Sonbahar aylarında yürümenin keyfini çıkarmak amacıyla aracımı, tarihi eski konakların bulunduğu bir yere çekerek aşağıya indim. Temiz mis gibi havaya içime çekerek yürümeye başladım. Ağaçlardan düşen sarı yapraklara basmamak adına dikkatlice yürümeyi sürdürdüm. Tabii ki bu yürüyüş esnasında birçok insanla ile karşılaştım, uzun zamandır görmediklerimle oturup sohbetler ettik. Birlikte keyif aldık anılarımızı tazelerken. Bu yürüyüş esnasında yolum Bedesten Çarşısından eski kasaplar çarşısının girişine düştü.
Tam ara caddeye çıkarken bugüne kadar hiç görmediğim bir bina dikkatimi çekti. Oysa ben bu bölgeye çok yakın bir yerde yaşamış olmama rağmen bunu nasıl görmemiştim. Durdum binanın tam karşısında uzun uzun baktım. Baktığım açıdan binada dikkatimi çeken ilk şey yukarıdan aşağıya doğru eski bir işleme oldu. Belki bir amblem diye düşündüm. Etrafıma baktım bilgi alabileceğim biri var mı diye ne yazık ki yoktu. Binanın giriş kapısına baktım bulamadım. Binanın altında bir dükkân var ama kapalı.
Bu bina ile ilgili mutlaka bir şeyler bulmalıydım. Aklıma lise yıllarımızı omuz omuza vererek harika bir arkadaşlığımız olan, hemen yakınlarda da dükkanı olan Kasap Cemal geldi ve işyerine gittim. Her zamanki gibi ayakta müşterileri ile gülen yüzü ilgileniyordu. Kapıdan içeri girip önce selamımı verdikten sonra onun tezgâhın hemen yanında bulunan koltuğa oturdum. O işleri ile ilgilenirken ben de günlük yerel gazeteleri okumaya başladım.
Bir ara eli boşaldığında, “Cemal” dedim, “Bir şey soracağım. Sizin karşı köşedeki dükkânın tam karşı sırasında bir bina var. Ben bunca zamandır burayı hiç görmemişim. Bu bina hakkında neler biliyorsun” dedim.
Arkadaşım, “Tam ne olduğu konusunda bir bilgim yok. Ama eski bir kilise olduğunu duydum, hepsi o kadar. Şu anda altı dükkân üstünü de aynı kişiler kullanıyor” dedi.
Sonra bana dönerek, “Arkadaşım burası ile ilgili net bir bilgi almak istiyorsan, çok iyi tanıdığın birine seni yönlendireyim” dedi, gözlerim bir anda açıldı “Tamam” dedim.
Hemen dükkândan çıktım, sabahın erken saati olmasına rağmen, hareketli bir güne başlamıştım. Hızlı adımlarla Levent kardeşimin iş yerini buldum. Levent bir yanda müşterisi ile ilgilenirken bir yandan da “Hocam hoş geldin, buyurun oturun” diye yer gösterdi, sağ olsun. Zaman zaman okul çıkışlarında karşılaşırız ama ilk defa onu iş yerinde ziyaret etmek bugüne nasipmiş. Kendi elleri güzel bir çay getirdi. Oturduk sohbet ettik biraz. Levent her anlamda kendini yetiştirmiş vizyonu olan bir kişidir her zaman benim için.
– Levent bir şey soracağım senin bu konuda bilgin olduğunu söylediler.
– Hocam ne demek elimden gelen bir şey ise hemen yardımcı olurum dedi
– Çok eski yıllarda herkesin tanıdığı şapkacı Evliyaoğlu’nun bir dükkânı vardı, onun karşısında iki katlı bir bina var işte o binanın fotoğrafını gösteriyorum burası ile ilgili neler biliyorsun öğrenmek istiyorum dedim.
Levent gülümseyerek anlatmaya başladı: “Siz de biliyorsunuz Bedesten Çarşısı geçtiğimiz yıllarda uzun süren bir restorasyon çalışması geçirdi. Bende Bedesten Çarşısının dernek başkanlığını yaptım. Hepsini size tek tek anlatacağım. Önce birer kahve içelim hocam sabah sabah.” Kahveleri söyledi.
– “Mustafa Hocam, bu restorasyon çalışması başlamadan önce o sizin bahsettiğiniz bina ile ilgili dönemin Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban ilk önce bu binanın restorasyonun yapılması ve hatta buranın şehir turizmine kazandırılması için çok çalıştı ama ne yazık ki olmadı ve bu bina gördüğün şekilde duruyor. Buranın hikayesi bambaşka bu bina bir kilise değil tam tersine bu bina aslında bir şantiye binası.”
– “Şaşırdın değil mi hocam” diyerek yüzüme baktı.
– “Evet evet! Şaşırmamak elde değil Levent” dedim.
– “Mustafa Hocam benim elde ettiğim bilgileri size aktarmaktan son derece mutluyum. Bugüne kadar hiçbir gazeteci gelip de burası ile ilgili dernek başkanlığım dönemimde bilgi istemedi. Siz araştırmacı bir gazeteci olarak beni bulup bilgi alıyorsunuz toplum adına, bu nedenle bildiklerimi size aktarmaktan son derece mutluyum.”
Sonra devam etti sözlerine:
– “Hacı Bekir Tiryakioğlu zamanında yurt dışı gezisinde Bedesten Çarşısına benzer bina görür ve Afyonkarahisar’a bunu yaptırmaya karar verir. Bir Fransız mimar ile görüşüp Ermeni bir usta tarafından yapılmasına karar verilir. İşte sorduğunuz binanın hikayesi burada başlıyor Mustafa Hocam.”
– “Ermeni Usa, kurulacak bedesten çarşısının hemen yanında bir sokak içerisinde o gördüğün binayı yapar. Bu bina Ermeni ustanın şantiye binasıdır. Bugün gördüğünüz Bedesten çarşısından önce Ermeni tarzına uygun bir şekilde o şantiyeyi yapar ve hatta binaya mührünü basar.”
– “Levent, ben o mührü binanın sağında yukarıdan aşağıya doğru işlenmiş anahtara benzer bir şekilde görmüştüm.”
– “Evet hocam o gördüğünüz Ermeni ustanın mührü diyerek” konuşmasını sürdürdü:
“Tiryakioğlu, Bedesten Çarşısının yapımında kullanılan taşları Macaristan’dan, bağlantı demirlerini ise İngiltere’den getirtiyor. O dönemde buna karşı çıkan insanlar olması neticesinde Bedesten Çarşısında bulunan bu insanlara ‘mademki buna karşısınız ben kendi cebimden karşılıyorum’ diyerek Bedesten Çarşısının yapımını sürdürür. Ayrılmak isteyenlere paralarını vererek Bedesten Çarşısında neredeyse üçte biri kendisine geçer.”
***
Biraz da Bedesten Çarşısının yapımı hakkında sizleri bilgilendirmek isterim… Bedesten Çarşısı net olarak bilinmemekle birlikte 70 ya da 71 dükkândan oluşuyor. Afyonkarahisar yöresel ürünlerin satıldığı bu dükkanlar 2015 yılında yapılan restorasyonlardan sonra turizm ile ilgili çeşitli çalışmalarda yapılıyor. İğne oyaları, danteller, yazmalar, nakış işleri, kumaş satan dükkanların yanı sıra bir adet çay ocağı işletmesi bulunmaktadır.
***
Sevgili saygı değer okurlarım… Aslında Bedesten Çarşısı ile ilgili çok farklı hikayeler de var, zamanla onları da sizlere anlatmak nasip olur. Bu yazımda bana desteklerini esirgemeyen Levent G. Ve Cemal E. Beylere sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
YORUMLAR