Anadolu; geçmişten günümüze büyük imparatorlukların, krallıkların, devletlerin kurulduğu, kahramanlık destanlarını yazıldığı ve de büyük kahramanların, bilim adamı, filozof, ozan, edebiyatçı ve sanatçıların harman olduğu topraklardır. Bu topraklarda savaşlardan öte büyük aşklar da yaşanmıştır. Bugün size bunlardan en az 2000 yıllık bir öyküden söz edeceğim. Hem de belgeli. Biz arkeologlar için sikke adı verilen madeni paralar çok önemli belgelerdir. Bunlar sayesinde bir kentin adını, tarihsel olayları, önemli yapıları, dönemin ünlü eserlerini, tanrılarını ve daha birçok bilgiyi öğreniriz. Bugün anlatacağım aşk öyküsü de sikkeler üzerinde yer alan Leandros ile Hero’nun yaşanmış gerçek aşk öyküleridir.
Günümüzden 2500 yıl önce Çanakkale Boğazı’nda bugün Çanakkale İli sınırları içinde yer alan ve karşılıklı olarak kurulmuş Abydos ve Sestos adında iki güzel kent bulunuyordu. Abydos Kenti’nde yakışıklı yiğit Leandros adlı bir genç vardı. Karşıdaki Sestos Kenti’nde ise denizin hemen kıyısında dik bir tepe üzerinde aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit adına kurulmuş tapınağının rahibeleri arasında Hero adında güzelliği dillere destan genç bir kız yaşıyordu. Bu iki genç kalpleri bomboş olarak sevgiden ve birbirlerinden habersiz yaşamlarına normal olarak devam ediyorlardı.
Her yıl ilkbaharda Sestos Kenti’nde tanrıça Afrodit’in sevgilisi Adonis’in onuruna “Adonis Şenliği” düzenlenir ve çevre kentlerden insanlar buraya gelip Afrodit Tapınağı’nı ziyaret ederler, şenliğe katılırlardı. İşte o yıl yapılan şenliğe tekneleriyle giden Abydoslular’ın arasında henüz on sekiz yaşına girmiş Leandros da vardı. Afrodit Tapınağı’ndaki tören başladığında herkes gibi o da törenleri dikkatle izliyordu ki alana gelen din görevlileri topluluğunun içindeki rahibeler arasında dünyalar güzeli bir kızı görünce Leandros’u aniden tatlı bir heyecan sarıp kalbi hızla atmaya başladı. Delikanlı yakından görür görmez içinden ılık bir şeyler akıp gitti.
Birçok seremoninin yapıldığı uzun süren tören boyunca Leandros daha ilk görüşte sevdalandığı kızdan gözlerini ayıramamıştı. Etkinlik sona erip Leandros geri dönüş için arkadaşlarıyla birlikte limana doğru yürürken aşık olduğu kızı bir daha ne zaman görebileceğini düşünüyordu. Doğrusu bir daha ki törene değin yani koca bir yıl beklemeye hiç niyeti yoktu.
Ertesi sabah güneş tam olarak yükselmeden denizin mavi beyaz köpüklü sularına atladı. Karşı kıyıya yüzerek geçip Sestos kumsalına ayak basıp yüksek tepe üzerindeki Afrodit Tapınağı’na doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Uzun bir yürüyüşten sonra ulaştığı tapınakta Hero’yu görünce hemen yanına yanaşıp onu selamladı. Şaşıran kızın bir şey söylemesine fırsat vermeden adının Leandros olduğunu, karşı kent Abydos’ta yaşadığını, ona sevdalandığını ve kendisiyle evlenmek istediğini bir çırpıda söyledi. Hero ise öylesine kalakalmıştı. Kızsın mı gülsün mü bilemiyordu. Bir an için onun zihinsel engelli biri sanarak acıdı. Bir tapınakta bir rahibeye evlilik önerisinde bulunmak pek akıllı işi değildi. Çünkü herkes tapınak rahibelerinin evlenmediklerini bilirdi. Afrodit rahibesine yakışır kibarlıkla onun kalbini kırmadan sözcüklerini özenle seçerek isteğini geri çevirip hızla tapınağın içinde kayboldu.
Leandros şaşkınlığı geçer geçmez her şeyi göze alıp tapınağın içine koşturdu. Kıza yeniden isteğini dile getirdi ve kendisini kabul edinceye değin her gün tapınağa geleceğini söyledi.
Ertesi gün ve daha sonraki günlerde Leandros dediğini yaptı. Hiç aksatmadan her sabah karşıya geçip tapınağa gidiyordu. Bıkıp usanmadan bekliyor, uygun bir anı bulduğunda genç kıza sevgisini anlatan sözcükleri ardı ardına sıralıyordu. İşin doğrusu delikanlının bu davranışı ve sözleri genç kızın gönlünü okşaması yanında onun kendisi için her gün karşı kıyıdan gelmesi hoşuna gitmeye başlamıştı. Ancak delikanlıya hiçbir şey belli etmedi, karşılık vermedi. Çünkü bu aşkın sonu yoktu. Arada koca bir deniz, hatta ondan daha önemlisi tapınağın katı kuralları vardı.
İlerleyen günlerde aşkı için bunca eziyet çeken gence acımayla karışık saygı duymaya başlamış, içinden bir şeyler akıp gitmeye başlamıştı.
Nihayet bir gün Hero içindeki sevgiye yenilip onunla konuşmayı kabul etti. O günden sonra Leandros sürekli tapınağa gidiyor, uygun zaman buldukça gözlerden uzak kuytu yerlerde buluşup konuşuyorlardı. Bir gün Hero artık tapınağa gelmemesini kimi tapınak görevlilerinin şüphelenmeye başladıklarını, bu iş açığa çıkarsa her ikisi için de iyi olmayacağını söyledi. Leandros, bu durumda gece gelmesinin daha iyi olacağını söyleyince Hero, şaşırarak gece nasıl gelebileceğini sordu. Delikanlı gündüzleri yaptığı gibi yüzerek geleceğini, ama bunun için kendisine bir meşale yakarak yol göstermesini istedi. Kız böyle bir şeyi yapamayacağını söyleyince delikanlı kesin bir dille ışık olsa da olmasa da bu gece geleceğini söyleyerek tapınaktan ayrıldı. Hero o gece sevdiği gence bir zarar gelmemesi için eline bir meşale alıp beklemeye başladı. Gerçekten sevgilisi dediğini yapıp gelmişti. Ondan sonraki her gece Leandros sevgilisine gidiyor sabaha karşı dönüyordu.
Yüzen Leandros ve kulede Hero. Bronz Sestos sikkesi, MS 193-217
Bir süre sonra onların buluştuklarını sevgili olduklarını sadece tapınaktakiler değil, tüm Sestoslular ve Abydoslular kulaktan kulağa, dilden dile öğrendiler. Ama hiç kimde onların sevgileriyle ilgili olumsuz bir tek sözcük bile etmedi. Aksine evlerde annelerin ninnileri, denizdeki balıkçıların şarkıları onların sevgisinden dem vuruyordu. İki kent bu sevginin etrafında yumak olmuşlardı. İyi yürekli ve güzel bu iki genç birbirlerine pek yakışıyorlardı.
Günler çabuk geçerek sıcak yaz günleri geride kalmıştı. Denizin suyu soğumuş, büyük dalgalar görülmeye başlamıştı. Leandros akıntılar nedeniyle Abydos’tan Sestos’a gelişinde zorlanıyordu. Hero her gece kendisini görmek için soğuk sularla ve dalgalarla boğuşan biricik aşkı için kaygılanmaya başlamıştı. Bir gün ona havalar düzelene değin gelmemesini başına bir iş gelmesinden korktuğunu söyleyince delikanlı sevgilisine bu gece son kez geleceğini havalar düzelene değin bir daha gelmeyeceği sözünü verdi.
Ertesi gece gökyüzünde kapkara bulutlar, denizde büyük azgın dalgalar görülüyordu.
Azgın dalgalar bir yana şiddetli bir yağmur vardı. Fırtına artmış dalgalar iyice büyümüştü.
Sevgilisine söz vermişti. Bu gece onu son kez görmeye gidecekti. Delikanlı hiçbir şeye aldırmadan denize atladı.
Karşı kıyıda ise Hero, elinde meşale ile beklemeye başladı. Aniden çıkan kuvvetli rüzgarın getirdiği yağmur serpintisi elindeki meşaleyi söndürdü. Hero yeni bir meşale yakmak için hemen içeriye koşturdu. Uzun bir uğraştan sonra bir meşaleyi yakıp yeniden surlara koştu. Ortalık aydınlanıncaya değin meşaleleri birbirine ekleyerek bekledi. Ne yazık ki sevgilisi gelmemişti. Birden gözü aşağıda denizin kıyısında yarısı suyun içinde olan bir karaltıya ilişti. Dikkatle bakınca bir çığlık attı. Aşağıda gördüğü sevdiği adamın cansız bedeni idi. Kendini kaybetmiş bir biçimde onun yanına aşağıya atladı. Olanların farkına varan yaşlı rahibenin bağırışlarına koşan öteki tapınak görevlileri kucağında Leandros’u tutan ve yüzü gözü kan içinde Hero’nun cansız bedenini bulduklarında gözyaşları içinde hıçkırıklara boğuldular.
Sestoslular’ın yüreklerinde büyük bir acı vardı. Haber verdikleri Abydoslular ile birlikte kapkara yas giysilerini giyip gözyaşı döktüler. Onlar için görkemli bir cenaze töreni düzenleyip her ikisini de aynı mezara koydular. Mezarın üzerini genç kızlar evlerinden getirdikleri güzel çiçeklerle örttüler. Her iki kentin acılı insanları günler süren yas tuttular. Sonraki yıllarda her iki kent de bastırdıkları sikkeler üzerine onları koyarak bize kadar ulaşmalarını sağladılar.
Anadolu’nun en masum ve ölümsüz bu aşk öyküsü müzelerde yer alan sikkeler üzerinde sonsuzluğa değin yaşamaya devam etmektedir.
YORUMLAR