“Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz,
Can verir canânı veremez Türkler,
Ebedi hadimü’l-Harameyniniz,
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler”
İdris Sabih Bey
……………
Bugünkü Bulgaristan sınırları içinde bulunan Rusçuk’ta 1868’de dünyaya gelen Ömer Fahreddin Paşa (1934’te Soyadı Kanunu’ndan sonra Türkkan) anne tarafından ünlü akıncı ailelerinden Malkoçoğulları’na (Bali oğulları) dayanmaktadır…
Doksan Üç Harbi denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen Ömer Fahreddin, 1888’de Harp Okulu’nu, 1891’de Erkân-ı Harbiyye’yi bitirmiş, kurmay yüzbaşı olarak Osmanlı Ordusu’na katılmıştır…
Balkan Savaşı sırasında 1912’de Çatalca savunmasındaki başarısıyla tanınmış, 1913’te de Edirne’nin geri alınmasına katılmıştır…
Cihan Harbi senelerinde (1914-1918) önce Musul’da görev yapmış, 1915’te Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı Ermeni ayaklanmalarını bastırmıştır…
İngilizlerle anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı öğrenilince 1916’da Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa tarafından Medine’ye gönderilen Fahreddin Paşa, savunma tertibatı alarak asi Arap güçlerinin 5-6 Haziran 1916 gecesi Medine karakollarına saldırılarını püskürtmüştür…
Mekke, Cidde ve Taif gibi bölgedeki önemli şehirler birer birer asilerin eline geçerken Ömer Fahreddin Paşa, 15 bin Osmanlı askeriyle, sayıları 50 bini bulan asilere karşı Medine’yi savunmuştur…
Kanal Harekâtı devam ettiği için Hicaz’a asker gönderilemediğinden, Fahreddin Paşa Medine’de elinde bulunan kısıtlı imkanlarla iki yıl yedi ay boyunca direnmiştir…
Osmanlı hükumetinin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı alması ile Fahreddin Paşa, yağmalanması ihtimaline karşı Medine’de Peygamberimizin mezarında bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini önermiş, bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği otuz parçadan oluşan mukaddes emanetleri 2000 askerin koruması altında İstanbul’a sevk etmiştir…
Her geçen gün çölün ortasında çevresi ile irtibatı kesilen, iâşesi de azalan Medine’nin tahliyesine karar verilmiş, Fahreddin Paşa elinde kalan az sayıda kuvvetle hem çöl yolunu hem Medine’yi savunmayı sürdürmüştür…
Medine Kalesi isyancılar tarafından kuşatılınca halk ve asker arasında açlık ve hastalık baş göstermiş, Fahreddin Paşa şehrin müdafaasını bırakmamıştır…
Kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükumetine, “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin” cevabını vermiş, İngilizlerle Araplara teslim olmaktansa peygamberimizin mezarını havaya uçurarak kendisini feda edeceğine dair yemin etmiştir…
Osmanlı Devleti mağlûp olmuş ve Mondros Mütarekesi’ni imzalamışsa da (30 Ekim 1918) Fahreddin Paşa 72 gün daha (13 Ocak 1919) savunmayı sürdürmüş, padişahın imzasını taşıya teslim emrine, askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve giyecek stoklarının bitmesine rağmen direnişine devam etmiştir…
Ancak sonunda kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya razı olmuştur…
……..
ABD Başkanı Trump’ın, körfez ülkelerine yaptığı ziyaret kapsamında gittiği Birleşik Arap Emirliklerinde, müslüman kızların saçlarını açmak suretiyle, Ayyala adı verilen bir dans ritüeli ile karşılanması haberini izleyince, Fahreddin Paşanın, “Peygamberimin mübarek ravzasının bulunduğu Medine şehrine cenabet İngiliz gâvurunu sokmam” sözü kulağımda yankılandı…
………
“Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem”
Necip Fâzıl
YORUMLAR