Kış aylarına nerede ise girmeye başladık. Havalar her ne kadar mevsim şartlarının üzerinde seyretse bile bunu akşam saatlerinde hissediyoruz. Gündüzleri özellikle öğle saatleri nerede ise insanı bunaltacak sıcaklıkları nefesimizde hissediyoruz. Geçtiğimiz günlerde Amerika’dan gelen misafirlerimiz ile birlikte eski yaşanmışlıkların bulunduğu tarihi konaklara götürdüm. Uzun zamandır bu bölgeye gitmediğim gördüm. Mahalle araları sokaklar hatta caddeler kazılmış kimi üstün körü kapatılmış kimisi ise dağınık bir vaziyette etrafa kirli bir görüntü veriyordu. Misafirlerime buralarda doğal gaz için alt yaptıklarını en kısa zaman içerisinde bitirilmiş olarak sizleri bir kez daha gezdireceğim diyerek konuyu Karahisar kalesine getirdim.
Önce tarihi Ulu camisinin içerisini gezerek bilgilerimizi aktardım misafirlerime. Kim çok heyecanlı bir yapıya sahip harika bir insan. Namaz kılmak gibi bir düşüncesi olduğunu hissettirdi bana yüzüne gözlerinin içene baktığımda bunu gördüm. Fahri ile birlikte namaz kılmak için Müslümanlık birtakım şeylerin yerine getirilmesi gerektiğini anlattık öyle mutlu oldu ki size anlatamam. En kısa zamanda bunu gerçekleştirmek istediğini dile getirdi. Ulu camiden çıkarak önce tam karşısında bulunan konak içerisinde alışveriş yaptık ve sonra kaleye çıkmak için yolumuzu dar sokaktan devam ettik. Aslında bu sokak öncesi kaleye çıkış levhasını gördük ama sonra kaleye çıkış için hiçbir tabelanın olmaması dikkati mi çekti. Özellikle de kaleye çıkış merdivenlerine başlamadan hemen önce tarihi çeşmenin önünde birçok yerli ve yabancı ziyaretçinin zorlandığını görmek beni inanın çok üzdü. Çok mu zor oraya bir tabela yerleştirmek ya da koymak. Bu işle ilgilenen insanların bu kadar duyarsızlıkları bana enteresan geldi. Siz ne düşünüyorsunuz sayın valim bilmiyorum ama buna en kısa zamanda bir çözüm bulacağınızdan eminim.
Madem ki konumuz Afyonkarahisar kalemiz isterseniz bunu taçlandıralım kalemiz hakkında güzel bir yazı ile.
3 bin 340 yıllık bir geçmişe sahip olan, defalarca el değiştirmiş, öyle sanıyoruz ki her defasında yeni bir efsane, yeni bir destana mekân olmuştur.
Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yerden 226 metre yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerinde kurulu bulunan Kale ‘yi fethetmenin öyle kolay bir iş olmadığı tartışmasız bir gerçektir. İşte bu nedenle Battal Gazi’ den, Hazreti Ali’ ye, Bey Böğrek’ ten Çavuşbaşı’na, Horoz Dede’ ye kadar pek çok efsane anlatılır Karahisar Kalesi için İlginçtir ki, anlatılan bu efsanelerin izleri, günümüzde bile varlığını korumaktadır. Halk arasında anlatılan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre, İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. İşte böyle seferlerin birinde Afyonkarahisar ‘a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır. Daha sonra Hıdırlık’ tan kaleye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afyonkarahisar Kalesi ‘nde bugün Düldül’ ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.
Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir; Afyonkarahisar ‘da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi ele geçirmek için sıkı bir kuşatma yapar, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoruna haber salar ve 100.000 kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı O’na bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kâğıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal’ ın uyunmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya O’ nu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal’ın kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi’nin eteklerinde, şu anda Ulu Cami’nin karşısındaki mezarına gömülür. Yenilgiden sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal’ın cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar. Şu andaki Olucak Çeşmesi’nin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarının doğuşu ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir; Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türk’ler teslimini ister.
Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi ‘nin alınması için görevlendirir. Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’ da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler. Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar. Durum Çavuşbaşı’ na bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir cuma günü kaleye saldırır ve kale zapt edilir. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır.
Bugün Afyonkarahisar ‘ın Çavuşbaşı mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyu olarak vatandaşlarca içilmektedir. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı dertlilerin derman aradıkları, adaklar adadıkları küçük bir türbe olarak varlığını korumaktadır.
İşte böyle güzel yaşanmışlıklar dolu tarihi mekanı bulunması zor değil bulunması kolay olan uyarı tabelaları ile güzelleştirmek gerekir diye düşünüyorum. Önümüzde ki yıl buraya teleferik ile çıkılmaya başlanacak daha farklı bir görsellik yaratacak bundan eminim ama siz yine bu tabelaları çeşmenin önüne koyarsanız kendi adıma değil ama şehrimin adına mutlu olurum. Sevgi ve saygı ile hoşça kalın ama dostça kalın isterim.
YORUMLAR