Küba’daki iç savaş sırasında, her zaman olduğu gibi Amerika burada taraf olur. Garsiya adlı bir generale Amerikan ordusun bir general, bir mektup gönderecektir. Küba, Amerika’ya 150 Kilometre uzaklıkta bir ada ülkesidir.
Amerikan başkanının da bulunduğu toplantıya, bir yüzbaşı getirirler, bu subay bu işi başarabilir derler. Ancak subay “Ben oraya nasıl giderim. Ormanlar içerisinde saklı Garsiya’yı nasıl bulurum” der.
Bir başka subay bulurlar, bu subay da aynı şeyleri söyleyince, araştırılır ve bir emekli yaşlı subay bulunur. Bu subay mektubu alır ve hiç soru sormadan çıkarken, Başkan ve General sorarlar “Garsiya’yı nasıl bulacaksın, denizi geçecek, düşmana yakalanmadan, dağlar, ormanlar aşacaksın” Emekli Subay “Beni oraya gönderen Amerika olduğuna göre her şey düşünülmüştür” der.
Amerika’yı yücelten, öven bir hikaye, bu hikaye bütün dillere çevrilerek yüz milyonlarca dağıtılmıştır.
Amerika’nın gücünü, büyüklüğünü gösterir. Ömer Seyfettin’den bir hikaye, Başkanların bizde olduğu tarihlerde, Avrupa’nın coğrafyasında bir yerde karargah kurmuş bir paşa, bir başka bölgedeki bir karargaha mektup göndermek için bir akıncı yiğidi çağırır, “Bu mektubu filanca yerdeki karargahı olan paşaya götür” der. Yiğit mektubu alır, ağzı kırmızı balmumu ile mühürlü mektubu koynuna sokar, atına atlar yola koyulur. Karanlık çökünce sık dallı yapraklı bir ağacın altına yatar. Şiddetli bir yağmur yağmaya başlar, yamçısı onu korur. Sabah olunca mektubun ıslandığını mektubun açıldığını görür, dayanamaz okur. Paşası şöyle demektedir “ ben falanca gün taarruza geçeceğim, sende ordunla geç. Böylece düşmanı çembere alalım. Mektubu okuduktan sonra, getiren akıncıyı vur!” paşa mektubu okuduktan sonra akıncıyla göz göze gelirler. Akıncının bu yazıyı okuduğunu anlamıştır. Buna rağmen gelmesi büyük kahramanlık ve fedakarlıktır.
Tarihimiz bu şekilde kahramanlık hikayeleri ile doludur. Türkler tarih yapar fakat yazmazlar denir.
Tarihimizi sırtlanlar yazıyor, ne zaman ki aslanlar yazdı, o zaman hakiki tarihi okuruz.
Sömürgeciliğin keşif kolu olan misyonerler, Osmanlıdan başlayarak, Mısır, Hindistan ve Asya’da yaptıkları araştırmalar ve yazılarında Müslümanların-Türklerin bilmedikleri, tarihi yorumlayamadıkları yazarlar.
Bahriye Nazırı ve Cumhuriyet’te başbakan olan Rauf Orbay, “Kazanılırdı ama Cumhuriyet kurulmazı” der.
Refet Bele Paşa’ya “Niçin anılarınızı yazmıyorsunuz” denince, “Sahte kahramanlarla kavga mı edeyim” der.
Refet Bele Mustafa Kemal tarafından Batı Anadolu’da Demirci Mehmet Efeyi emri altına almak üzere gönderilir. Refet Paşa, Mersin’den bir Fransız hücum botu ile İstanbul’a gider, dönüşünde Demirci Mehmet Efe’ye müşavirlik yapar. Demirci bir gün Refet Paşa’ya “Bizim oğlan, Ankara’ya varı verem mi” der.
Bunlar hep yoruma muhtaçtır. Büyük romancı Kemal Tahir bu hususlarda “ÇÖKÜNTÜ” adlı kitabında yorumlar yapar.
YORUMLAR