Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

‘Mehmet Akif’in bir tane bile gülen fotoğrafı yok’

    AKÜ’de ‘Gür

 

 

AKÜ’de ‘Gür Ses ve Umutlardan Hüzün Dolu Mısralara Mehmet Akif’ konferansı düzenlendi. Doç. Dr. Muhuttin Doğan, Mehmet Akif Ersoy’un bütün fotoğraflarını incelediğini ve Akif’in hiçbir fotoğrafta gülmediğini söyledi: “Akif’in gülen hiçbir fotoğrafını göremeyiz. Bir dönemin, bir devrin hüznü Akif’in üzerine çökmüştür. Akif ve nesli, şanssız bir nesildir. Koskoca Devlet-i Aliyye’nin paramparça olduğunu seyretmişlerdir. Doğmuşlar, büyümüşler fakat hayat sürdükleri devlet, farklı bir devlet olmuştur.”

 

 

 

 

‘Gür Ses ve Umutlardan Hüzün Dolu Mısralara Mehmet Akif’ Konferansında konuşan Doç. Dr. Muhuttin Doğan, Mehmet Akif Ersoy’un bütün fotoğraflarını incelediğini ve Akif’in hiçbir fotoğrafta gülmediğini söyledi. Doğan, “Akif’in gülen hiçbir fotoğrafını göremeyiz. Bir dönemin, bir devrin hüznü Akif’in üzerine çökmüştür” dedi. Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından ‘Gür Ses ve Umutlardan Hüzün Dolu Mısralara Mehmet Akif’ başlıklı konferans düzenlendi. AKÜ Resmi YouTube hesabından ve zoom üzerinden ortak yayınlanan çevrim içi konferansın moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Özger yaptı. Konferans, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhuttin Doğan tarafından verildi.

AKİF BEN ŞAİRİ DEĞİLDİR, HEP BİZ ŞAİRİ OLMUŞTUR

‘Gür Ses ve Umutlardan Hüzün Dolu Mısralara Mehmet Akif’ başlıklı konferansı veren Doğan, Mehmet Akif Ersoy’un bütün fotoğraflarını incelediğini ve Akif’in hiçbir fotoğrafta gülmediğini söyledi. Akif ve neslinin şansız bir nesil olduğunu ifade eden Doğan, şunları aktardı: “Akif’in gülen hiçbir fotoğrafını göremeyiz. Bir dönemin, bir devrin hüznü Akif’in üzerine çökmüştür. Akif ve nesli, şanssız bir nesildir. Koskoca Devlet-i Aliyye’nin paramparça olduğunu seyretmişlerdir. Doğmuşlar, büyümüşler fakat hayat sürdükleri devlet, farklı bir devlet olmuştur. Kimisinin ata toprakları, kimisinin doğup büyüdüğü yer, kendi sınırlarının dışında kalmıştır ve bu hüznü hep yüreklerinde taşımışlardır’ diye konuştu. Roman ve hikâye isimlerinin dönem şartlarına göre verildiğini aktaran Doğan, ‘Akif, vatanının paramparça olduğunu gören ve bunu da yüreğinde hisseden bir insandır. Bundan dolayı da Akif’in hiç gülen fotoğrafını göremeyiz. Kader, o nesle kendi gönüllerinden geçen, bireysel dertlerini, şiirlerini, edebi eserlerine işleme şansı da vermemiştir. Öyle bir dönem ki romanlara ve hikâyelerimize bakarsanız; Türk’ün Ateşle İmtihanı, Ateşten Gömlek veya Sodom ve Gomore romanlarının yazıldığı bir dönemdir. Böyle bir dönemde Akif’in kendi bireysel dertlerini yazmasını bekleyemezdik, ki Akif bir ben şairi değildir, hep biz şairi olmuştur.”

AKİF, ZOR BİR DÖNEMDE KALEMİNİ KULLANMIŞTIR

Akif’in ‘şiirlerine dokunmanın zor olduğunu’ savunan Doç. Dr. Doğan, sözlerine şöyle devam etti: “Derslerimde bazen ‘Çanakkale Şehitlerine’ şiirini de yorumlamaya çalışırım ama şiire dokunduğum zaman vazgeçerim. Hakikaten gücümüzün yetmeyeceği kadar hisli bir yüreğin içinden, gönlünden gelen şiirdir. Yani bu dönemde; tarihi şartlar bu dönemin konularını oluşturmuştur. Bunu da Akif en fazla yüreğinde duymuştur. Öyle bir dönemdir ki, bir ulusun İstiklal Mücadelesi verdiği, bir milletin tarih sahnesinden silinmekle yüz yüze kaldığı bir dönemde Akif kalemini kullanmıştır. Akif, bu dönemde yazmak zorunda kalmıştır. Bunlar bir mücadeleci ruhu taşıyan Akif’in kabullenebileceği durumlar değildir. İslam âleminin perişan hali ve topraklarının paramparça olması kabulleneceği bir durum değildir. Akif’in, zihin dünyasında açtığı yaraların yankısı, Safahat’ın bütün sayfalarında doğal olarak kendisini bulur.”

AKİF, HALKTAN BİRİDİR, HALKIN İÇİNDEDİR

Mehmet Akif Ersoy’un ihtiyaç duyulan her alanda bulunduğunu vurgulayan Doğan, şunları söyledi: ‘Akif, ülkesinin yüz yüze kaldığı derin alt üst oluşlara üzülmekle kalmaz, ihtiyaç duyulan her alanda yer alarak bu derin kırılmalardan en az zararla kurtulmanın yollarını arar ve bu zarardan kurtulmanın yollarını Şark’a, koskoca İslam Dünyasına anlatmaya çalışır. Bunun için de Akif, ihtiyaç duyulan her yerdedir. Akif’in tek bir görevi yoktur. Akif, gerektiğinde cami kürsüsündeki insandır. Akif, gerektiğinde şiir yazan insandır. Akif, gerektiğinde ama/fakat demeden her şeyi arkasında bırakarak Milli Mücadelenin ortasına giden insandır. Akif’in, kendi menfaatleri hiç aklına gelmemiştir. Akif, dünya menfaatlerine sırtını dönmüştür. Onun için de ülkesinin ihtiyaç duyduğu her yerdedir. Bakarsın Almanya’da istihbarat görevlisidir. Bazen Arabistan çöllerinde Müslümanlar arasındaki tefrikaları gidermek için görevlidir. Bazen de Akif’e bakarız ki savaşın tam ortasında halkı için mücadele eder. İhtiyaç duyulduğu zaman da milletvekilidir. Ülkesinin zarar göreceğini anladığı anda susmasını da bilen insandır Akif. Akif, bir mücadele adamıdır; halktan biridir, halkın içindedir ve halk içindir.”

ŞAİRİN ÖNCELİĞİ, SÜSLÜ DİZELER YAZMAK DEĞİLDİ

Yüzyılın başında Osmanlı Devletinin neler yaşadığını görmek isteyenlerin tarih kitaplarının yanında Akif’in Safahat’ına da bakmak zorunda olduğunu belirten Doğan, şu ifadelere yer verdi: “Çünkü Akif, bu milletin ve İslam ümmetinin sayfa sayfa neler yaşadığını sanki bir günlük tutar gibi yazmıştır. Orada tarih kitaplarının yanında, Akif de milletimizin uğradığı bahtsızlıkları, sıkıntıları ve çaresizlikleri tek tek anlatmıştır. Sezai Karakoç, onun için der ki ‘Akif’in Safahat’ı bir günlüktür ama bir kişinin ‘beni’ etrafında dönen bir günlük değil, bir toplumun günlüğüdür’ der. Hakikaten bu toplumun günlüğünü tutmuştur. Zaman ve mekân gözetmeksizin gördüğünü, duyduğunu, kabullenmediğini, eleştirdiğini her yerde dile getirmekten çekinmeyen kutlu bir emaneti taşıdığına inanan, acelesi olan bir şairdir. Zamanın hızla aktığı fani dünyada taşıdığı emanetleri, söylenmesi gereken sözleri bir an önce ehline Müslüman halka ulaştırmanın telaşesi içerisindedir. Hedefi millet olan şairin birinci önceliği, süslü dizeler yazmak olmadığı için dilini de zamanın ruhuna uygun olarak ayarlar. Safahat’ta her kesimden, her seviyeden insanın okuyup anlayacağı şiirler vardır. Onun için de Safahat hiç eskimemiştir, hep güncel kalmıştır. Okuyanı da her geçen gün artmaktadır.”HİSAR