Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

NEZAKET

Kültürden, sanattan, arkeolojiden söz ederken şimdi birdenbire bu nezaket konusu da nereden çıktı diyeceksiniz. Anlatayım. Daha önce birkaç kez, son zamanda da karşılaştığım ve bence nezaketsiz bir olay beni bu yazıyı yazmaya zorladı. Nezaket denince aklıma hep İstanbul Üniversitesi’nden hocalarımız, özellikle rahmetli Prof. Dr. Bahadır Alkım gelir. Öğrencileriyle konuşurken ceketinin önünü ilikleyen ve öğrencilerine “bey” ya da “hanım” diye hitap eden tam bir İstanbul beyefendisi idi. Öteki hocalarımız da aynı biçimde davranırlardı. Bizler de onlardan örnek alıp birbirimize bey ya da hanım diye hitap ederdik. Bu alışkanlık bende halen devam eder.

Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde, nezaket başkalarına karşı incelikli ve saygılı davranma, incelik, naziklik; nazik kişi ise başkalarına karşı nazik davranan kimse olarak tanımlanmaktadır. İnsani bir davranış olan nezaket, genel anlamda öteki insanlara karşı saygılı ve ince davranışlar gösterme olarak tanımlanır.

Nezaket kuralları insanları hoşgörülü, saygılı ve topluma duyarlı bireyler olmasını sağlar. Özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi bilmek, birisi geldiğinde ayağa kalkmak, selamlaşmak, küçüklere sevgi göstermek, tanıdıkları ziyaret etmek, temiz ve düzenli olmak, başkalarının özgürlüklerine saygı duymak, öfkeli değil ama hoşgörülü ve anlayışlı olmak, verilen sözü tutmak, randevulara zamanında gitmek, aramalara geri dönüş yapmak, konuğu kapıya değin varsa aracına değin yolcu etmek, trafik kurallarına istisnasız uymak nezaket kurallarından bazılarıdır.

Ne yazık ki artık günümüzde nezaket, hoşgörü kalmadı. İnsanlar nezaketten, hoşgörüden gittikçe uzaklaşıyorlar. Her gün medyada boy gösteren siyasetçilerimizde, gazetecilerde, konuşmacılarda nezaket yok. 7/24 gösterilen TV dizlerine bakın bir sürü tuhaf kadın ve erkek tiplemesi nedense birbirlerine sürekli bağırıp şiddet uyguluyorlar. Bu dizilerin toplumu nezaketsizliğe, şiddete, hoşgörüsüzlüğe itmesinde önemli payları olduğuna inanıyorum. Trafikte bir sürü seviyesiz nezaketten yoksun hatta eli silahlı, sopalı, bıçaklı neandertal tipli insanlar türemiş durumda.

Sokaklarda 15-20 sabıka kayıtlı ve aranması olan ne idüğü belirsiz bırakın nezaketi insanlıktan haberi olmayan tipler her gün bir olaya karışıp cana mala kastederek toplumu tehdit eder hale geldiler. Toplumda saygıdan bihaber insanlar çoğaldı.

Aldığımız devlet terbiyesine göre: Bir makama girilirken ceket iliklenir. Bir büyüğün yanında ceketin önü açılmaz, eller cebe sokulmaz. Önemli toplantılarda konuşmacı, sunucu olunacaksa sahneye kot pantolonla çıkılmaz, izleyiciler ceketin önü açık olarak selamlanmaz. Sizden yüksek makamda olan biri odanıza geldiğinde makam koltuğunda değil, misafir koltuğuna o da izin verirse oturulur, büyüğün önünde yürünmez.

Şimdi gelelim konumuza…

Geçenlerde bir kurumda yönetici olan, o güne değin hiç görmediğim adını bile duymadığım birine bir konuyla ilgili ziyarette bulundum. Kitaplarımdan konu açılınca, ertesi gün bir iki kitabı alıp iş yerine gittim. Amacım kişiyi yeniden görmek ya da sohbet filan da değil, sadece kitap vermek idi. Arasına kartımı da koyduğum kitapları görevlisine teslim ettim. Benim bildiğim böyle bir durumda telefon açılıp teşekkür edilir, hatta okuduktan sonra da teşekkürle birlikte görüşler bildirilir. Nezaket ve görgü kuralı böyledir. Kitap sevmeyebilirsiniz ama size verilen bir kitaba karşılık emeğe saygı olarak teşekkür edersiniz. Ama bu zat-ı muhteremden hiç ses seda çıkmadı. Daha önce de böyle birkaç olayla karşılaşmıştım. Bu kentin havasından, suyundan mı nedir koltuğa oturan kendini dev aynasında görüyor ama aynı aynadan karşısındakinde de olduğunun farkında değil. Nedense makamı eline geçiren kimi kişilerde herkese tepeden bakma alışkanlığı var. Oysa yarın makamını, koltuğunu kaybettiğinde gidip Anıtpark Meydanı’nda belediye kafesinde oturacak bir yer bulursa bir bardak çay içeceğinden haberi yok.

Üniversite yıllarımda Turan Emeksiz yemekhanesinin duvarları yazılarla doluydu. Bunlardan bir tanesini hiç unutmadım. Şöyle diyordu: “Tecrübe hayatta yenilen kazıkların bileşkesidir.”  Afyonkarahisar’da artık ben de deneyim sahibi oldum. Örneğin, kim olursa olsun telefonla aradığımda geri dönüş yapmayanları yok hükmünde sayıp ikinci kez aramıyorum. Yazdığım kimi kitapları kültür hizmeti olsun, herkes ücretsiz faydalansın düşüncesiyle bir kuruş telif parası almayı düşünmeden (şimdiye değin bu şekilde Afyonkarahisar ile ilgili 9 kitabım yayınlandı) koltuğumun altına alıp kurumlara gidip orada sürekli toplantıda olan! nezaketsiz yöneticilerin kapılarında beklemiyor, yayınevlerine veriyorum. Nitekim Afyonkarahisar ile ilgili son çalışmamı çalıştığım yayınevlerinden birine verdim.

“Mütevazı olma gerçek sanırlar” diye güzel bir atasözümüz vardır. Bu insanın çok mütevazi olması ve övünmemesi ve bunu kimi kişilerin bunu gerçek zannederek karşısındaki kişinin özelliksiz bir kişi olduğunu zannettikleri konusunu vurgulayan çok yerinde bir sözdür. Bu bağlamda gereksiz ve hak etmeyen kişilere karşı gösterilen alçak gönüllülük ahmaklıktır. Yani halk deyimiyle “kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.”

Makamlar, koltuklar belli bir süre için vardır yani zamanı gelip görev bittiğinde artık makamda oturma işi sona erer. Ne var ki kimi kişiler koltuklarında sonsuza değin oturacaklarını sanıyorlar. Makamınızdan inince insanlar size sevgi ve saygı göstermeye devam ediyorlarsa işte en büyük kazanç budur. En büyük ve kalıcı makam insanların gönüllerinde kazanılan makamdır. Bu da hoşgörüyle, alçak gönüllükle ve nezaketle elde edilir.

NOT: Yeşilyol’daki tartışmalı Atatürk anıtını revize ederek yerine koyduran Afyonkarahisar Belediyesi yetkililerine teşekkür ederim.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER