Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

KADERİNE TERKEDİLEN ANIT: MALTAŞ 

İhsaniye İlçesi sınırları içindeki Köhnüş Vadisi’nde bir prensesin boynundaki gerdanlığın mücevherleri gibi yan yana dizilmiş üç anıt yer alır. Aslantaş, Yılantaş ve Maltaş olarak adlandırılan bu üç anıtın benzerlerini dünyanın bir başka yerinde görmek olanaksızdır. Çünkü onlar Anadolu’ya özgü bir uygarlık olan Frig uygarlığından kalmadır. Dünya üzerinde Frig uygarlığının olduğu ikinci bir ülke yoktur. Dolayısıyla Anadolu’daki Frig eserlerini dünya üzerinde başka bir yerde göremezsiniz.

Halk arasında kuyusu içinde gömü saklı olduğuna inanıldığı için Maltaş ya da Malkaya olarak adlandırılan anıt MÖ 6. yüzyılın ilk yarısına tarihlenir. Yani 2600 yıllık bir Frig eseridir. Maltaş kendi türündeki anıtların en güzel en sağlam örneği olup, paha biçilmez değere sahiptir. Maltaş, bir Frig megaronunun (evinin) ön cephesinin kayaya işlenmiş örneğidir. Anıt, bir ana kaya kütlesinin sarp güneydoğu yüzeyine çatı, alınlık yanında kapı yerine niş adını verdiğimiz dikdörtgen girinti ve geometrik motifli cephe biçiminde yapılmıştır.

Anıtın, yüksekliği 9,70 m genişliği ise taban seviyesinde 9,34-10,30 m’dir. Anıt üzerinde çatı kenarında Frigçe bir yazı yer alır. Bu yazı ‘Natimeyonna’ olarak okunmuştur. Cephedeki nişte çerçevenin üst kısmında tek satırlık bir yazıt yer alır.  Bu yazıt içindeki ‘Daespormate’  sözcüğü  ‘ana tanrıça için yaptı/yapıldı’ biçiminde dilimize çevrilmiş olup, tanrıça Kybele’yi onurlandırmaktadır. Bu yazıtların olması Maltaş’ın değerini bir kat daha artırmaktadır.

Maltaş Anıtı bir Kybele tapınağıdır. Anıtın ortasında, arkadaki kuyu ile bağlantılı büyük bir niş yer almaktadır. Maltaş anıtı nişli ve özellikle kuyulu anıtların en güzeli, en sağlamı durumundadır. Buradaki ve öteki kimi anıtlarda yer alan nişlerin önemli bir işlevi vardır. Nişler adeta anıtların kalbi gibidir. Nişlerin içine tören esnasında tanrıça Kybele’nin heykelcikleri konuyordu. Bu nişler Yunan tapınaklarındaki kutsal bölümün işlevini görür. Yani bir tür tanrıçanın evi gibi düşünülmüştür.

Maltaş’ı önemli kılan en önemli ögelerden biri arkasındaki kuyusudur. Anıt, kuyulu anıtların en sağlam durumda olanıdır. Kuyu, derinliği 9 m olarak ölçülmüştür. Bu derinlik ile Maltaş Anıtı Frig kuyulu anıtlarının en derini olarak kabul edilir.

Niş ile bağlantılı bu kuyu ana tanrıça Kybele’ye boğa, Attis’e koç kurban edilmesinde kullanılan bir kuyudur.  Nişin içinde kuyu tabanında duran rahip kuyunun yukarısında kesilen boğa ya da koçun kanı ile ıslanıyor, böylelikle tanrısal güç kazanıldığına inanılıyordu. Günümüzde kesilen kurban ya da adakların kanının alına sürülmesi bu törenlerden gelen eski bir Anadolu geleneğidir.

Anıtın önünde törenlerin yapıldığı geniş bir alan yer almaktadır. Ana tanrıça Kybele ve sevgilisi Attis için belli zamanlarda özellikle mart ayında baharın gelişiyle düzenlenen törenlerde bu alan kullanılıyordu. Törenlerde görevli rahipler tören alanında, halk ve izleyiciler ise bu alanın etrafında toplanıyorlardı. Davul, kaval, tef ve zillerin kullanıldığı, ilahilerin söylendiği müzikli törenlerde Ana tanrıça Kybele’ye yakarılıyor ona adaklar sunuluyordu. Kurban töreninden sonra anıt önündeki alanda yine müzik aletleri eşliğinde öteki törenler gerçekleştiriliyordu. Bu gürültülü tören sırasında kimileri müziğin de etkisine kapılarak Attis’e öykünerek onun gibi erkeklik organlarını keserek Kybele’ye adayıp rahipliğe adım atıyorlardı.

Şimdi gelelim esas konumuza; Arkeoloji biliminde bir kural vardır. Bir eser toprak altında 2000 yıl kalmışsa 2000 yıl daha kalabilir. Toprak en iyi koruyucudur. Ancak açığa çıkarılan bir eser bakımı, koruması yapılmazsa birkaç yıl içinde yok olur gider. İşte buna en iyi örnek çok önemli bir Frig eseri olan Maltaş anıtıdır. İki gün önce Maltaş’a gittiğimde bir arkeolog olarak çok üzüldüm. Anıtın sağ tarafında toprak kayması meydana gelmişti. Anıtın önündeki tören alanı neredeyse tamamen su ile dolu idi. Hatta yürüyüş için konan kalasların kimileri ve ızgaralar su üstünde yüzüyorlardı. Bu su hem anıtın ziyaretçilerin gezmesini engellemekte hem de tabanda bulunan kimi kalıntıları yok edecektir. Oysa. Maltaş’da 1884-87 yıllarında İngiliz araştırmacı William M. Ramsay, 1936 yılında İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü adına Prof. Dr. Albert Louis Gabriel, 1950’li yıllarda C.H.E. Haspels ve 1970 yılında Claude Brixhe tarafından yapılan kazı ve çalışmalarda taban suyuyla karşılaşılması nedeniyle anıtı suyun yapacağı tahribattan korumak için her defasında kazı çukurları yeniden toprakla doldurulmuştur. Bir de günümüze bakalım; Anıtın tamamen ortaya çıkarılması ve çevre düzenlemesi için zamanın Afyonkarahisar Valisinin talimatıyla Afyon Müze müdürlüğünce bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Çalışmada anıt önündeki daha önceki kazı çalışmalarında da olan dolgu toprak tamamen kaldırılarak ana zemine inilmiş, kuyu ve niş temizlenmiştir. Bu çalışmalar ve Maltaş Anıtı’nın çevre düzenlemesi 2021-2023 yıllarında tamamlanmıştır. Ancak bu çalışmaların sonunda büyük sorunlar ortaya çıkmıştır. Yukarıda söz edildiği gibi anıt önündeki alanda taban suyu bir türlü kesilememiştir. Şu anda orası havuz haline gelmiştir. İvedilikle bu taban suyu problemi çözülmelidir.

Anıtın bugüne kadar toprak altında kalan ve müze kazısı sonucu açığa çıkarlan bölümlerde hızlı ve büyük bozulmalar vardır. Çünkü kaya yapısı tüftür. Tüfler gevşek ve dayanıksız, hızla bozulan kaya cinsidirler. İvelidikle bu bölümlerde koruma çalışmaları yapılması gerekir. Genel olarak ısı farkları, yağış ve erozyondan dolayı anıt yüzeyinde çok fazla aşınma görülmektedir. Yakın bir gelecekte aşınmalar sonucu anıttaki motifler silinecektir. Bu kadar harcama yapılmışken öteki iki anıtla birlikte hiç olmazsa çok basit bir çatı ya da bir sundurma ile anıt cephesinin ve üstünün ivedi olarak kapatılarak yağmur, kar gibi doğa olaylarından şimdilik koruma altına alınması faydalı olacaktır.

Bir başka konu Maltaş önünde herhangi bir bilgi levhası yoktur. Oysa bu anıtın işlevini ayrıntılı olarak birkaç dilde anlatan bilgi levhası konulmalıdır. Benim daha önceki anıta gidişlerim ile son gidişimde gelen ziyaretçiler şöyle bakıp gidiyorlardı. Çünkü çoğu oradaki anıtı kaya kütlesi olarak görüyorlardı. Bir kaçına ne olduğunu anlattığımda şaşırdılar. ‘Bir tanesi neden böyle bir anıt tanıtılmıyor ve neden değeri bilinmiyor?’ demişti. İçimden ‘neyin değerini biliyoruz ki’ diye söylenmeden edemedim.

Bir eserin çevre düzenlemesini yapmak, ya da yolunu süslü parke taşlarıyla döşemek öncelikli iş değildir. Önemli olan öncelikle eseri koruma altına almaktır. Bu eserler sadece bizim değil gelecek kuşakların bizdeki emanetleridir. 2600 yıldan bu yana bize ulaşan bu eserleri bizler de sağlam olarak gelecek kuşaklara ulaştırmak zorundayız. Bu milli bir görevdir. Bu bağlamda başta Maltaş olmak üzere Aslantaş ve Yılantaş anıtlarının ivedilikle üzerleri bir örtü ile kapatılarak iklimsel etkilerden korunmalıdır. Bir an önce Maltaş’ın ön cephesinde sağlamlaştırma çalışmaları yapılmalı, taban suyu kesilmelidir. Bu vurdumduymazlığımız devam ederse gelecekte orada sadece kırmızı şeritli parke taşlı yol ve çevre düzenlemesi kalacak ve çok önemli bir anıt yok olacaktır. Benden uyarması.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER