Toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi, manevi her şey olarak tanımlanan “kültür” sözcüğü Latince cultura’dan gelir. Cultura ise inşa etmek, işlemek, süslemek, bakmak anlamlarına gelen Colere’den türetilmiştir.
Kültür bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının tümü olarak tanımlanır. Kültür sözcüğü günlük dilde çok farklı anlamlar taşımakta ayrıca bu sözcük hem deyimsel olarak kullanılmakta hem de bundan sayısız sözcük türetilmiş durumdadır. Örneğin, tartışma kültürü, çalışma kültürü, yemek kültürü vs.
Sanat insanın duygu, düşünce, hayal gücü ve yaratıcı yeteneklerini ifade etmek amacıyla ortaya koyduğu estetik ve anlamlı yapıtların bütünü olarak tanımlanır. Sanat insanlık tarihinin her döneminde kültürel, sosyal ve bireysel kimliğin önemli bir parçası olmuştur. Sanat geleneksel olarak; görsel sanatlar (resim, heykel, vs.), gösteri sanatları (tiyatro, dans, müzik), plastik sanatlar (heykel), söz sanatı, edebiyat (şiir, öykü, roman vs.), mimarlık, grafik sanatlar (desen, tasarım ve yüzey üzerine uygulanan diğer formlar), dekoratif sanatlar (bezeme, mobilya tasarımı, mozaik, vitray), halk sanatı, nakış sanatı, kaya sanatı, çini sanatı, minyatür sanatı gibi daha burada çoğu sayılmayan birçok türü kapsar.
Sanat insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu mağara devrinden itibaren sanatla uğraşmış ve mağaralarda resim sanatının ilk örnekleri verilmiştir. Homo Sapiens-akıllı insan türünden önce Neandertal insanlar da mağara duvarlarına resimler yapmışlardır. Bu da resim sanatının bugünkü arkeolojik verilere göre günümüzden en az 75 ile 100 bin yıl öncesine gittiğini göstermektedir. İlk insanlar kimi zaman boyaya batırdıkları ellerini duvarlara vurarak ilk resimlerini yapmışlar, imzalarını atmışlar, bizlere mesaj vermişlerdir. Günümüzde de ana okullarında, kreşlerde çocuklara boyaya batırdıkları ellerini kağıt, duvar vs üstüne bastırarak resim sevgisi öğretilmektedir. Bu güzel bir miras neredeyse birkaç yüzyıllık bir gelenek olarak günümüze gelmiştir.
Kültür ve sanatı birbirinden ayırmak güçtür. Bu iki kavram iç içe girmiş durumdadır. Bunun çok önceleri farkına varan Atatürk, “Kültürü uygarlıktan ayırmak güçtür ve gereksizdir” demiştir. Sanatı seven toplumlar kültürlü toplumlar, kültürlü toplumlar ise uygar toplumlardır. Uygar toplum olabilmenin koşulu sanatı seven kültürlü bir toplum olabilmektir. Antik çağlardan beri sanatı seven kültürlü toplumlar yüksek uygarlık seviyesine ulaşmışlardır. Uygar toplumlarda şiddet, kavga-döğüş, yasalara saygısızlık, doğa katliamı, kültür ve sanat düşmanlığı görülmez. Çünkü o toplum, toplum olma bilincine erişmiştir ve kimi değerlerin gelecek kuşakların emaneti olarak görür.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ana temel olarak kültürü göz önüne almıştır. Şu sözleri ne anlamlıdır. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.” Atatürk, sanatın tanımını da şu sözlerle açıklamıştır: “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur. Yine sanatla ilgili olarak “Sanatsız kalan bir milletin yaşam damarlarından biri kopmuş demektir.” , “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
Kültür ve sanatla uğraşanlara kültür adamı, sanatçı adı verilir. Onlar toplumun kültür ve sanatına ürettikleri eserleri ile hizmet ederler ve toplumda ayrı bir yerleri vardır. Onlar eserlerini üretirken bunu bir yerde yurttaşlık görevi olarak görürler. Sanatla uğraşanlar için Atatürk şöyle der; “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız.”
Sanatçı ve kültür adamları kadar değerli bir grup insan daha vardır ki bunlar kültür ve sanatı destekleyip koruyuculuk yaparlar. Türkiye genelinde Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi kimi ünlü varsıl aileler kültür ve sanatı yıllardır desteklemektedirler. Afyonkarahisar da bu konuda şanslı bir ildir. Çünkü bu kentte iş insanı Sayın İbrahim Alimoğlu çok yönlü olarak kültüre ve sanata destek olmaktadır. Hem de hiç kimseden bir şey beklemeden cebinden harcayarak. Oysa Afyonkarahisar’da varsıl insanlar çok sayıda olup, kültür ve sanat konusunda hiçbir katkıları yoktur.
Sayın İ. Alimoğlu ne mi yapıyor? Özetle söyleyelim. Topladığı müzik aletleri Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde sergileniyor. Ama ne yazık ki üniversite yeri geldiğinde “dünyanın en büyük müzik müzesi” olarak adlandırdığı bu koleksiyonu yasal olarak müze haline bir türlü getiremiyor. İbrahim Bey kurmuş olduğu AKSAM-Alimoğlu Kültür Sanat Araştırma Derneği’nde açılan kurslarla her yaştaki kişilere keman, piyano, bağlama, gitar, kanun, ud, ney çalmasının öğretilmesi yanında resim kursları verilmektedir. Yine bu dernek çatısı altında büyüklere yönelik Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Tasavvuf müziği gibi korolar ve dans ekipleri kurulmuştur. Bunlar her sene belli zamanlarda konserler vermekte, gösteriler sunmaktadırlar. Bu konserlerde kimi zaman Türkiye çapındaki sanatçılar konuk sanatçı olarak halkla buluşmaktadırlar ve tüm giderler Sayın İ. Alimoğlu tarafından karşılanmaktadır. Bu dernek adı altında çok sayıda müzik CD’si ve benim imzamı taşıyan 3 kitap yanında çok sayıda kitap yayınlanmış giderler Sayın İ. Alimoğlu tarafından karşılanmıştır. Ayrıca çeşitli yayınlara, kültürel etkinliklere destek verilmiştir, verilmektedir. Sözün özü İ. Alimoğlu bu kentte kültür ve sanatın koruyucusudur.
Peki bu denli Afyonkarahisar için yararlı bu insana destek var mı? Yanıt: Kocaman bir hayır. Destek vermemenin yanında aksine engelleme adına ne varsa yapılıyor. Örneğin, elindeki etnografik eşyalarla oluşturulan müze-ev Çeşmeli Konak apar topar boşalttırılıp bir vakfa verildi. Şimdi 2 yıldır kapısı kilitli duruyor. Oysa Çeşmeli Konak müze fakiri Afyonkarahisar’da etnografik müze eksikliğini gideriyordu. Halkın ücretsiz gezdiği bu müze evin tüm giderleri İbrahim Bey tarafından karşılanıyordu. Bu bağlamda Ayazini’nde Sayın İ. Alimoğlu tarafından oluşturulan müze ev yetkililerin ilgisizliği yüzünden 2 ay önce kapatılmak zorunda kalındı.
Afyonkarahisar’da Sayın İbrahim Alimoğlu konusunda bir şeyin farkına vardım. Büyük bir özveri ile Afyonkarahisar’a hizmet eden bu değerli kültür ve sanat sevdalısına yardımcı olunmuyor. Kamunun elindeki binalar topluma doğru düzgün yararı olmayan dernek ve vakıflara peşkeş çekilirken Sayın Alimoğlu’na verilmiyor. İşin kötüsü kimi dernek ve vakıflar kendilerine verilen binaların kapısına kilit vuruyorlar. Gastronomi konağının hemen yanında bir derneğe verilen bina gibi, Çeşmeli konak gibi. Kapısına kilit vurulan binaları ellerinde tutan beylere bir çift sözüm var. Beyler, unutmayın ahşap evler insan gibidirler. Bakmazsanız ölürler!
Son söz: Önüne engel konan, destek olunmayan Sayın İ. Alimoğlu hiç küsmeden, kırılmadan ve hiç kimseden bir şey beklemeden tek başına memleketine hizmet etmeye devam ediyor. İşte kültür adamlığı budur. Kültür ve sanatı sevmek budur. Ülkenin kültürüne sanatına hizmet etmek budur.
YORUMLAR