Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Onat Kafkas

FEMİNİZM

Feminizm, kadınların toplumda erkeklerle eşit haklara ve fırsatlara sahip olmalarını savunan ve cinsiyet eşitliğini sağlamayı amaçlayan bir harekettir. Bir şirkette erkek çalışanların daha yüksek pozisyonlarda olduğu ve daha yüksek maaş aldığı bir durumda, feminizm kadınların da erkeklerle aynı fırsatlara ve haklara sahip olmalarını savunur.

Feminizm, kadınların toplumda erkeklerle eşit haklara ve fırsatlara sahip olmalarını sağlamayı amaçlayan bir harekettir.

Kadın haklarını savunan bir görüş olan feminizm sözcüğünün kökeni Latince ‘femina’ ve Fransızca türevi olan ‘féminisme’ sözcüğünden gelir. Feminizm terimini ilk kullananın Charles Fourier olduğu sanılmaktadır.

Tarihin bilinen ilk feministiChristine de Pizan ya da bilinen adıyla ‘de Pisan’dır. Orta Çağ sonlarında Venedik’te 1363’de doğan ve 1430’da ölen de Pisan, Orta çağ kültüründeki yaygın kadın düşmanlığı ile mücadele etti. Yazar, şair ve filozof olarak 41 adet eser veren de Pisan, Avrupa’nın saygı duyulan ilk profesyonel kadın şairi olarak bilinmiştir. Yetişkin yaşamının büyük bir kısmını Paris’te geçirmiş de Pisan’ın yazdığı yapıtların tümü Orta Fransızca ile kaleme alınmıştır. Kadınlar için özgürlük ve eşitlik isteyen bir fikir akımı, düşünce ve eylem biçimi olan feminiz bir akım olarak 19. Yüzyılda Batı ülkelerinde ortaya çıkmış ve dünyanın her yerinde etkili olmuştur.

Türkiye’deki kadın hareketinin tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanır. Osmanlı’da Tanzimat döneminde yetişen eğitimli kadınlar sonraki kuşaklarda Osmanlı’da hak arayışlarına girdi. II. Meşrutiyet döneminde ise örgütlü hareket edilmeye başlandı ve çeşitli kadın cemiyetleri kurulup kadın dergileri çıkarıldı. Geçen yüzyılın başlarında kadın aktivistlerin talepleri doğrultusunda çok eşliliğin kaldırılması ve evlilik reddi gibi bazı temel haklar çoktan elde edilmişti.

Feminizme inanan kadınlar tarih boyunca, özgürlük ve hakları için mücadele verdi. Feministbellek.org adlı sitede de belirtildiği üzere feminizmi kadınlar için eşit haklar ve/veya özgürlük isteyen başka akımlardan ayıran iki nokta, öznesinin kadınlar olması ve bu meseleyi odağına almış bulunmasıdır.

Söz konusu sitede yer alan değerlendirmeden öne çıkan satırbaşları: İlk feminist dalga, oy, eğitim ve mülkiyet hakkı için mücadele verdi; bu döneme damgasını vuran Britanya’daki Süfrajet hareketi oldu.

Birinci feminist dalga, aynı zamanda, varlığı, kimliği ve emeği özel alana hapsedilmiş olan kadınların kamusal alanda yer alma ve bu alanı dönüştürme mücadelesiydi.

İkinci feminist dalganın işaret fişeği Fransız yazar ve düşünür Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins adlı kitabı oldu. Simone de Beauvoir bu kitabı yazdığında kendisini feminist olarak tanımlamıyordu ancak erkek egemenliğinin çok kapsamlı bir analizini yapmıştı. Beauvoir, aynı zamanda, feminizm açısından çok önemli bir tespitte bulunmuştu: Kadın doğulmaz, kadın olunur. Bu, cinsiyetin, biyolojik bir özellik olmayıp toplumsal bir örüntü olduğunun ilk kez ifade edilmesiydi.

Modern feminizmin temellerinin ikinci dalga sırasında atıldığını söylemek yanlış olmaz. Ancak bu, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan üçüncü dalga feminizmin önemini ortadan kaldırmaz.

Nasıl ki ikinci dalga, birinci dalganın görmediği noktaları görüp alanını genişlettiyse, üçüncü dalga feminizm de ikinci dalganın belirli bir kadın kesiminin deneyimine dayandığını tespit eder ve özellikle ortaya çıktığı ABD’de beyaz olmayan, işçi sınıfından kadınların deneyimlerini feminist anlatının parçası haline getirir. İkinci dalga kadınların ortaklığını, kadınlar üzerindeki baskı ve sömürünün evrenselliğini ortaya koyarken postmodern düşünceden de etkilenen üçüncü dalga feminizm, kadınlar arasındaki farkları ve bunların politik sonuçları olması gerektiğini vurgular.

Feminizmin ülkelere göre değerlendirmesi farklılık gösterebilir çünkü her ülkede cinsiyet eşitsizliği düzeyi, kültürel normlar ve toplumsal yapı farklıdır. Feminist hareketler, her ülkede kendi koşullarına ve ihtiyaçlarına göre şekillenir. Bazı ülkelerde feminizm daha radikal ve toplumun tüm yönlerine odaklanırken, diğerlerinde daha reformist ve belirli politika değişikliklerine yönelik olabilir. Ayrıca, bazı ülkelerde feminizm daha yaygın ve etkili olabilirken, diğerlerinde daha az görünür olabilir.

Özetle, feminizmin ülkelere göre değerlendirmesi, her ülkenin kendi cinsiyet eşitsizliği sorunlarına ve sosyal dinamiklerine göre farklılık gösterir ve feminizm, bu koşullara uygun bir şekilde şekillenir. Bu nedenle feminizmi anlamak ve değerlendirmek için her ülkenin özgün koşullarını göz önünde bulundurmak önemlidir.

Bugün dünyada öyle ya da böyle bir feminist dalga vardır. Feminizme karşı olan ülkeler konusunda net bir sıralama veya listeleme mevcut değildir. Feminizm, birçok farklı ülkede destek bulduğu gibi bazı ülkelerde de karşıtlıkla karşılaşabilir. Ancak, feminizme karşı olan ülkelerin tam bir listesi yoktur ve bu konu çok karmaşıktır, çünkü feminizm birçok farklı perspektiften ele alınabilir ve ülkeler içinde de farklı görüşler bulunabilir.

Feminizmin desteklenip desteklenmediği veya karşı çıkıldığı bir ülkeyi belirlemek için kamuoyu anketleri, yasal düzenlemeler ve toplumsal görüşler gibi faktörler göz önüne alınabilir. Ancak bu konuda kesin ve güncel verilere ulaşmak için detaylı bir çalışma gereklidir.

Feminizmin uluslararası düzeyde farklı şekillerde temsil edildiğini ve her ülkenin kendi sosyal, kültürel ve politik bağlamına göre farklı bir yaklaşım benimseyebileceğini unutmamak önemlidir. Bu nedenle, feminizmin bir ülkedeki durumu ve karşıtlığı, o ülkenin kendi iç dinamikleriyle şekillenir.

Feminist kadın davranışları, kadınların eşitlik, adalet ve cinsiyet ayrımcılığının sona erdirilmesi amacıyla sergiledikleri tutum ve davranışları içerir. Feminizm, cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele eden bir harekettir ve kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi alandaki eşitsizliklere karşı çıkmasını teşvik eder.

Feminist kadın davranışları kabaca şöyle sınıflandırılabilir:

Bilinçlilik: Feminist kadınlar, cinsiyet eşitsizliği sorunlarının farkında olurlar ve bu sorunlara dikkat çekmek için eğitim, bilinçlendirme ve toplumsal farkındalık çalışmalarına katılırlar [1].

Aktivizm: Feminist kadınlar, eşitlik için protestolar, gösteriler ve kampanyalar düzenlerler. Bu aktivizm, toplumda değişim yaratmayı hedefler.

Eşitlik Savunusu: Feminist kadınlar, eşitlik ilkesini savunurlar ve cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele ederler. Özellikle iş yerinde ve toplumsal yaşamda eşit fırsatlar ve haklar için çalışırlar.

Kadın Dayanışması: Feminist kadınlar, kadınlar arasındaki dayanışmayı teşvik ederler ve birbirlerine destek olurlar. Bu, kadınların güçlerini birleştirerek değişim yaratmalarına yardımcı olur.

Eğitim: Feminist kadınlar, eğitim ve bilgi paylaşımıyla toplumun cinsiyet eşitsizliği hakkında daha bilinçli olmasını sağlarlar.

Feminist kadın davranışları, cinsiyet eşitsizliği sorunlarına karşı çözüm odaklı bir yaklaşımı temsil eder ve toplumda daha adil ve eşit bir dünya için çalışmayı amaçlar.

Ancak her kadın feminist olmak zorunda değildir. Feminist olmayan kadınlar da mevcuttur. Feminizm, kadın haklarına duyarlılık ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularına odaklanan bir harekettir, ancak her kadın bu düşüncelere ve düşünce pratiğine katılmayabilir.

Bir kadının feminizmi benimsememesi, farklı dünya görüşlerine veya yaşam tarzlarına sahip olmasından kaynaklanabilir. Örneğin, bir kadın daha geleneksel bir rolü benimseyebilir ve evde çocuklarıyla ilgilenmeyi tercih edebilirken, başka bir kadın kariyerine odaklanmayı seçebilir.

Feminist olmayan kadınların varlığı, her kadının feminizmi benimsemesinin beklenmediğini ve farklı yaşam tarzlarına ve dünya görüşlerine saygı göstermenin önemli olduğunu vurgular.

ABD’nin New York kentindeki bir dokuma fabrikasında son derece olumsuz koşullarda, üstelik çok düşük ücretle çalışan kadın işçilerin 8 Mart 1857’de başlattıkları grevin kanla bastırılması sonucu 146 kadın işçi yaşamını yitirmişti. Oysa tek istedikleri daha iyi koşullarda çalışmak, 10 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücretti. II. Enternasyonal’in 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan toplantısında Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin önder kadınlarından Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor yıllardır. New York’lu o kadın işçilerin hak arama mücadelesi feminist hareketlere de esin kaynağı oldu bilindiği gibi. New York’un cesur dokuma işçisi kadınlara 8 Mart vesilesiyle saygılarımızı, sevgilerimizi iletelim bir kez daha.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER