Fransız Devrimi’nden bu yana anlamlı bir kavram olan sol, giderek sosyalizm, anarşizm ve komünizm ile dallanıp budaklandı ve daha geniş bir anlam kazandı. Geçen yüz yılın başındaki Bolşevik Devrimi ile de yönetimsel anlamda Rusya’da ipleri eline aldı ve yaklaşık yetmiş yıl sonunda havlu attı. Peki, sol diğer ülkeleri nasıl etkiledi? Örneğin Türkiye’de, İsmet İnönü’nün deyişiyle “Ortanın solunda” bir parti olan CHP, bugün tam olarak nerededir? Ortanın solu kavramıyla siyasi duruş olarak bürokrasi etkisinden ve köklerinden arındırılıp, halka açılarak adıyla müsemma “Halk Partisi” olmuş mudur?
O günkü Genel Başkan İsmet İnönü’nün, 29 Temmuz 1965’te (Genel seçimlerin hemen öncesinde) gazeteci Abdi İpekçi’ye CHP’nin çizgisinin “ortanın solu” olduğunu açıklarken kullandığı “CHP bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır” sözlerinin etkisi halen de yürürlükte midir?
CHP’nin ana muhalefette kalmasına, bu biçilmiş rollerin mi yoksa her zaman Türkiye’yi etkileyen Avrupa’daki siyasi hareketler mi etkili olmuştur?
Tüm AB ülkeleri ve aday ülkeler Türkiye, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve İzlanda’nın dahil edildiği araştırmada Avrupa Birliği vatandaşları çoğunlukla sağcı veya merkezci iken, yalnızca üçte birinden azı solun destekçisi olarak kabul edilebilir. Eurobarometer’in 2014’te yaptığı araştırmaya göre, yüzde 26’sı kendini solcu olarak tanımlıyor (soldan sağa 10 puanlık bir ölçekte 1-4 arası değerler), yüzde 37’si kendini merkezde ve yüzde 20 sağda konumlandırıyor. Yüzde 17 kadarı soruya cevap vermemiştir. Bu oran Türkiye ile benzerlik göstermektedir.
Ortak yönler ve ulusal sol farklılıklar
Sonuçlar, Avrupa düzeyinde sağı ve solu ayıran çok az sorun olduğunu göstermektedir. Sorunlar ülkeden ülkeye değişmektedir ve sol-sağ konumlandırma ile siyasi meseleler hakkındaki görüşler arasındaki yüksek korelasyonları (yüksek katılımcı sayısı nedeniyle marjinal korelasyonlar bile istatistiksel olarak anlamlıdır) Avrupa genelinde bulmak kolay değildir.
Avrupa çapındaki yaygın sol yönelim eğilimi, genellikle sol-sağ sorunları olarak görülen sorunlar etrafında görülebilir: Sol tarafından en yaygın şekilde desteklenen değerler, bireysel çaba için teşvikleri artırmak yerine gelirleri eşitleme tercihiydi. Sosyal refaha inanç, işletmelerin devlet tarafından sahiplenilmesi için destek ve ayrıca eşitliğin özgürlüğün üzerinde tutulması şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Spesifik olarak, bireysel çaba için teşviklere karşı eşitlik konusunda, sol görüşlü insanların çoğunluğu, bireysel çaba için teşviklerden ziyade gelir eşitlemesini teşvik etmeyi tercih ederken, sağcı ve merkezci yanıt verenlerin üçte ikisi bireysel çaba için teşvikleri tercih etti.
Devletin ekonomide güçlü bir rol oynamasını destekleyenler de diğerlerinden daha fazla sol görüşlü insanlardır. Kendini solcu olarak tanımlayanların yüzde 43’ü devlet mülkiyetini tercih ederken, merkezci ve sağcı insanların yalnızca yüzde 33’ü tercih ediyor.
Sosyal refah sorunu, farklı Avrupa ülkelerinde farklı tezahürlere sahipti. Genel olarak, soldaki insanlar, sağcı yanıt verenler kadar sıklıkla refah sistemlerinin çok pahalı olduğuna inanmazlar; yine de, Avrupa düzeyinde, sol görüşlü yanıt verenlerin yüzde 53’ü, sağcı insanların yüzde 64’ü böyle düşünüyor. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da soldaki insanlar refah sisteminin maliyeti konusunda şüpheye sahipken, İsveç ve Finlandiya gibi bazı ülkelerde merkezci ve sağcı insanların bile çoğunluğu sosyal yardım sisteminin çok pahalı olduğuna inanmıyor. Genel olarak, çoğu ülkede solcular ve sağcılar arasındaki fark açık ve öngörülebilirdir.
Soldaki insanlar kendi ülkelerinde işlerin yanlış yöne gittiğine inanıyor. Solcular arasında yüzde 49’a varan bir oran kendi ülkeleri için buna inanıyor (sağcı katılımcılar arasında yüzde 43’e kıyasla) ve yüzde 41, AB’de işlerin yanlış yönde gittiğine inanıyor.
Sol-sağ konumlandırma, yalnızca sol siyasi partilerin desteğiyle ilgilidir, ancak bununla sınırlı değildir.
Yalnızca toplumsal eşitliğin desteklenmesi ve hükümetin ekonomideki rolü gibi bazı siyasi meseleler sol oylarla bağlantılıdır. Diğer değerler, bazı ülkelerde sol oylamayla ilişkilendirilebilir, ancak farklılıklar dikkat çekicidir. Sonuçlar, sosyal konulardaki birçok görüşün sağ-sol kendini konumlandırma ile ilişkili olduğunu ve bu ilişkinin hemen hemen tüm ülkelerde benzer olduğunu göstermektedir. Solla en açık şekilde bağlantılı olan meseleler, kiliseye, NATO’ya, büyük şirketlere ve silahlı kuvvetlere güven eksikliği ve aynı zamanda sendikalara güven ve özel mülkiyete karşı eleştirel bir tutumdur. Post-materyalist değerler de sol insanlar arasında destek görüyor.
Anket veri analizinin sonucu, farklı Avrupa ülkelerindeki sol görüşlü insanlar arasında paylaşılan bazı ortak unsurlar olduğunu göstermektedir. Öte yandan, yerel siyasi meselelere ve siyasi tarihe bağlı olarak farklı Avrupa ülkelerinde sağ-sol ekseninin farklı konumlandığı da söylenebilir. Bu, bazı Avrupa ülkelerinde, önemli sayıda insan kendilerini solda konumlandırabilse de, sol partilerin olmamasında da görülebilir. Büyük bir sol partinin varlığı, bir ülkedeki solcu pozisyonların popülaritesi ile bağlantılı olmak zorunda değildir, ancak solcu kendi kendini konumlandırmak, solcu bir siyasi partiye desteğin en açık göstergesidir. Elbette bunlar birbirini pekiştiriyor.
Kuzey Avrupa’da, hükümet mülkiyeti gibi ekonomiyle ilgili birçok konuda sol yönelim daha belirginken, Orta Avrupa’daki ülkeler kendi aralarında daha fazla bölünmüş durumda. Bazı konularda Almanya ile Fransa arasında net bir fark gözlemlenebilir ve birçok konuda Doğu ve Batı Avrupa arasında bir ayrım vardır.
Pek çok ülkede, özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da, sol partiler zayıftır veya yoktur ve sol eğilimli insanlar da popülist ve hatta sağcı partilere oy verebilir.
Sol siyaset, Avrupa’da bazı ortak özellikler sergiliyor, ancak ulusal farklılıklar da açık. Sol partileri şekillendiren ve solun toplumdaki yeri ve değer yapısı açısından genel düşünce üzerinde etkisi olan uzun siyasi geleneklerin bir etkisi olabilir. Bu açıdan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri birçok açıdan tamamen farklı bir konuma sahiptir.
Türkiye’de ise ‘sosyal demokrasi’ savunucusu olarak ne çıkan ve geniş kitleler üzerindeki algısı itibariyle sol bir parti olan CHP’nin sol bir partinin gerektirdiği ideolojik ve sınıfsal berraklıktan uzak yönetim kadrosuna sahip olduğunu iddia edenler hayli fazladır. Özellikle her seçim yenilgisinin ardından Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi CHP’deki liberal, mezhepçi, etnikçi, ikinci cumhuriyetçi yapılanma tartışma konusu olmaktadır.
‘Atatürk’e evet, Kemalizme hayır’ diyenler, partinin ideolojisini benimsemediği halde CHP’de siyaset yapanlar bugün de kendilerini gizlemeyecek kadar bir örgütlenme yürütme peşinde değil mi?
Örneğin Mehmet Bekaroğlu’nun milletvekili yapılması, partide yöneticilik verilmesi, Abdüllatif Şener’in son açıklamaları CHP’nin durumuna örnek teşkil etse de burada özne CHP olmamalıdır.
Odatv’deki bir değerlendirmeye konumuza ışık tutabilir: “CHP; Avrupa’da olduğu gibi Marksizmin sağa, merkeze kaymasıyla kurulmuş bir sosyal demokrat parti değil. Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı veren kadroların kurduğu parti. Gelişmiş, merkez, kapitalist, emperyalist bir Avrupa ülkesinin partisi değil. Azgelişmiş, yarı sömürge durumuna düşmüş bir imparatorluğun son döneminde asker – sivil öncülerin, KuvayiMilliyecilerin İstiklal Harbi koşullarında kurduğu parti. Almanya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin emperyalist işgal ve talan politikalarını destekleyen sosyal demokrat partilerine benzemiyor. Üçüncü dünyanın, mazlum milletlerin ilerici, devrimci, bağımsızlıkçı, millici, yurtsever partilerine benziyor.”
Sosyal demokrasinin savunucusu olan CHP, uzun zamandır artık seçmenler içinde çoğunluk desteğine sahip değil. CHP, merkezci parti, liberal parti ve muhafazakarlardan oluşan bir ittifaka karşı koymak için yine benzer yapılara sahip partilerle ittifaka girdi, ancak seçmenler, merkez sağ hükümet koalisyonunu tercih etti.
Avrupa düzeyinde Sol, 2002’den beri geri çekiliyor. O yıl, Avrupa Birliği’ne üye on beş devletten on üçü soldan yönetiliyordu.
Bugün dünyada sol bir rüzgar esmemektedir. O halde kendilerini sol ve sosyal demokrat olarak konumlandıran partilerin sosyal demokrasiyi savunarak, işçi ve orta sınıfı, hizmet sektörü ve bilgi sektörlerindeki akademisyenler ve profesyoneller ile sendikalı sanayi işçilerini kucaklayacak geniş bir koalisyonunu kurmalıdır.
Nasıl?
Bugün anılan kesimlerin büyük çoğunluğu merkez sağın en sadık taraftarları durumunda.Bireysel özgürlük temelinde kabul edilebilir birleşmeler artmalı, masa genişlemelidir. Bu açıkça görüldü. Soldaki partiler, fikirlerinin karşılıkbulması için sosyal demokratlığa daha çok kapı aralamadır. Son söz: Bir sosyal demokrat beş sağ partinin oluşturduğu masa seçmene umut vermiyor.
YORUMLAR