Nobel Vakfı Rusya, Belarus ve İran’ı u yılki Nobel Ödül törenlerine katılmaları için davet etti. Nobel Vakfı Direktörü VidarHelgesen, gerekçe olarak şunları söyledi: “Dünyanın giderek daha fazla kutuplaşmasından ve farklı görüşlere sahip kişiler arasındaki diyaloğun azalmasından” yola çıkarak, “Bu eğilime karşı koymak amacıyla, Nobel Ödülü ile özgür bilim, özgür kültür, barışçıl ve özgür toplumların önemini kutlamak ve anlamak için davet edilen ülkeleri genişletiyoruz.”
İsveç’te koalisyon hükümetine dışarıdan destek veren aşırı sağcı İsveç Demokratlar Partisi (SD) lideri JimmieAkesson ise her yıl olduğu gibi bu yılki törenlere çağrılmadı.
***
Bu kararın duyulmasının ardından, dünyanın en demokratik ülkelerinden birisi olarak gösterilen İsveç’te kıyamet koptu.
İsveç Liberal Parti AP Milletvekili Karin Karlsbro, Nobel Vakfını, “Ukrayna’daki kültür merkezlerinin üzerine füzeler düşerken ve çocuklar ölürken Rusya’yı göz alıcı bir partiye davet etmeye yeşil ışık yakarak tehlikeli bir emsal oluşturmakla” suçladı.
Ülkenin Başbakanı Kristersson, “Nobel Vakfı, kimi davet edeceğine doğal olarak kendisi karar veriyor ancak ben de pek çok kişi gibi Rusya’nın davet edilmesini büyük şaşkınlıkla karşıladım. Bu davetin İsveç’te ve Ukrayna’da pek çok insanı üzdüğünü biliyorum” dedi.
Bu yılki Nobel Ödülleri’ni kazananlar ekim ayı başında açıklanacak, Nobel Ödülleri Töreni 10 Aralık’ta yapılacak.
***
Nobel Vakfı, tepkiler üzerine Rusya, Belarus ve İran temsilcilerine bu yılki Nobel Ödül törenlerine katılmaları için yaptığı daveti geri çekti.
***
Ancak yankılar ve sorular sürüyor.
Örnek olarak soruya asıl karşılık verilebilir:
Helgesen’in aktardığı gibi dünyada giderek diyalog azalıyor mu?
Dünya genelinde tam anlamıyla bir ‘barış’ ya da ‘diyalog’ durumu olduğunu söylemek zor. Dünya çapında birçok bölgede çatışmalar, savaşlar, terör saldırıları ve çeşitli türde şiddet olayları devam etmektedir.
Dünya genelinde barış çabaları, diplomatik girişimler ve uluslararası kuruluşların çabaları da bulunsa da topyekun bir iyimserliğin var olduğunu söylemek imkansız.
Bu yazıda sadece Rusya, Belarus ve İran’ın adı geçse de bugün dünyada çeşitli özgürlük kriterleri açısından birçok ülkenin notu kırıktır. Kuzey Kore ve Türkmenistan’la başlayan bu zincir çok sayıda ülkeleri kapsamaktadır.
***
Freedom House’un, her yıl yayınladığı Dünyada Özgürlük Raporu’nun 2022 yılındaki yayınında 210 ülke ve bölgede insanların siyasi haklara ve sivil özgürlüklere erişimi değerlendirildi. Siyasal katılım, seçim süreçleri, ifade özgürlüğü, örgütsel haklar ve hukukun üstünlüğü gibi çeşitli konu başlıkları altında incelenen ülkeler sivil özgürlükler 60 ve siyasi haklar 40 alt başlıkları altında 100 puan üzerinden değerlendirilerek özgür, kısmen özgür ve özgür olmayan kategorilerine ayrıldılar.
Demokrasilere yönelik tehdidin, küresel özgürlükte 16 yıldır yaşanan sürekli düşüşün bir ürünü olduğunu görmek şaşırtıcı değil. Geçen yıla kıyaslandığında 60 ülkenin düşüş yaşadığını ve sadece 25 ülkenin puanlarının yükseldiğini görebiliyoruz. Bugün itibarıyla, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 38’i özgür olmayan ülkelerde yaşıyor ve bu 1997’den beri en yüksek oran. Şu anda sadece Dünya’nın yüzde 20’si özgür ülkelerde yaşıyor.
***
Ne var ki, baskıcı ülkelerin düzeltilmesi karmaşık bir süreçtir ve genellikle zaman alır. Ancak her zaman demokrasi ve insan haklarına daha yakın bir topluma doğru ilerlemek için atılacak olası adımlar da yok değildir. İşte bunlardan birkaçı:
Uluslararası Baskı: Uluslararası toplum, baskıcı bir ülkeye yönelik uluslararası baskı oluşturabilir. Bu, ekonomik yaptırımlar, silah ambargoları, diplomatik izolasyon ve insan hakları ihlallerini belgelemek ve dünya kamuoyunu bilgilendirmek gibi çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Baskı yapan ülkeler ve uluslararası örgütler, bu tür önlemleri koordine etmek ve baskıcı rejimi caydırmak için birlikte çalışabilirler.
Sivil Toplumun Güçlendirilmesi: Sivil toplum kuruluşları, demokrasiyi ve insan haklarını savunarak baskıcı rejimlere karşı mücadelede önemli bir rol oynar. Bu kuruluşları desteklemek ve güçlendirmek, toplumun sesini yükseltmesine yardımcı olabilir.
Bilinçlendirme ve Eğitim: Toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi, baskıcı rejimlere karşı mücadelenin temel bir parçasıdır. Halkın demokrasi, insan hakları ve özgürlükler hakkında bilgi sahibi olması, toplumun değişim taleplerini desteklemesine yardımcı olabilir.
Diyalog ve Müzakere: Baskıcı rejimlerle diyalog kurmak ve müzakereleri teşvik etmek, çatışma çözümü için bir yol olabilir. Ancak bu, rejim değişikliğini hedefleyen bir sürecin bir parçası olarak dikkatlice yapılmalıdır.
Uluslararası Destek: Uluslararası toplum, demokratik reformları teşvik etmek ve insan haklarını korumak için baskıcı ülkelere yardım sağlayabilir. Bu yardım, eğitim, sağlık hizmetleri, ekonomik kalkınma ve sivil toplumun güçlendirilmesi gibi alanlarda odaklanabilir.
Barışçıl Gösteriler ve Direniş: Halk, baskıcı rejime karşı barışçıl gösteriler, sivil itaatsizlik eylemleri ve direnişler düzenleyebilir. Bu tür eylemler, ulusal ve uluslararası dikkati çekerek değişim taleplerini ileri taşıyabilir.
Uluslararası İzleme ve Raporlama: İnsan hakları örgütleri, bağımsız medya ve gözlemciler, baskıcı rejimlerin insan hakları ihlallerini belgelemeli ve uluslararası topluma raporlar sunmalıdır. Bu, dünya kamuoyunu harekete geçirebilir.
Unutmayın ki her baskıcı rejimin bağlamı farklıdır ve çözüm için uygun stratejiler değişebilir. Ayrıca, değişim süreci sık sık zorlu ve riskli olabilir. Bu nedenle, uluslararası toplumun ve yerel toplumun dikkatli ve uzun vadeli bir strateji izlemesi önemlidir.
***
Bugün dünyada yaşanan şeyin temelinde, uluslararası kurum ve kuruluşların ülkelerin nezdindeki ağırlıklarının azalmasından kaynaklandığını da söylemek mümkün.
Bir başka ülkeyi özgürlük anlamında zorlaması beklenen ‘büyük’ ülkelerin ise karma karışık ilişkileri buna engeldir ve bazı ülkeler yeri geldiğinde en eli kanlı diktatörleri bile desteklediklerine çoğu kez tanık olmuşuzdur.
Sovyetlerin yıkılmasının ardından dünyada her ülke diğerini pazar gördü. İnsan hakları ya da özgürlüklere bakılmaksızın önce kendisini düşünen ülkelerin nobranlığı bugün birçok ülkeyi çağın gerisindeki yönetimlerin ezmesine çanak tutmaktadır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uzun bir süre boyunca tek süper güç olarak kabul edildi. Ancak bu, diğer güçlerin yükselmesine izin vermediği anlamına gelmiyor. Çin ve Rusya gibi ülkeler, ekonomik ve askeri güçlerini artırmış ve uluslararası arenada daha etkili hale gelmişlerdir.
- yüzyılın başlarından itibaren, dünya siyasi sahnesi çok kutuplu bir yapıya doğru evrilmektedir. ABD, Çin, Rusya, Avrupa Birliği gibi birçok aktör, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, tek bir ülkenin mutlak egemenliği söz konusu değildir.
Ekonomik güç, uluslararası arenada etkili olmanın önemli bir bileşenidir. Çin gibi büyüyen ekonomiler, uluslararası ticaret ve yatırımlarla daha fazla etki sahibi olmaktadır. Ancak ekonomik güç yalnızca bir ülkenin uluslararası nüfuzunu belirleyen faktör değildir.
Askeri güç, bir ülkenin uluslararası ilişkilerdeki rolünü etkileyen bir diğer faktördür. ABD, askeri açıdan dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olarak kabul edilirken, diğer ülkeler de askeri kapasitelerini artırmaktadır.
İşbirliği ve Diplomasi: Güçlü ülkeler arasındaki ilişkiler, sadece askeri ve ekonomik faktörlere dayanmaz. Diplomasi ve uluslararası işbirliği de önemlidir. Birçok küresel sorun, uluslararası aktörler arasında işbirliği gerektirir.
Sonuç olarak, dünyada tek bir ülkenin mutlak hegemonyası yoktur. Uluslararası ilişkiler karmaşık ve çok yönlüdür ve birçok faktörün bir araya gelmesiyle şekillenir. Güç dengeleri zaman içinde değişebilir ve farklı ülkeler farklı zamanlarda farklı alanlarda daha etkili olabilirler.
Yazının başlığındaki soruya gelirsek… İsveç’teki olay bireysel olarak anlamlı, ancak yetersizdir.
Rusya, Belarus ve İran’ın bugün kendi klasında çok sayıda ‘dostu’ vardır ve asla yalnız çekmemektedir.
YORUMLAR