskine göre belirlendiğini belirten Prof. Dr. Cihan Uras, şunları kaydetti: “Tarama yöntemlerinin kullanılması, özellikle risk grubundaki kişilerde hastalığın erken evrede ortaya çıkarılmasını sağlayacak ve böylece uzun dönem sağkalım şansı elde edilecektir. Ayrıca günümüzde genetik bilimindeki ilerlemelere paralel olarak yüksek riskli kadınlarda genetik test yapılması da önem taşımaktadır.”