Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nergiz Kılıç Savrık

 ÖNCE İNSAN OLMAK

 

Gazetenizin imtiyaz sahibi Hakan Dilek beyle oturup güncel olayları değerlendirirken, insanlıkla ilgili konu açıldı. Benden “İnsanlıkla” ilgili bir makale yazmamı istedi.

Bende uzunca araştırmalar sonrasında kalemi elime alarak yazmaya başladım. Bir yandan yazıyordum, diğer yandan yazdığımı karalıyordum. Çünkü yazdıklarımdan dolayı belki birileri art niyet düşünür diyerek hassas davrandım.

Etrafımızda  yaşanan  bir  çok  toplumsal  olaya  baktıkça  zaman  zaman  insan  olmaktan  utanıyorum. Acı acı  düşünüyorum. İnsan  olmak  o  kadar  kolay  değilmiş  demek ki diye kendi kendime mırıldanıyorum.

Peki,  insan  olmanın  iki  ayak  üzerinde  yürümek  ve  tüm  canlılardan  daha  fazla  yetenekli  kılınmak  olmadığını  nasıl  ve  ne  zaman  öğreneceğiz? Aslına  bakacak  olursak, insan  olmayı,   insan  olmanın  anlamını  ve “ben  bir  insanım”  demenin  değerini  eğer  istemezsek,  hiç  kimse  öğretemez  bize.

Keşke  insan  olmak  esastan  tüm  güzellikleriyle  birlikte  bizleri  yaratanın  eşsiz  armağanıdır  diyebilsek. Anlayacağınız, insan  denen  bu  muhteşem  makine  ve  hiç  bir  bilgisayarın çözemeyeceği  ayrıcalıklı  yaratık  için  söylenecek  o  kadar  çok  şey  var ki.

Çok  muhteşem yaratılmasına  rağmen,  içinde  uyuyan  canavar  eğer  uyanır  ve  tüm  doymazlığıyla  etrafa saldırmaya  başlarsa,  eyvah eyvah. İnsanlık  üstüne  konuşulması  gereken  dünyalarca  mesele  var demektir. Etrafımızda ve çevremizde  yaşananlara, hatta  bizzat  kendi  şahsımızla  ilgili  bazı  olaylara  irdeleyen  gözle  bakarsak  göreceğiz ki,  insanla  ve  insanlıkla  ilgili  hiç  bir  sancının  içerisinde olmadığımızı.

Ne  yazık ki  karşımızda konuşurlarken dahi  dilleri başka,  düşünceleri  başka söyleyenler var. Sanki kendileri bulunmaz hint kumaşı. Ne üretirler, nede çözerler. Varsa yoksa dedikodu üretmekten başka bir şey yapmazlar. Bir türlü dili ile beyinleri  arasında irtibat  kurmayı  beceremezler. Ya da bu durum oldukça hoşlarına giderek yaptıkları kötülüklerden mutlu olduklarını zannederler.

Anlayacağınız önümüzdeki koskoca bir denklem. Bilinenleri ve bilinmeyenleriyle ayrı  ayrı,  renk  renk çözülmesi  gereken  onlarca  değişik  yapıda  insanlar ne yazık ki aramızda yaşamaktadırlar.

Bu konularda kafa yoran ve bir türlü taşı yerine oturtamayan  arkadaşlarla zaman, zaman “neden” diye tartışıp, fikir teatisinde  bulunuruz.

Ne yazık ki, sonuçta konu hüsranla kapanır çoğunlukla. Çünkü  toplumun büyük bir kesiminde dostlukları, iyilikleri, güzellikleri,  hizmetleri unutma ya hastalık olmuş,  ya da  işlerine geliyor, kararına  varırız. Maneviyata dönmek isteriz. Ama nerde. Aramak  faydasız.

Manevi değerler dünyamıza gözümüzü kapattığımız ölçüde vefadan, minnet duygusundan, kadirbilir olmaktan kopup  uzaklaşılmış  olduğunu  görürüz.

Anlarız ki, insanlık için önce insan olmak  gerekir. Aslında bize şöyle  öğretmişti atalarımız. “Aman haa, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı  vardır” “Komşu komşunun külüne  muhtaçtır” “iyi geçinin çevrenizdekileri, sayın, sevin” derlerdi.

Hatta bizlerin beyinlerine kazınacağına inandıkları hikayelerle nasihatte bulunurlardı. Demek gerçekten başarılı olmuşlar,  nasıl  hayatımda beklentisiz hizmet aşkı coşkusu hiç  eksilmediyse, her şeye  rağmen anlatılan hikayeler de unutulmadı şükürler olsun. Hem de  tüm etkisiyle beynimde koruyor yerini.

Yeri gelmişken bir söz var, mezarlıklar vazgeçilmezlerle, benden başkası yapamaz diyenlerle dolu. Gerçi hepsini rahmetle analım, gerçek olan bu. Yediğin ekmeğin hakkını vermeyip laflarla, dedikodularla uğraşanlarda insan sınıfındalar.

Mutlu günlerin sizlerle olması dileğiyle.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER