Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ülkü Akcüre

MUSİKİ RUHA GIDA, HASTALARA ŞİFADIR

Büyük felsefecimiz Farabi, musikinin hastalara iyi geldiğini ve hangi makamın hangi hastalara iyi geldiğini de kategorize etmiştir. Büyük tıp alimi İbn-i Sina da musikinin hastalara iyi geldiğini söyler.

Anadolu, Türklerden önce Roma ve Bizans devirlerinde bulunan ılıcalar, bir şifa merkezi olarak kullanılmıştır.

Türklerin Anadolu’da yayılmasıyla bu şifalı sular kontrol altına alınmış, Horasan Erenleri kurdukları tekkelerle dini dualarla şifa dağıttılar. Bu şifa tekkelerinin biri, sinir hastalıklarına iyi gelen İhsaniye Karacaahmet köyündeki Karacaahmet yatırıdır.

Bu şifahaneler hakkında Ordinaryüs Prof. Dr. Süheyl Ünver de sinir sistemini gevşettiği, hastaya iyi geldiğini belirtir. Musiki hoş sesiyle hisleri yumuşatıyor, kalp nabız atışını düzenliyor, hastayı rahatlatıyor.

Eski Yunan’da Apollon, liri güzel çalıyor. Bu güzel ses epilepsi hastalarını iyileştiriyordu. Yani musikinin gücü tanınmış, Romalılar devrinde Anadolu’da yaptıkları ılıca hamamlarındaki havuzlara birlikte giriliyordu. Türkler bu hamamları ıslah ederek kurna sistemi ile akarsudan yıkanmışlardır.

İstanbul’u ziyaret eden İngiliz Leydi Mary Wortley Montagu, misafir olduğu evinin ve çocukların temizliğine hayran kalır. Pencereden baktığında çiçekli bir bahçe, ortada bir havuz ve fıskiyeden fışkıran su ile ruhunun dinlendiğini 16. asır Türklerinin temizliğine, zevkine hayran olur. (Çiçek aşısı ve Leydi Montagu’yu tekrar anlatacağım) O devir Osmanlı’nın ihtişam devridir.

Orta Asya’da Türklerinde şaman hem dini hem şifa verici tabipti. Özel giysi ve boynundaki davulla tını sesiyle hastayı rahatlatırdı.

Davul ile tını ve ritim solunumu rahatlattığı Almanya’da kalbin ritminin değiştiği tespit edilmiştir. Doç Dr. Ruhi Kalender, musikiyi çok seven 2. Mahmut (1785-1839) Hammamizade İsmail Efendi’den ferahfeza makamında bestelediği ayin-i şerif-i hastayken dinlediğini ve bu eserin kendisini rahatlattığını söyler.

İbn-i Sina, hastanın iyileşmesi için akli ve ruhi gücünün artırılması gerektiğini söyler.

Edirne 2. Beyazıd külliyesinin bir parçası olan şifahane (cami-medrese-imaretten ayrı olarak) dünya sağlık müzesi olarak takdir edilmiştir.

Bu şifahane temiz odaları, ay biçimindeki planıyla bir ucundan diğer uca, hastası görünecek şekilde planlanmış, hastalara haftada iki gün musiki ile terapi yapılarak rahatlamaları sağlanmış, doktorların müşfik davranışı, özel yemekler hastaların iyileşmesinde büyük rol oynamıştır.

Bahçedeki musiki konseriyle birlikte ortadaki havuzda su fıskiyesinin sesi hastaların şifa bulmasında rol oynamıştır.

Doç. Dr. Adnan Çoban, Selçuklulardan başlayarak Osmanlı’nın son devrine kadar Manisa, Amasya, Kayseri ve Edirne şifahanelerinde tatbik edilen musiki terapisiyle bu tedavi yüzyıllar boyunca gelişerek, değişerek, depresyon, şizofreni, otistik bozuklukların iyileştiğini söylüyor.

Doktor bir yazısında da Charlotte Neve adında bir kız çocuğunun beyin kanaması geçirerek komaya girdiğini, uzun süren koma döneminde ümit kesildiğinde mucizevi bir olay olur. Radyoda anne ve kızın birlikte söyledikleri, Adele’s Rolling In The Deep adlı şarkı çalmaya başlar. Anne, kızın kulağına eğilerek şarkıyı fısıldayınca kızın yüzündeki ifade değişir.

İki gün sonra Charlotte uyandı, konuşamayacağı, yürüyemeyeceği söylendi. Annenin her gün Charlotte’un kulağına usanmadan söylediği şarkı ile kız, kalktı konuştu yürüdü.

Burada bir musikinin önemi iki annenin şefkati, sevgisi hasta kızı iyileştirdi. Bugün bazı büyük hastanelerde musiki ve ney üfleyerek terapi yapılmaktadır.

Japonlar, musiki ile çiçeklerin açtığını, canlandığını, büyüdüğünü deneme ile tespit etmişlerdir.

Anne ninnisi ile büyüyen çocukların diğer çocuklardan daha becerikli, anlayışlı ve öğrenme hevesli olduğu görülür. Bebeklerin uyku problemi farklı bir anne ninnisi ile çözülür.

1788’de Türkiye’ye gelen İngiliz doktor John Hewart, İstanbul’da yalnız akıl hastalarının tedavi edildiğini hayretle görüp gezdi. İngiltere’ye dönüşünde Kraliyet Akademisine rapor verdi.

16-17 ve 18. asırlarda Fransa’da-İngiltere’de akıl hastaları içine şeytan girmiş denilerek yakılıyordu. Hristiyanlık akıl hastalarına şeytan tarafından ele geçirilmiş gözüyle bakıyordu.

Suyun çıkardığı sesin, melodinin insan ruhuna iyi geldiği tespit edildi. Şifahanelerde su ile tedavi başladı.

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde merhum Beyazıd tarafından yaptırılan şifahanelerde, hastalara şifa, dertlilere deva olmak üzere on adet hanende ve sekiz adet sazende, ney, keman, çeng, suntar vb. olmak üzere haftada üç kere hastalara musiki fasıl ederler.

Hekim başı sazendeler çalarken hastaları muayene eder. Hangi makamını hangi hastaya ve hastalığa iyi geldiğini tespit ederdi.

Tumata musiki: Bin yıldan daha eski zamanlarda Orta Asya’da Horasan, Uygur bölgelerinde gelişerek yayılan ‘makam’ musikisi Farabi, İbn-i Sina, Razi eserler vermişler, makamların duygular ve organlar üzerindeki tesirlerini belirtmişlerdir.

Müslüman-Türk Razi  (834-932)

Melankolik hasta kesinlikle meşguliyetle tedavi edilmelidir.

Büyük bilgin Farabi ise hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğini cetvelle göstermiştir.

İbn-i Sina (980-1037)

Tedavinin en iyi yollarından biri hastanın akıl ve ruh gücünü artırmak, hastalara cesaret vermek. Kitab-ül Şifa adlı kitabında bunları izah etmiştir.

Neyzen Tevfik (1879-1953)

Neyzen Tevfik, Bodrum’da doğar. Rüştiyeyi (ortaokul) bitirir. Sara (epilepsi) hastasıdır. Bir doktor babasına ‘Ney çalsın, meşguliyet ve müzikle iyileşir’ der. Kendisini alınan neyi ömrünün sonuna kadar elinden ve göğsünden bırakmaz. Neyin üstadı olur.

Şair ruhludur, kalenderdir. Şair Mehmet Akif ile arkadaştır. Hem bektaşi tekkesine hem mevlevi tekkesine…

Hem Mevlevi hem Bektaşi olduğunu şöyle anlatır:

Aksedince gönlüme şems-i hakikat pervei

Meyhanede Bektaşi, göründüm, ‘Ney’ de oldum Mevlevi.

Ney, Mevlevilik ayinlerinde çalınır, ‘Mey’ (Şarap) Bektaşi tekkelerinde içilir. Bunu anlatıyor.

Felsefemdir kitabı-ı imanım, taparım kendi ruhumun sesine

Secde ile hakikatin her an, kalbimde ateşi mukaddesine

Neyzen Tevfik, üflediği ney ile yüz yıldır uyutulmamış, yazdığı şiirlerle de edebi hayatımıza taht kurmuştur.

Tamburi Cemil Bey, 1873-1916

Tanbur sanatçısı, yüz yıldır tanbur sanatındaki ustalığı geçilemeyen sanatçı.

Hiç gülmeyen, sert mizaçlı bu sanatçıyı oğlu Mesut Cemil şöyle anlatıyor:

Babam çok sert, haşin güldüğü hiç görülmemişti. Bu yüzden biz kendisinden korkar ve çekinirdik. Bir gün birlikte çarşıya gidiyorduk, o sıra bir dilenci bir melodi güzel bir musiki ile dilendiğini gördük. Babam cebinden çıkardığı not defterine, bu musikinin notasını aldı ve güldü. Bunu anlatan oğlu da meşhur Mesut Cemil Bey de sanatkardır ve babasının ilk defa güldüğünü hatırlıyor.

O devir Osmanlı’nın son devri. Büyük bir kültür ve sanat tarihine sahip olan Osmanlı Devleti, 3. Selim gibi musikişinas-bestekar padişahlar yetiştirmiştir.

Hacı Arif Bey, Itri gibi şöhretleri bu güne kadar yaşamış bestekarlar muazzam Osmanlı medeniyetinin Mimar Sinan, Baki, Nedim, Nef-i gibi sanatkarlar yaratmıştır.

Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘Kapı gıcırtısını, karın gurultusunu müzik zanneden bir nesil yetişti.’ Bu kadar da değil. Dolandırıcılar, dolandırıcı çeşidi, kadın cinayeti, tecavüzler arttı. Bir yanda milyonları götüren kurnazlar bir yanda açlıkla mücadele eden insanlar. Sonumuz iyi değil.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER