Frexit… Bu kelime bazı okuyucularda hiçbir çağrışım yapmamış olabilir. Bu anlaşılabilir bir şey. Peki, Brexit denilince?
İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılması.
İşte, Frexit de Fransa’nın Avrupa Birliğinden ayrılma ihtimaline vurgu yapan bir terim.
Konuyu açmakta fayda var…
Avrupa kıtası, son yıllarda siyasi manzarasında önemli bir değişim yaşıyor. Geleneksel siyasi partilerin yanı sıra aşırı sağ partiler ve popülist hareketler giderek artan bir şekilde dikkat çekmekte ve güç kazanmakta.
Avrupa’da popülist dalgayla yükselen aşırı sağın her geçen yılda ilerlemesi ve Avrupa Birliği’ne karşı duruşu yaşlı kıtayı son yıllarda deyim yerindeyse diken üstünde tutuyor.
Örneğin, Fransa’da Ulusal Cephe (National Rally), Almanya’da Alternatif için Almanya (AfD), İtalya’da Lig (League) gibi partiler, ulusal parlamentolarda ve Avrupa Parlamentosu’nda önemli sayıda milletvekili kazandılar.
Son olarak, Macaristan 1 Haziran’da 27 ülkeli AB’ye başkanlık etmeye başkanlık etmeye başladı. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise Avrupa Parlamentosu’nda (AP) aşırı sağcı ‘Avrupa için Vatanseverler’ ittifakını başlattıklarını açıkladı.
Avrupa, aşırı sağı nasıl durduracağını düşünürken, bu partiler popülist politikalarla güçlerini artırmaya devam ediyor.
Göçmenlerin veya azınlıkların kültürel değerlerini tehdit olarak gören aşırı sağ partiler, ekonomik krizin sorumlusu olarak göçmenleri ve AB’nin serbest dolaşım politikalarını göstererek popülerlik kazanıyor.
Genellikle göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve ulusal egemenlik, ekonomik korumacılık, kültürel kimlik ve değerler gibi konu başlıklarında Avrupa Birliğine karşı bir tutum içinde olan Avrupa’daki aşırı sağ partiler, genellikle Avrupa Birliği’nin (AB) kurumsal yapısını ve politikalarını eleştiriyor.
Aşırı sağın Avrupa Birliği’ne yönelik temel eleştirileri, AB’nin merkeziyetçi eğilimleri, demokratik açıdan eksiklikleri ve ekonomik entegrasyonun getirdiği zorluklar gibi başlıklarda toplanıyor.
Bu partiler, ulusal kimliği ve egemenliği vurgulayarak, uluslararası kuruluşlara, özellikle de Avrupa Birliği gibi entegrasyon örgütlerine karşı çıkıyorlar.
Aşırı sağ partiler, serbest ticaret ve küreselleşmeye karşı çıkarak, yerli iş gücünü korumak için korumacı ekonomi politikalarını savunarak taraftar topluyor.
***
Avrupa başta olmak üzere dünyayı siyasal yönden etkileme gücünü elinde bulunduran ülkelerin başında gelen Fransa tarihinin en önemli seçimlerinden birini yaşadı, 30 Haziran’da Ulusal Meclisinin 577 üyesini seçmek için oy kullandı. Sandık çıkış anketlerine göre Marine Le Pen ve Jordan Bardella liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi, birinci sıraya yükseldi.
İlk tur seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından merkez sağ ve soldaki partiler adına yapılan ilk değerlendirmeler, 7 Temmuz’da düzenlenecek ikinci turda aşırı sağa karşı işbirliği yapma isteğini ortaya koydu.
Fransa’da Haziran 2022’de yapılan Ulusal Meclisi seçimlerinde hiçbir siyasi parti salt çoğunluğu sağlayamamış, Macron’un partisinin de içinde yer aldığı bir azınlık hükümeti kurulmuştu. İlk tur oylamada yüzde 50’nin üzerinde oy alabilen olmadığı için seçim ikinci tura kalmış, Macron yüzde 58,5 oyla yeniden seçilmiş, aşırı sağcı Marine Le Pen de oyların yüzde 41,4’nü almıştı.
Emmanuel Macron’a muhalif olanlar, şimdilerde Fransa-AB ilişkilerini sarsabilecek reformlar sıkça dillendirir oldu.
Eronews’ün haberine göre, aşırı sağ, Fransa’nın Avrupa Birliğinden çıkması demek olan ‘Frexit’ veya Euro Bölgesi’nden çıkmaktan bahsetmese de Ulusal Birlik (RN) partisinin gündemindeki tekliflerin bazıları AB’nin mevcut yasalarına aykırı.
Fransa seçmeninin yüzde 33’ünden fazlası (her ne kadar Fransa’yı AB’den ve Euro bölgesinden çıkarma vaatlerinden vazgeçmiş olsa da) AB ve Brüksel ile çatışmaya devam eden aşırı sağcı partiyi desteklemiş oldu. 2. Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgalinden bu yana tarihte ilk kez aşırı sağ Fransa’da hiç olmadığı kadar iktidara yakın görünüyor.
Euronews’e konuşan uzmanlar, “Ulusal Birlik’in ikinci turda zafer elde etmeleri durumunda Fransa-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde sarsıntıya neden olabilir” diyor.
Bu uzmanlardan birisi olan Avrupa Politika Merkezi analisti Eric Maurice, Ulusal Birlik lideri Jordan Bardella’nın tartışmalı vaatlerine dikkat çekiyor.
Macron görev süresinin sona ereceği 2027’den önce istifa etmeyeceğini söyledi. Ancak zayıf siyasi desteğe sahip bir Macron’Un dünya sahnesindeki rolünü zor ve karmaşık bir hale getirecektir.
Zaman ne gösterecek bilinmiyor.
***
Ne var ki, ‘Avrupa genelinde aşırı sağcı partilerin ve hareketlerin yükselişi Türkiye’deki siyasi tabloyu nasıl etkiler’ sorusu da giderek daha fazla önem kazanmaktadır.
Göçmen karşıtı, milliyetçi ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı politikaları savunan aşırı sağ, ekonomik belirsizlikler, kültürel endişeler ve güvenlik kaygıları gibi faktörlerle gücünü her geçen gün artırmaktadır.
Avrupa’daki ekonomik durgunluklar, işsizlik ve refah devletlerinin sürdürülebilirliği gibi konular, aşırı sağcı söylemlerin toplumda daha fazla destek bulmasına zemin hazırlamaktadır.
Avrupa’daki aşırı sağın yükselişi, Türkiye’deki siyasi dengeleri değiştirme potansiyeline sahiptir.
Türkiye, Avrupa’nın doğu ve güney komşusu konumunda olduğu için Avrupa’daki siyasi ve ekonomik gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. Avrupa’daki aşırı sağın yükselişi, Türkiye ile olan ilişkileri çeşitli yollarla etkileyebilir…
İlk akla gelen de Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerdir. Zaten gerilimli bir süreçten geçmektedir. Aşırı sağcıların güçlenmesi, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde ilerleme sağlaması konusunda daha fazla engel teşkil edebilir ve AB’nin Türkiye’ye karşı tutumunu olumsuz etkileyebilir.
Türkiye, Suriye ve diğer Orta Doğu ülkelerinden gelen mülteciler için önemli bir geçiş ve konaklama ülkesidir. Avrupa’daki aşırı sağın güçlenmesi, Türkiye üzerindeki göçmen baskısını artırabilir ve Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasındaki göçmen anlaşmalarını ve iş birliğini etkileyebilir.
Avrupa’daki siyasi istikrarsızlık ve ekonomik belirsizlikler, Türkiye’nin ticaret ve yatırım ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Türk ekonomisi, Avrupa pazarına bağımlı olduğu için bu tür değişimler Türkiye’nin ekonomik büyümesi üzerinde doğrudan etkiye sahip olabilir.
Avrupa’daki aşırı sağın yükselişi, Türkiye’de sosyal ve kültürel etkiler yaratabilir. Bu durum, Türkiye içindeki toplumsal dengeleri ve siyasi tartışmaları da etkileyebilir.
Sonuç olarak, Avrupa’daki aşırı sağın yükselişi, Türkiye için çok yönlü ve karmaşık bir etki yaratabilir. Bu etkileri anlamak ve yönetmek için hem Avrupa’daki iç siyasi dinamikleri hem de Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini dikkate almak gerekmektedir. Türkiye, bu süreçte dış politikasını ve iç politikalarını dengede tutarak, Avrupa’daki gelişmeler karşısında nasıl bir strateji izleyeceği konusunda dikkatli olmalıdır.
YORUMLAR