Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

ANTİK ÇAĞ’DA TİYATRO

Çağımızın salgın hastalığı biçimine gelen ve büyük, küçük elimizden düşüremediğimiz adeta bir bilgisayar kapasitesinde olan cep telefonları çeşitli kolaylıklar getirdiği gibi birçok şeyi de de alıp götürüyor. Cep telefonları sayesinde iyice yaygınlaşan internet ve sosyal medya nedeniyle yararlı güzel alışkanlıklarımızı kaybetmeye başladık. Örneğin tiyatroya, sinemaya, kütüphaneye gitmek, kitap ya da gazete okumak gibi. Sosyal medyanın yaygınlaşması ve de televizyonların sayesinde kimi güzel geleneklerimiz hatta çocuk sokak oyunları bile yok olmaya başladı. Yüzyıllar boyunca Anadolu köylerinde devam eden; Kostüm, maske, taklit dans gibi öğeleri içeren ve bayramlarda, ekin ekilme zamanı, hasat mevsimi, hayvanların çiftleşme zamanı, mevsim dönümleri gibi halk için önemli zamanlarda amatör oyuncular tarafından sergilenen doğaçlama oyunlar vardı. Köy meydanı, evlerin önü, dam üstü gibi oyuncuları da seyirciyi de içine alabilecek genişlikte bir alanda oynanan bu oyunlara “Köy Seyirlik Oyunları”, “Köylü Temsilleri”, “Köy Tiyatrosu”, “Anadolu Köy Orta Oyunları” gibi adlar verilirdi. Bir tür tiyatro olan bu gelenek gibi artık büyük kentlerde tiyatroya gitme alışkanlığı da yok olmaya başladı. Oysa tiyatro geçmişi oldukça eski olan ve neredeyse insanlığın var oluşundan beri görülen en eski görsel sanattır.

Dram, komedi, trajedi gibi oyun sanatların ortak adına, bunları yazma ya da sahnede oynama sanatına  “tiyatro”  denir. Bu ad aynı zamanda tiyatro oyunlarının sahneye kondukları binalara verilen addır. Tiyatro oyunlarının esası antik çağlardaki dinsel törenleridir. O çağ pagan inancında insanların tanrılara olan şükranlarını sunmak, bolluk ve bereket dilemek için bir tür tapınma eylemi olarak doğan dini içerikli oyunların zamanla törensel ve büyüsel yanı azalmış ve bir eğlence aracına hatta sanata dönüşerek günümüze değin gelmiştir. Tiyatro oyunlarının Antik Çağ’da Ege’de Anadolulu bağcılık ve şarap tanrısı Dionysos adına yapılan bağ bozumu şenliklerinden çıktığı kabul edilir. Verimli ürünlerin hasadı nedeniyle bu tanrıya teşekkür için eğlenme amaçlı gösteriler düzenlenirdi. Gösteriler tanrı onuruna koro tarafından söylenen ilahiler ile başlardı. Gösteriler insanların neşe içinde yiyip, içerek, şarkı söyledikleri, dans ettikleri ve akla gelebilecek her türlü çılgınlığı yaptıkları açık alan eğlenceleri biçimindeydi. Bu şenliklere katılanlardan yetenekli olanlar taklit yaparlar, gülünç öyküler anlatırlardı. Bütün bunlar doğaçlama olarak yapılırdı. İşte bugünkü tiyatronun ana ögeleri komedya ve trajedi bu şenliklerden doğmuştur.

MÖ 5. yüzyılda oyunların düzene sokulması, oyun ve müzik yarışmaların yapılması ve oyun yazarlarının ortaya çıktıkları görülür. Düzenlenen oyun ve koro yarışmalarında birinciler seçiliyor ve oyunları oynanıyordu. Bu oyunlarda tanrılar ve insanlar arasındaki ilişkiler, kahramanlıklar ya da büyük olaylar görsel olarak izleyicilere sunulmuştur. Yazarlar tarafından kaleme alınan tiyatro oyunları sosyal yaşamı derinden etkilemiştir. Örneğin, Aydın-Didim İlçesi sınırları içinde yer alan Milet Kenti’nin Persler tarafından zapt edilmesini konu alan oyun, MÖ 5. yüzyılın sonlarına doğru Atina’da oynandığı zaman izleyiciler gözyaşlarına boğulmuşlardır. Bir isyan çıkmasından korkan yöneticiler oyunu yasaklamış ve yazara 1000 drahmi para cezası vermişlerdir. Bu da o çağda tiyatronun gücünü gösteren güzel bir örnektir.

Başlangıçta oyunlarda çok fazla oyuncu olmadığı için bir sanatçı birden fazla rolü üstleniyordu. Bu nedenle oyunlarda değişik kostümler ve özellikle maskeler kullanılmıştır. Kadın sanatçıların henüz rol almadıkları zamanlarda kadın rollerini kadın maskesi takan erkek sanatçılar oynuyorlardı. Bir müddet sonra kadın sanatçılar oyunlarda yer almaya başlarlar. Kadınlar genellikle konularını mitolojiden alan danslı, müzikli oyunlarda görülürler.

Antik Çağ insanı için tiyatroya gitmek önemli bir olay idi. Tiyatrolara girişte üzerleri motifli cam markalar yani tiyatro biletleri kullanılıyordu. Yoksul kişiler ise oyunları kendilerine ayrılan özel yerlerden ücretsiz izleyebiliyorlardı! Protokole dahil olanlar özel koltuklara oturuyorlardı. Bu yerler genellikle yazılarla belirtilmiştir. Antik Çağ’da insanlar tiyatroya minder ve yiyecek-içecekleriyle giderlerdi. Güneşten korunmak için tenteneler kullanılıyordu. Çünkü gün boyunca bir kaç oyun oynanıyor, oyun yazarları arasında yarışmalar yapılıyordu.

Antik Çağ’da özellikle Batı Anadolu’da gösteriler ilk önceleri açık alanda, tapınak avlularında, kimi durumlarda agoralarda yapılıyordu. Aşağı yukarı MÖ 4. yüzyılda gerçek anlamda ilk tiyatro binaları yapılmaya başlanmıştır. İlk tiyatro yapıları oturma sıralarından, oyunların oynandığı ve koronun yer aldığı daire biçimli zemini dövülmüş toprak alandan oluşuyordu. Daha sonraları sahne binaları eklenmiştir. En eski sahne binası Aydın-Söke’deki Priene tiyatrosundadır. Tiyatrolarda seyircilerin sahne binasının arkasında güzel manzara izlemelerine önem verilirdi. Bu bir dağ, orman, deniz bazen bir tapınak da olabilirdi. Roma Dönemi’nde sahne binaları neredeyse apayrı yapılar haline gelir ve heykellerle kabarmalarla süslenir. Tiyatroların yapım giderleri ya çok zengin bir yurttaş tarafından üstleniliyor, ya da birkaç zengin birleşerek inşaatı tamamlıyorlardı. Kimi durumlarda uzun süren inşaatı bitirmek için yardım toplandığı da oluyordu. Özellikle Geç Roma Dönemi’nde tiyatro oyunlarının yerini gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan oyunları ve araba yarışları almıştır. Tiyatro binalarının yerlerini de arenalar, hipodromlar alır. Bu arada Anadolu’da ilk gladyatör oyunlarının MÖ 69 yılında Efes’te yapıldığı bilgisini verelim.

Orta Çağ’da tiyatro, genellikle cambazlık, hokkabazlık, saz şairliği ve kuklacılık yapan oyuncular tarafından icra edilmiştir. Bunlar gezginci tiyatrocu idiler. Özellikle Katolik kilisesi bağnaz bir tutumla yaklaşık 1000 yıl boyunca tiyatroyu yasaklamıştır. Daha sonraları kilise tarafından Tevrat ve İncil’de geçen kimi olayları oyunlaştırarak kişileri dini yönden eğitmek için tiyatroyu kullanmıştır. Bir zaman sonra komedi öğelerinin çoğalması üzerine tiyatrolar kilise dışına çıkarılmışlardır.

Antik Çağ’da tiyatroya ve müziğe günümüzden çok daha değer ve önem verildiğini her antik kentte kesinlikle bir tiyatro ve odeon (müzik salonu) yapısının olmasından anlıyoruz. Anadolu’daki Aspendos, Afrodisias, Bergama, Efes, Hierapolis, Magnesia, Milet, Nysa, Side ve Priene gibi antik kentlerde ünlü tiyatro yapıları vardır. Bunların kimileri 10.000-15.000 kişilik tiyatrolarıdır. Laodikya’da birbirine bitişik iki tiyatro yapısı vardır. Aizani’de tiyatro ve stadyum bitişiktir. O dönemlerde küçük yerleşim yerlerinde bile yerli malzeme kullanılarak ufak da olsa tiyatro binaları mutlaka yapılmıştır. Umarım bir gün bizler de tiyatronun gerçek değerini anlarız ve bu sanatı kaybetmeyiz.  Çünkü, tiyatro bir toplumun kültür seviyesinin göstergesidir, tiyatro bir sanattır, kültürdür, toplumun aynasıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER