İklim krizi ve etkilerine yönelik haberler küçük bir bombardıman şeklinde insanları uyarmak için çabalıyor. Ancak buna karşın kirletmekten yok etmeye kadar pek çok ‘doğa suçu’ da işlenmeye devam ediyor. Doğa suçu bir bakıma ‘doğal suç’ olmuş durumda. Doğa suçu işlenirken kimse kimseyi ne uyarıyor ne engel oluyor.
İnsanlar plastikle dolu göl ve barajlarda balık tutmaya çalışıyor, her tarafın poşet atılmış, plastik meşrubat şişeleri atılmış sözüm ona piknik alanlarında nefes almaya çalışıyor.
Dünyanın tamamı böyledir demek doğru olmaz elbette. Eylül ayında Afrika İklim Zirvesine de ev sahipliği yapan Kenya’da halkın 100 milyon ağaç dikmesi için özel tatil ilan edildi. Nairobi yönetiminin 10 yıl içinde 15 milyar ağaç dikilmesi hedefi kapsamında yapılan girişimin iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olması amaçlanıyor.
Euronews’teki habere göre, Çevre Bakanı Soipan Tuya, bu tatilin ‘her bir Kenyalının inisiyatifi ele almasına’ olanak sağladığını söyledi. Bakan Tuya, uygulamanın özel tatilin ötesinde de devam edeceğini ve aralık ayındaki yağmur sezonunun sonuna kadar 500 milyon ağacın dikilmiş olmasını beklediğini kaydetti. Kenya bu çabasıyla alkışı hak ediyor.
Konuya dönersek, bugün dünya iklim krizi ile karşı karşıya. Dünya genelindeki iklim değişiklikleri, sanayileşme, fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma gibi etkenlerin bir sonucudur. Artan sera gazı emisyonları, atmosferdeki sıcaklığı yükseltir, bu da iklim değişikliklerine neden olur. Yükselen sıcaklık, deniz seviyesinin artışına, aşırı hava olaylarına ve su kaynaklarının azalmasına yol açabilir.
Artan sıcaklıklar, su kaynaklarının azalması, deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkiler, tarım, su kaynakları ve yerleşim alanlarını tehdit eder. Ayrıca, aşırı hava olayları, salgın hastalıkların yayılması gibi riskler de artabilir.
Bilindiği üzere, bazı ülkeler yağmur ormanlarının yok edilmesini sürdürüyor. O ormanlar halbuki o ülkelerin değil, tüm insanlığı ortak malı. Ya da böyle olmalı. Çünkü Amazon gibi yağmur ormanları, dünya ekosisteminin önemli bir parçasıdır. Bu ormanlar, atmosferdeki karbon dioksiti emer ve oksijen üretir. Ancak ormansızlaşma, tarım, madencilik gibi faaliyetlerle hızla yok edilmektedir. Bu durum, biyoçeşitlilik kaybına ve iklim değişikliğine katkıda bulunmaktadır.
Bazı bilim insanları, iklim değişikliğinin etkisiyle Kuzey Kutbu’nun daha yaşanabilir hale gelebileceğini öne sürüyor. Ancak bu durum, bölgedeki doğal dengeyi değiştirebilir ve ekosistemleri etkileyebilir. Ayrıca, bu durumun diğer bölgelerdeki olumsuz etkileri düşünülmelidir.
Genel olarak, iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir gelecek için küresel çapta çaba sarf etmek önemlidir. Bilim, politika ve toplumun işbirliğiyle daha sürdürülebilir bir dünya oluşturmak mümkündür.
Peki neler yapılabilir? Alınması gereken önlemler ne olabilir?
İklim değişikliğiyle mücadelede alınması gereken önlemler arasında sürdürülebilir enerji kullanımı, ormanların korunması, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve toplumsal farkındalığın arttırılması bulunmaktadır. Uluslararası işbirliği ve politika önlemleri de önemlidir.
Türkiye’nin taraf olduğu çevre sözleşmeleri…
Kısaca Barselona Sözleşmesi olarak bilinen Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 1974 yılında kurduğu ‘Bölgesel Denizler Programı’ kapsamında Akdeniz’deki gemilerin, uçakların ve kara taşıtlarının yol açtığı kirlenmeyi önleyerek ve azaltarak Akdeniz’in korunması hedefini içeren sözleşmedir. Sözleşmeye Türkiye ve Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler imza atmıştır.
Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi.
Dünya üzerinde kuraklık ve çölleşmenin etkilerini azaltmayı amaçlayan ve 17 Haziran 1994’te Paris’te kabul edilmiş ve Aralık 1996’da yürürlüğe girmiş olan uluslararası bir sözleşmedir. Çölleşmeyle mücadele konusunda en önemli çalışma Birleşmiş Milletler tarafından başlatılmıştır. Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne (UNCCD), 2004 yılı itibarıyla Türkiye de dahil 191 ülke taraf olmuştur.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi.
Küresel Isınmaya yönelik hükûmetlerarası ilk çevre sözleşmesi; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir. Türkiye bu anlaşmaya EK-1 listede dahil olmuştur.
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi.
Türkiye’nin de üye olduğu sözleşme biyolojik çeşitliliğin mevcut ve gelecek nesillerin yararına korunmasını ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasını hedefliyor.
Kükürt Emisyonunun veya Akışın En Az %30 Azaltılmasına Dair Uzun Menzilli Sınırlar Ötesi Hava Kirliliği Sözleşmesi Protokolü.
Türkiye, bu sözleşmeye 1983 yılından bu tarafa taraftır.
Uzun Menzilli Sınırlar Ötesi Hava Kirliliği Sözleşmesi.
Türkiye bu sözleşmeye 1983’te taraf olmuştur ancak günümüze kadar Sözleşme ve EMEP Finansman Protokolü dışında, sözleşmenin büyük önem taşıyan ve aşağıda isimleri verilen teknik protokollerine taraf olunamamıştır.
Nesli Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşme.
Nesli tehlike altında olan yaban hayatının uluslararası ticaretini kontrol edebilmek için, bu tür alışverişlerde hükûmetlerin iznini şart koşan, dünya çapında bir sistem geliştirmeyi amaçlayan sözleşmeye Türkiye 1996’dna bu taraftır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi.
Paris Anlaşması olarak bilinir. Anlaşmanın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5 °C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2 °C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir.
Venedik Tüzüğü.
Birinci maddesi “Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel ya da kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de kapsar” olan ve ikinci maddesi de “Anıtların korunması ve onarımı için, mimari mirasın incelenmesine ve korunmasına yardımcı olabilecek bütün bilim ve tekniklerden yararlanılmalıdır” ifadesini içerek sözleşmeye Türkiye 1964’ten bu tarafa taraftır.
Görülüğü kadarıyla dünya ve Türkiye çevre sorunlarına yönelik çok sayıda anlaşma/sözleşmeye imza atmıştır. Ne var ki atılan imzaların tatbikinde sorunlar vardır ve izahata lüzum yoktur. Çevrenize bakmanız yeterlidir.
YORUMLAR