Unutmak, hislerimizin, duygularımızın, fikirlerimizin artık unutmaya ‘çalıştığımıza’ teğet geçmesidir. Bu; ev, sokak, kitap, arkadaş, anı ve bir kişi olabilir. Peki bir kitaba kıyasla, bir kişiyi unutmak daha mı zordur? Ya da bu ölçülebilir bir şey midir? Bir anıyı hayatımızdan rahatlıkla silerken bir evi daha zor mu unuturuz? Hayır. Ne ölçebilir ne de bunun cevabını verebiliriz. Kişiden kişiye değişir ve tamamen ‘Değer ve Bağlılık’ durumlarından ibarettir. Örneğin, bir kişinin yanında zamanın nasıl geçtiğini anlamaz iken bir kitabı okurken izafiyetin ne demek olduğunu bile bilemeyiz, yani bu durum kısaca değeri nasıl biçtiğimiz ile doğru orantılıdır.
Alışıyor muyuz? Unutuyor Muyuz?
Alışılagelmişlik, zamanla olduğu gibi varsayma ve en uç noktası olan kabullenmedir. Unutmak istediğimiz durumları örselemektir diyebiliriz. Alışmak, olduğu gibi varsaymak, kabul etmek, hala o olayın varlığını bilmek, hatırlama ve zaman zaman anabileceğimiz zamanları yaratabilir. Ama unutmak artık tamamen hatırlayamayacağımız, düşümüze bile gelmeyen olguları barındırır. Çünkü zaten bu duruma alışmak veya uyum sağlamak istemiyoruz, ‘hatırlamamak’ istiyoruz.
Adapte olmak
Adapte olmak bir bakıma bu sürecin nasıl ilerlediği ve nasıl bir yol izlediğimizi gösterir. Uyum sağlama ve bununla beraber gelebilecek olumsuzluklara, problemlere, acılara, hüzne ya da belki ileri zamanlarda hissedeceğimiz pozitif duygulara vb. alışmaya yön verir.
Adapte olmak, bir beklentidir, yakınlarımızdan, bizi tanıyan ve ‘unutma’ sürecine tanık olan çevremizden bize karşı olan bir beklenti olarak adlandırabiliriz. Adapte olmak, bu sürecin nasıl ilerlediği ve nasıl bir yol izlediğimizi gösterir. Beklenti olmasına ilişkin, bu sürece tanık olan yakınlarımızın, ‘Evet, üstesinden gelebilir.’ Ya da ‘Sanırım bununla başa çıkamayacak.’ Gibi gibi hakkımızda bir yargı oluşturmasını sağlar. Örneğin, hayatımızda olan bir kişiyi unutmak zorunda kaldığımız ya da unutturulmak zorunda olduğumuz durumda, sürecin başında hiçbir duygu belirtisi göstermez ya da tamamen karşıt bir duygu haline büründüğümüzde ama sonraki zamanda yavaş yavaşta olsa asıl hislerimizin ortaya çıkmasıyla beraber ‘özlem’ duygusunu hissettirir ve çevremizden “Sanırım bununla başa çıkamayacak.’ gibi cümleleri işitebiliriz.
Alışılagelmişlik, adapte olmak ile aynı anlamı taşır gibi görünse de bu tamamen yanlıştır. Belirtiğim üzere iki farklı durum söz konusudur, Unutmak, uyum iken, alışmak ise uyum sağlama niteliği taşır. Birinde doğrudan bir etki söz konusuyken diğerinde unsurların, çevrenin ya da kişisel olarak hala beklentilerin açık olduğuna işaret eder. Bunu da “anabileceğimiz durumları oluşturur” ‘dan örnek verebiliriz.
Bu Süreçte İletişim
Bir kişiyi unutmaya ya da alışmaya çalışırken karşı tarafla etkileşimli bir iletişimin olmaması gerekir. Yani hangi taraf iletişime geçmeye çalışırsa çalışsın bir geri bildirim sağlanmaması gerekir. Şayet bu unutmaya çalıştığımız durumlar için geçerlidir. Zaten unutmak isteyen bir insan iletişim kurmaya bile yeltenmez. Alışmaya çalışma sürecine katkı sağlayan en önemli unsurlardan biri ise, ise son bir iletişim, son kez yüz yüze konuşma ve akılda soru kalmayacak şekilde bir veda konuşmasıdır. Evet“Alışmaya çalışmak” yine de bir beklentiyi oluşturur çünkü istek ile olan bir durum değildir. Zaten eğer bu tam tersi bir durum olsaydı bunu yine ‘unutmak’ olarak adlandırmamız gerekirdi.
Yani iletişim bu süreçte katkı sağlayan önemli bir unsurdur. Herkesin bildiği gibi ‘vedalar olmadan ayrılıklar olmaz’ sözüyle bağdaştırabiliriz.
***
Öznel bir biçimde üstünde durmamız gereken bir diğer konu ise şudur. Alışmak mı zorunda kalıyoruz, yoksa unutmak mı istiyoruz?
Peki siz, Unutuyor musunuz? Alışıyor musunuz?.
YORUMLAR