Türkiye, yaklaşık 5-6 yıldır ekonomik krizle boğuşuyor. Bu yargının kabul ya da reddedilmesi realiteyi değiştirmez; kriz uzun zamandır var.
Hatırlatmak gibi olsun… Hazine ve Maliye Bakanlığından istifa eden bir zat, 8 Kasım 2020’de görevini İnstagram hesabından bırakırken, şu cümleleri paylaşmıştı: “… At izinin iti izine karıştığı, Hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı böyle çetin bir zamanda bizlerin samimiyetine inanarak dua eden her bir vatandaşımızdan Rabbim razı olsun…”
Sonrasını biliyorsunuz zaten. Faiz, enflasyon, nas derken seçimlerin ardından yeni bir ekonomi yönetimi iş başına geldi.
Dikkat ederseniz, ekonomiyi yönetenlerin isimlerini yazmıyorum, çünkü bana göre, olay kişisel değil, yapısal.
İlk önce başlanması gereken yer ‘orta gelir tuzağı’ kavramı… Türkiye’de bir dönem herkesin ağzında olan bu kavram giderek unutuldu, şimdilerde esamisi okunmuyor. Ne var ki yok sayınca yok olmuyor ki…
Türkiye, orta gelir tuzağının kıskacında yıllardır yerinde sayıyor hatta zaman zaman geriye gidiyor. Örnek isteyenler, lütfen, kişi başına düşen milli gelirin yıllar içindeki değişimine baksınlar…
Orta gelir tuzağı ekonomik kavramdır ve genellikle gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı bir durumu tanımlar. Bu kavram, bir ülkenin ekonomik gelişme sürecinde belirli bir noktada sıkışıp kaldığını ifade eder. Orta gelir tuzağına düşen ülkeler, düşük gelirli ülkelerden orta gelirli ülkelere geçiş yapmayı başarmış, ancak yüksek gelirli ülkelerin seviyesine ulaşmada zorlanmaktadır.
Orta gelir tuzağına düşmenin bazı nedenleri şunlar olabilir:
Üretkenlik Artışı Zorluğu: Düşük gelirli ülkeler, ekonomik büyümeyi başlatarak orta gelirli seviyelere yükselebilirler. Ancak daha sonra üretkenlik artışını sürdürmek ve yüksek gelirli ülkeler gibi teknolojik yenilikleri benimsemekte zorlanabilirler.
Yapısal Sorunlar: Orta gelirli ülkelerde altyapı eksiklikleri, düşük eğitim seviyeleri, yetersiz sağlık hizmetleri gibi yapısal sorunlar ekonomik büyümeyi sınırlayabilir.
Teknolojik Gelişim: Yüksek gelirli ülkeler, teknoloji ve yenilik konusunda daha fazla kaynağa sahip olabilirler. Orta gelirli ülkeler, bu teknoloji ve yenilikleri benimsemekte ve üretim süreçlerini geliştirmede zorlanabilirler.
Eğitim ve Yetenekler: Yüksek gelirli ülkeler, genellikle daha yüksek kalitede eğitim ve yetenek geliştirme fırsatları sunar. Orta gelirli ülkelerde eğitim kalitesinin artırılamaması, nitelikli işgücü eksikliğine neden olabilir.
Ekonomik Yapı Çeşitliliği: Orta gelirli ülkeler genellikle belirli sektörlere (örneğin, düşük maliyetli üretim) aşırı bağımlı hale gelebilir. Bu durum, ekonomik yapıyı çeşitlendirmeyi ve daha yüksek katma değerli sektörlere geçişi engelleyebilir.
Orta gelir tuzağından kaçınmak ve yüksek gelirli ülkelere doğru ilerlemek için ekonomik politika reformları, teknoloji transferi, eğitim ve yetenek geliştirme yatırımları gibi çeşitli önlemler alınabilir.
İyi becerilmiş algı yönetimiyle, içeride rakipleri töhmet altına bırakarak seçimden galip çıkılabiliyor. Bunu gördük. Ancak ya dışarıda? Yatırım gelmesi için neler yaptık, yapıyoruz?
Şimdi burada durup, sadece şu soruyu soralım: Ekonomik politika reformları, teknoloji transferi, eğitim ve yetenek geliştirme yatırımları konusunda attığımız adımlar neler?
Türkiye’deki enflasyon bile yapısaldır ve dolayısıyla konjonktürel popülist tedbirlerle çözülemez.
Bugün yaşanan fiyatlandırma edebinin ortadan kalkmasıdır ve ülke ekonomisinin en büyük düşmanıdır. Misal verecek olursak, bir kilo domatese 100 lira istese bir esnaf, etik yaptırımı var mı? Ya da bir ev sahibi 50 bin lira kira istese? Belki uçuk örnekler ama inanın bu örneklere yakın yaşanmışlıklar olmuyor değil.
Ne var ki..
Elbette, enflasyon ekonomik bir olgudur ve fiyatların genel seviyesinde sürekli bir artışı ifade eder. Enflasyonun neden kaynaklandığını, halka zararlarını ve nasıl önlenmesi gerektiğini aşağıda detaylı bir şekilde açıklarım:
Enflasyonun nedenlerine gelirsek…
Talep Enflasyonu: Talep, mal ve hizmetlere olan talebin arzı aşması sonucu fiyatların arttığı durumdur. Bu durum, ekonomide talep ve arz dengesizliğinden kaynaklanabilir. Örneğin, hızlı para arzının olduğu durumlarda tüketici talebi artar, ancak üretim bunu karşılayamazsa enflasyon yaşanabilir.
Maliyet Enflasyonu: Üretim maliyetlerinin artması sonucu mal ve hizmetlerin fiyatlarının yükseldiği durumdur. Ham madde fiyatlarının yükselmesi, enerji maliyetlerindeki artış gibi faktörler, üreticilerin fiyatları yükseltmesine neden olabilir.
Para Arzı Artışı: Merkez bankalarının aşırı miktarda para basması, piyasada para arzının artmasına neden olabilir. Bu da talebin artmasına yol açarak enflasyonu tetikleyebilir.
Enflasyonun vatandaşa zararı vardır… Bunları şöyle sıralamak mümkündür.
Satın Alma Gücünün Azalması: Enflasyon, tüketici fiyatlarının yükselmesine neden olduğu için insanların satın alma gücünü azaltır. Aynı miktardaki gelirle daha az mal ve hizmet alınabilir.
Gelir Dağılımı Sorunları: Enflasyon, farklı gelir gruplarını farklı şekillerde etkileyebilir. Sabit gelirli kesimler, fiyatların artmasıyla daha fazla zorlanabilirler.
Yatırım ve Tasarruf Etkileri: Yüksek enflasyon dönemlerinde, insanlar gelecekte daha yüksek fiyatlar bekleyerek harcamalarını öne çekebilirler. Bu da tasarrufları azaltabilir ve yatırımları olumsuz etkileyebilir.
Enflasyonun Önlenmesini nasıl sağlayabiliriz?
Para Politikası: Merkez bankaları, para politikası araçları kullanarak enflasyonu kontrol etmeye çalışırlar. Para arzını sıkılaştırmak (faiz oranlarını yükseltmek veya rezerv gereksinimlerini artırmak gibi) enflasyonu dizginlemeye yardımcı olabilir.
Fiskal Politika: Hükümetler, bütçe açıklarını ve borçlanmayı kontrol ederek enflasyonu etkileyebilirler. Fazla harcamalar enflasyonu artırabilirken, sıkı mali politikalar enflasyonu kontrol altına alabilir.
Üretim ve Arz Politikaları: Üretim süreçlerinin verimliliği artırılarak maliyet enflasyonu önüne geçilebilir. Tarım, enerji ve diğer kritik sektörlerdeki arzı artırmak da enflasyonu düşürebilir.
Ücret ve Fiyat Kontrolleri: Hükümetler, ücret ve fiyat artışlarını sınırlamak için kontroller uygulayabilir. Ancak bu yöntem uzun vadede sürdürülebilir değildir ve pazar mekanizmasını bozabilir.
Sonuç olarak, enflasyon ekonomik istikrarı ve vatandaşların yaşam standartlarını olumsuz etkileyebilir. Doğru para ve mali politikalarıyla, üretim ve arz politikalarının uygun kullanımıyla enflasyonun kontrol altında tutulması ve ekonominin dengeli büyümesi sağlanabilir.
YORUMLAR