Muhterem dostlar…
İnsan hayatında kendi iradesi dışında aklının alamayacağı bir çok olaylarla karşılaşabilir.
Eveet…
Biz de bu olaylara mucize deriz.
Anlatacağım ve bizzat şahit olduğum gerçek bir olayı aktarmak istiyorum.
Olay, Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı bir köyde yaşandı.
Ayniyle vakidir.
Olayı aslını anlatamadan o köylerde yapılan güzel bir uygulamaya yer vermek isterim.
Düğünler 4,5 gün sürer.
Düğüne dışarıdan gelen davetliler, önce düğün evine uğrar, halı heybeler içinde getirdikleri hediyeleri düğün sahibine verirler. O esnada köy halkı misafirleri evlerinde düğün bitene kadar ilgilenirler. Böylece düğün sahibinin yükünü paylaşmış olurlar.
Ayrıca çeşitli etkinliklerle düğün sona erer.
Son yıllarda düğün salonları çıkınca maalesef bu adetler de unutuldu.
Tabii ulaşım araçları çoğalınca misafirlik de kalktı gibi bir şey.
****
1977’li yıllarda ismini vermeyeceğim, Seyitgazi’nin bir köyünde düğününde gittik.
Hatta gelin arabası olarak benim arabayı kullandık.
Gelin eve geldiğinde, davetliler olarak bizler de mutluluklar dileyerek ayrıldık.
Aradan 6 veya 7 ay gibi bir zaman geçti.
Bir de duydum katıldığım düğündeki gelin, aniden felç oluyor.
Rahmetli eşimle, geçmiş olsun ziyaretine gittik.
Gelin konuşamıyor, duymuyor, yatağa bağlı yatıyor, sadece tavana bakıyor.
İki yıldan fazla yattığını öğrendim. Yatağa bağlı olarak hayatını devam ettiriyor.
Eşi ve kayınvalidesi gelinlerine gözü gibi bakıyorlar.
***
Aradan bir veya iki yıl daha geçince oğullarını yeniden evlendirmek istiyorlar.
Felç olan eski gelinin aynı evde kalması, baba evine gönderilmemesi ve bakımının da aynı şekilde sürdürülmesi kararlaştırılıyor.
Ve bir gün, felç olan gelinin kocasının ikinci düğününe davet ediliyoruz.
Tabii yine yeni gelini de benim arabayla alıyoruz.
Yeni gelin eve geliyor. Akşam oluyor.
Gelin zifaf odasında, damat da haliyle zifaf odasına giriyor.
Eski gelin bir odada bitkisel hayata bağlı yatıyor.
Aradan belli bir zaman geçince damat ve yeni gelin kapıda bir ses duyuyorlar
Aaaaa…
Bir de ne görsünler.
O hasta, yatağa bağlı, hareket edemeyen, konuşamayan, duymayan gelin her nasılsa sürünerek zifaf odasının kapısına kadar gelmiş.
Damat ve yeni gelin şok oluyorlar.
Bu hüzünlü olaydan sonra eski gelini odasına götürüyorlar. Tabii ağlayarak.
Yeni gelin eski gelinin tüm bakım ve ihtiyaçlarını karşılıyor.
Tertemiz bakıyor. Evladı gibi yıkıyor, temizliyor.
Aradan geçen zaman içinde yeni gelinin iki oğlu oluyor.
***
Bu arada…
Bir mucize oluyor.
Eski gelin canlanıyor. Sağlığına kavuşuyor. Yürüyor konuşuyor.
O iki çocuğa analık yapıyor. Sahip çıkıyor.
Bu sefer de yeni gelinden olan iki çocuğun sünnet düğünlerine davet ediliyoruz.
Sünnet düğünlerine gittiğimizde bir süre felçli yatan kadının o çocuklara sevgiyle hizmet ettiğine şahit oldum.
Felci atlatıp sağlığına kavuşan kadının rahmetli eşim ve bana anlattıkları karşısında ağlamamak mümkün değildi. Şöyle demişti:
– “Eşimin yeni evlendiği bayan, benim rahatsızlığımda bana sahip çıktılar. Sokağa atmadılar. Anamın evine göndermediler. Dünyada en zor iş yatalak hastaya bakmaktır. Bunu biliyorum. Onların sevgileriyle sağlığıma kavuştum. Allah onlardan razı olsun. Benim onlara vefa borcum var. Onlara bu borcumu ödemek için çalışıyorum.”
***
Bu eli öpülesi kadınlar halen sağ ve hayattalar.
Mutlu bir şekilde yaşıyorlar.
***
İşte gerçek bir mucize ve vefa örneği…
Tabii örnek ve ders almak isteyenlere…
Ana babası hastalanınca yaşlanınca sokağa veya huzursuz insanların atıldığı ölüme terk edildiği huzurevlerine bırakanlara örnek olur mu acaba bilemem.
Sizlere sağlıklı huzurlu mutlu ve gönlü insan ve hayat sevgisiyle dolu nice günler yıllar diliyorum.
YORUMLAR