Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nergiz Kılıç Savrık

 ÇOCUK GELİN VE KADINA ŞİDDET

 

Son günlerde ülkemizde çocuk istismarları ve kadına şiddet nedeniyle sonu ölüm ile sonuçlanan bir haber ile sarsıldı. Şimdiye dek çok fazla sayıda tepkiler verildi. Fakat yine de önüne geçemedik.

Peki nedir bu olaylar, neden böyle oluyor ve şiddetin çözümü nelerdir? Çözüm için tepki vermek asla yeterli değil, yeterli gelmeyecektir de. Bu bir toplumsal sorundur, kişisel değil. Sorunun kaynağına inilmediği sürece de ortadan kaldırılamayacaktır.

Bir bebek düşünün, bebek diyorum yaşı daha 6. Bu yaştaki çocuklarımız elinde beslenme çantasıyla daha eğitimin ilk başında okuluna gidiyor. Ama ulusal kanallarda tüm programlar bu 6 yaşındaki çocuğumuzu konuşuyor.

Bu çocuğumuz 6 yaşında anne ve babasının katkısıyla saçları taranarak evden gelin olarak çıkartılıyor. Damat deseniz kendisinden neredeyse 5 kat fazla yaşta. Yani damadın yaşı 29. bir düşünün bu çocuğun durumunu.

Buna çocuk istismarı denilmez, çocuk tacizi denilmez. bunun suçu insanlığa yapılan en büyük bir kötülüktür. Caniliktir, cinayettir. Burada çocuğu alan damat dışında anne babada bir o kadar suçludur.

TBMM deki tüm siyasi partiler konuyu ciddiye aldılar. İnşallah suçlular hak ettikleri cezayı alırlar diyorum.

Bir başka konuda kadın cinayetleri. Dikkat ederseniz kadının değersizleştirildiği, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kaldığı toplumların tümü erkek gücüne atıfta bulunan toplumlardır. Erkek rolüne yüklenen sorumluluk ne kadar fazla ise erkeğin yaşayacağı yetersizlik o derecede derin olacaktır.

Yetersizlik hisleri öfkeye, öfke şiddete dönüşecektir. Bu tür toplumlarda, erkek doğduğu anda ona aileye bakacak, soyu devam ettirecek en önemli varlık gözü ile bakılır. Erkeğin yaptığı yanlışlar “erkektir yapar” olarak değerlendirilir.

Kadını tatmin etme görevi ona verilir. Öyle bir algı yaratılır ki dünyada ki tüm varlıklara sahip olabilme gücüne sahip olduğu inancı ile yetiştirilir. Bu inanç öyle tehlikelidir ki, sahip olamadığı varlığa başkasının sahip olabilmesi ihtimaline tahammül edemez ve onu ortadan kaldırma yolunu seçer.

Erkek insanının bu duruma gelmesi öyle bir anlık cinnetle, öfkeyle değil, doğduğu andan itibaren yaşadıkları ile belirlenir. Şiddete eğilimli olan erkek kendini soyuna kanıtlama çabasında olan, yetersizlik hisleri ve özgüven sorunları yaşayan, ilkelliğinin evrimini sürdüremeyen bir varlıktan öteye gidememektedir.

Sahip olma arzusu ile yanıp tutuşan erkek önüne çıkan her engeli ona öğretilen ve bildiği tek yol olan şiddet yolu ile çözmeye çalışacaktır. Peki nasıl değiştirebiliriz yılların sürüp giden bu kısır döngüsünü?

Çocuklarımıza eşit olmayı öğreterek, ailelerimizin bizde bıraktıkları, onların ailelerinin de kendilerinde bıraktıkları ve bizlere aktardıkları izleri kendi çocuklarımıza aktarmaktan vazgeçerek, cinsiyet rollerini anlatmalıyız.

Anlamsız ve gereksiz sorumluluklar yüklemekten kaçınarak, kendi eksikliklerimizi çocuklarımızın üzerinde gidermeye çalışmayı bırakarak, çocuklarımızı olduğundan fazlası gibi değil olduğu gibi kabullenmeyi öğretmemiz gerekir.

Soyun devamını getirecek olanın erkek değil vicdan, şefkat, barış olduğunu anlayarak, önemli olanın kendimizi başkalarına kanıtlama çabasının değil kendimizi kusurlarımızla kabullenmemizin olduğunu görerek, eğitimi asıl alması gerekenin çocuklardan önce aileler olduğunu anlayarak bu vahşi ve acımasız döngünün kırılmasını sağlayabiliriz.

Şiddet erkeğe mahsus değil topluma mahsustur. Erkek şiddeti kadının kaderi değil toplumun öğretisidir.

Mutlu günlerin sizlerle olması dileğiyle.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER