Geçen yılki Gayrisafi Milli Hasılası (GSMH) yaklaşık 906 milyar dolar olan Türkiye’nin bu yıl trilyonu geçerek, yaklaşık 1 trilyon 30 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Türkiye bu rakamlarla dünyanın en büyük 19’ncu ekonomisidir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) ve G20’nin bir üyesidir ve giderek daha önemli bir ülke haline gelmektedir.
Gayrisafi Millî Hasıla (GSMH), bir ülke vatandaşlarının bir yıl içinde ürettikleri mal ve hizmetlerin belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamına denilmektedir. Kişi başına hesaplamalarında nüfus artışı göz önünde bulundurulan GSMH, genellikle bir yıllık zaman birimi içinde hesaplanır.
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) ise o ülkede faaliyet gösteren yabancı ülke yurttaşlarının ürettiği nihai mal ve hizmetlerinin toplamını da kapsar.
Başka bir deyişle GSMH, bir ülkenin yurt dışında çalışan vatandaşlarının ülkeye gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’ye eklenip ülkede çalışan yabancıların kendi ülkelerine gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’den düşülmesi ile elde edilen değerdir.
Küreselleşmenin ivme kazanıp üretim faktörlerinin ve sermayenin ülke sınırlarının dışına taşması sonucu, son 30 yılda makroekonomik analizlerde bir ülkenin yurttaşlarının gelirini ifade eden GSMH yerine, bir ülkenin sınırları içerisinde yaratılan toplam geliri ifade eden GSYİH daha çok esas alınmaktadır. Ne var ki, ülkelerdeki kişi başına gelir ve bunların karşılaştırılması gibi konularda GSMH hâlâ önemli bir kavram ve ölçüdür.
Türkiye iddialı reformlar izledi ve 2006 ile 2017 yılları arasında ülkeyi üst-orta gelir statüsünün daha yüksek seviyelerine taşıyan ve yoksulluğu azaltan yüksek büyüme oranlarının keyfini çıkardı. Günlük 6,85 dolar yoksulluk sınırının altındaki insanların oranı, 2006 ile 2020 arasında neredeyse yarıya inerek yüzde 9,8’e indi. aslında sürdürülebilse çom parlak bir başarı elde edilecekti ve Türkiye, G-20 içinde ciddi bir yükseliş gösterecekti.
Son on yılda reformlar azaldı, bu atalet iç ve dış kırılganlıkları yoğunlaştırarak kredi patlamaları ve talep teşvikiyle büyümeyi desteklemeye yönelmesi nedeniyle üretkenlik artışı yavaşladı, yüksek özel sektör borcu, kalıcı cari hesap açıkları, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik bugünkü en büyük problemlerimiz arasında yer almaktadır.
2020’nin ilk çeyreğinde ortaya çıkan COVID-19 salgını, 6 Şubat 2023’te iki yıkıcı deprem giderek kırılgan hale gelen makro-finansal duruma baskılar ekledi. Seçim öncesi harcamaların ve yeniden yapılanma çabalarının seçimin ardından doğal sınıra çekilmesi, ekonomin başına güçlü bir yönetimin gelmesi uzun vade için umutları yeniden güçlendirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘faiz sebep enflasyon sonuç’ teorisinden (her ne kadar kendisi değişmedim dese de) vazgeçileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Bugün toplanacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 27 ay gibi uzun bir aradan sonra politika faizinde (bir hafta vadeli repo faiz oranı) artırıma gitmesi bekleniyor. Faiz artışının ne kadar olacağına ilişkin ise faiz-toto oynanıyor demek doğru olur.
Piyasada yüzde 15 ile 40 arasında beklenti dağılımı oluşurken, ağırlık yüzde 20 ile 25 arasında bir faiz artırımına gidileceği yönünde olduğuna yer veriliyor. Piyasayı yakından izleyen uzmanların öngörüleri de politika faizinin yüzde 20-25 seviyesine çıkarılacağı yönünde.
Mayıs seçimleri Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin ezici üstünlüğü ile tamamlandı. İktidarda kalma süresini çeyrek asrın üzerine taşıyan Erdoğan’ın Türkiye’ye yatırımcı ilgisinin artması yönünde adımlarını güçlendirmesi bekleniyor. Türkiye ekonomisini yakından takip edenlere göre, yeni yönetimde uluslararası yatırımcıların beklediği ekonomi politikalarına yavaş bir dönüş beklentisi hakim. Irak ve Suriye’de yaşananlara Türkiye’yi doğrudan etkilerken, bölgedeki çatışmalar ve sona ereceğine dair öngörülerin bulunmayışı, Batı ile ilişkilerinin zayıf olması ve dış politikada “Batı’nın müesses nizamı” sayılan ve üstten bakıcı ülkelerin taleplerine yüz vermeyişi, iki yıldan uzun süredir alışılmışın dışında ekonomi politikaları yatırımcı güvenini aşındırdı (Şahap Kavcıoğlu’nun başkanlık görevine gelmesinden altı ay sonra Merkez Bankası (MB), 23 Eylül 2021’de faiz indirimlerine başladı. Pek çok iktisatçının, değerlendirmelerinde milat olarak aldığı bu tarihten günümüze, enflasyon yüzde 19’dan yüzde 80’e yükseldi, cari açık yüzde 168 arttı. Bir yıl önce dolar kuru 8,5 Türk Lirası (TL) iken, bugün (22 Eylül) tarihi rekoruna ulaşarak 18,37 TL’yi gördü.)
Halen, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 8,5 düzeyinde.
Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi, Seçim öncesi Mayıs ayında 91.1 iken Haziran ayında yüzde 6.5 oranında azalarak 85.1 oldu.
Bugünkü noktada, Türkiye’nin büyük dış finansman ihtiyacı var ve özel sektörü ağır bir şekilde döviz cinsinden borçlu, bu da finansal istikrara yönelik riskleri artırıyor. Peki, ekonomide rasyonaliteye dönüş olabilir mi?
Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı devralırken vaat ettiği ‘rasyonele dönüş’ politikalarına ilişkin yol haritası henüz netleşmiş değil. Ancak Şimşek ve TCMB ilk büyük sınavını bugün faiz kararında verecek. Beklentiler 12 ila 15 puanlık faiz artışı yapılacağı yönünde.
Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası’nın bundan sonra atacakları adımları ‘kabullendiklerini’ dile getiren Erdoğan, “Hayırlı olsun dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik” demişti.
Her ne olursa olsun, ekonominin yanı sıra Türkiye’nin kendi insanlarına aidiyet duygusu vermesi gerekmektedir. ANKA haber ajansının AB kaynaklarından edindiği bilgiye göre, 2023 yılının başından bu yana 26 binden fazla Türk vatandaşı Avrupa’ya iltica başvurusunda bulundu.
Haberde, Türkiye’nin 2023 yılında AB’ye yapılan iltica başvurularında Suriye, Afganistan, Venezuela ve Kolombiya’nın ardından beşinci sırada yer aldığı belirtildi.
Bir AB yetkilisinin ANKA’ya verdiği bilgiye göre; 2022 yılında AB ve Schengen ülkelerinin konsoloslukları, dünya genelinde 7,5 milyondan fazla kısa dönemli vize başvurusu aldı. Türkiye’den 2022’de 778 bin 409 kısa dönemli vize başvurusunun yapıldığı belirtilen haberde, bu sayının 2021 yılında 271 bin 997 olduğu hatırlatıldı.
İstatistiklere göre, Türkiye vize başvurularında birinci sırada yer alıyor. Türkiye’yi Rusya ve Hindistan takip ediyor.
Kendi ülkesine yabancı, eğitimsiz insanları Türkiye’ye doldurup, kendi insanınızın ülkeyi terk etmesine kayıtsız kalamazsınız. Asıl sürdürülemez olan ekonomideki uygulamalar değil, insanımızın ülkesine yabancılaşmasıdır.
Ekonomi bir şekilde gider; Sayın Cumhurbaşkanımızın asıl bu konuya acilen gerekli özeni göstermesini bekliyoruz ve göstereceğinden hiç kuşkumuz yok.
YORUMLAR