Zaman kavramı ne kadar öznel bir başlık altında yorumlansa da çabuk geçtiği konusunda hepimiz hemfikiriz. Güzel, coşku dolu yaşanması söylense de hayatta bazen acı ve hüznü tatmalıyız. Dolu
dolu yaşamak gerekir. Nefret, kin, hırs, keder bizi suistimal eden şeyler değildir, kimi zaman histir ve bu zamanlarda bir şeyler hissedebilmek artık o kadarda kolay değil. Acısıyla tatlısıyla yaşanmalı hayat ve o şekilde sevilmeli kucaklanmalıdır. Tozpembe görülmemesi gereken şeyleri göz ardı ettiğimiz zaman ileride büyük pişmanlıklara kapılabiliyoruz. Hata yapmaya ve telafi etmeye mahkumdur insanoğlu. Bazı duygulardan kaçsak bile eninde sonunda bizi ensemizden olmadık durumlarda kovalayacaktır.
Heves olmalı yaşamak, sonunu bildiğimiz bir oyunda zannediyoruz kendimizi fakat aynı zamanda ‘bu da mı benim başıma geliyor’ sorularıyla başa çıkmaya çalışıyoruz. Hayat öyle kurnazdır ki
en varlıklı halimizde yokluğu yaşatır. En sevinç dolu anlarımızda omzumuza kederden bir buse kondurur. Oysaki yarının mutsuzluğu, geçmişin keşkesidir. Şu an sorun etmediğimiz ama çözülmesi
gereken problemleri geride bırakabiliyoruz önemsiz gözüken meseleler üst üste gelerek kelebek etkisi yaratır ‘her dert vaktinde dinlenmeli her sorun zamanında çözülmelidir.’ Zaman, hızlıdır ama bizim ayak uydurmamız gerekmez, biz maratonda olmalı hayat bize yetişmelidir. Geleceğimizi hayatın bizi koyduğu duruma göre şekillendirmemeli, kendi istediğimiz durum ve yerlere ulaşmak için çabalamalıyız.
* * *
Otur az şöyle dersiniz,
Oysa ne romanlar, şiirler, satırlar
geçer akıldan ve de ne hayaller.
Zaman iki parmak şıklatması,
İki mahalle arasındaki dökük
apartmanda ne yaşaması?
Vakit yok kanmaya.
Fark etmen geç olursa yaşlara, eski
plakta eski melodi hayat devam
eder kaseti çalmaya.
Yaşlandırır yaşanmışlıklar.
Belki gençliğinin baharında ya da
kaldığın küçük otel odasında.
Harcayacak zamanın azalırsa;
Aranırsın içinde tek bir heves
kalmadığında…
YORUMLAR