Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

‘Haşhaşi kelimesi Müslümanlığı karalamak için kullanılıyordu’

    Doç. Dr.

 

 

Doç. Dr. Ayşe Atıcı Arayancan: “Ortaçağ’da Haşhaşi kelimesi kullanılmıyordu. Batılı kaynaklarda kullanılan ‘Haşhaşiler’ kelimesin Müslüman dünyayı karalamak için kullanılıyordu.”

 

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı tarafından Çevrim İçi Tarih Söyleşileri kapsamında “Haşhaşiler: Efsaneler ve Gerçekler” söyleşisi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in yaptığı Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ayşe Atıcı Arayancan, Ortaçağ metinlerinde Haşhaşi kelimesinin pek fazla kullanılmadığını söyledi. Arayancan, “Bir tane Selçuklu kaynağında Haşhaşi terimi geçiyor. Bu, Suriye bölgesinde yapılanan İsmaililer için yapılan bir tanımlama. İlerleyen dönemlerde İran’da kurulan Nizârî-İsmaililerin bir kolu da Suriye’de gelişme gösteriyor. Müslüman Ortaçağ kaynaklarında mürit, zındık, talimmiye terimleri geçiyor. Bunun dışında sabahiye, sebiye gibi terimler de kullanılıyor. Haşhaşi, haşhışi gibi terimlere ben çok fazla rastlamadım. Fakat onların yazdığı bir eserde de haşhışi kelimesi geçiyor. Onun dışında Batılı kaynaklarda, sonrasında Haçlı kaynaklarında da ‘dağın efendisi’, ‘haşhışi’ gibi terimler var. Burada anlatılan Suriye’deki yapılanmadır” diye konuştu.

HAMMER HAŞHAŞİLER ADINI KULLANDI

Batılı kaynaklarda kullanılan “Haşhaşiler” kelimesinin Müslüman dünyayı karalamak için kullanıldığını ifade ede Arayancan, şunları aktardı: “Alman Tarihçi Hammer’ın, kitabında Haşhaşiler terimini kullandığını görüyoruz. Daha sonra Bernard Lewis’in de bu terimi kullandığını görüyoruz. Batılı kaynakların aslında Müslüman dünyayı karalamak için verdikleri isim diye düşünüyorum. Batılı tarihçilerden bizim Türk tarihçiler de alıntı yaparak kendi eserlerinde kullanarak bu ismi bir şekilde oturtmaya çalışmışlar. Nizârî-İsmaili’lere baktığımızda Müslüman dünyasının bir parçası olarak görüyorum. Şii kanadından geliyorlar. Batının oryantalist açısıyla biz bunu değerlendirirsek zarar vermiş oluyoruz. Suikast yaptıkları için ‘assassin, haşhaşin’ oradan türetilerek de fedailere farklı farklı kelimeler üreterek tarih literatürüne yerleşiyor. Kendilerine davetül cedide, refikan ya da yoldaş diyorlar. Doğrusu Nizar-i İsmailidir.”

REY’E GİTTİĞİNDE İSMAİLİLERLE YOLU KESİŞİYOR

Hasan Sabbah’ın 7 yaşından itibaren din adamı olmak istediğine dikkat çeken ve Hasan Sabbah’ın hayatını anlatan Arayancan, şunları söyledi: “12. yüzyılda yaşayan mutasavvıf, din adamı Hasan Sabbah, 12 İmamcı Şiiliğe inanan birisidir. Babasına 7 yaşında din adamı olmak istediğini söylüyor. Babası da onu Rey’e getiriyor. Hasan Sabbah aslında Arap soylu bir kabileden geliyor. İmam El Muvafık’tan eğitim alıyor. 12 İmamcı Şiilik üzerine din adamı olmak istediğini söylüyor. Fakat Rey’e gittiğinde İsmaililerle yolu kesişiyor. O dönemde Selçuklu Sultanı Melikşah var. Yine vezir Nizamülmülk’ün dönemi aslında o dönem. Fatımi İsmaililerin de İran coğrafyası propaganda merkezidir. Fatimi halifesi adına İsmailili yaymaya orada yapılanmaya çalışıyorlar. Sünni Selçuklu Devletini yıkmak ya da Fatımi Devletinin himayesi altına almak istiyorlardı. Hasan Sabbah orada İran baş daisi İbni Attaş ile tanışıyor. İbni Attaş ile tanıştıktan sonra kafasındaki inanç düşüncesi değişiyor. 12 İmamcı Şiilikten, İsmaili mezhebine geçiyor.

ALAMUT KALESİNİ ZEKASIYLA ALIP YERLEŞİYOR

Mekân olarak da Alamut Kalesini seçiyor. Alamut Kalesine yerleşiyor. Fakat Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesine yerleşmesi fetih ederek ya da bildiğimiz Ortaçağ kuşatmaları gibi olmuyor. Çünkü onun bir ordusu yok. Farklı Ortaçağ teknikleri ile kaleyi ele geçirmiyor. Hasan Sabbah çeşitli entrikalara başvuruyor, zekâsını burada çok iyi kullanıyor. Önceden kendisine inanan birkaç kişiyi Alamut Kalesine yolluyor. Sonradan da Alamut Kalesinde yapılanıyorlar. Hasan Sabbah da daha sonra kalenin içerisine giriyor. Kale komutanı bakıyor ki etrafı İsmaililerle çevrilmiş. Selçuklu Komutanına diyorlar ki ‘bu kaleyi ya bize vereceksin ya da satacaksın yoksa canından olursun’ diyor. Her tarafı sarılmış Selçuklu komutanının, yapacak bir şey de yok. Eline 300 dinarlık bir senet veriyorlar. Sonuç olarak kale tehdit ve para ile satın alınıyor.”HİSAR