Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

UYGAR OLMAK

Son zamanlarda kimi olaylara tanık olunca şu sorular kafama takılır oldu. Uygar mıyız? Ya da ne kadar uygarız? Nedir uygarlık? 1-Bir ülkenin, bir toplumun maddi, toplumsal, ahlaki v.b. yaşamına özgü niteliklerinin bütünü. 2-Bir ulusun, bir toplumun düşün ve sanat yaşamıyla ilgili eriştiği düzey. Maddi, manevi varlıklarının tümü. 3-Bilim, teknik, ekonomik ve siyasi açıdan yüksek düzeye ulaşmış bir ülkenin, bir toplumun durumu ya da niteliği.

Bu biçimlerde tanımlanan ve çok geniş anlamı olan uygarlığın içinde düzgün giyinmek de vardır. Yani giyinmek bir uygarlık gereğidir. Şimdi bu da nereden aklına geldi diyeceksiniz. Sosyal medyada bir arkadaşım bir süredir günümüzden 80-90 yıl öncesine ait çeşitli fotolar paylaşıyor. Tamamı siyah-beyaz bu resimlerdeki insanların giysilerinin ne denli uygar olduğu hemen fark ediliyor. Takım elbiseli, kravatlı, fötrlü şapkalı beyler; saçları ondüleli bugüne kıyasla çok modern giysili hanımlar; Saçları özenle taranmış güzel giysili kız ve erkek çocuklarıyla sanki ailecek defileye çıkmış gibiler ve Türkiye’nin o dönemdeki çağdaş yüzünü yansıtıyorlar. Atatürk ve çevresindeki insanların şıklığını hepimiz biliriz. Yepyeni çağdaş bir ulus ve devlet yaratan Atatürk’ün bugünün modacılarını kıskandıracak derecedeki giysileri uygar bir insanın iç dünyasının dışa yansımasıdır. Atatürk birçok konuda olduğu gibi giyim konusunda da bir önderdir. Üniversite yıllarımızda Beyoğlu’na gittiğimizde böylesine şık insanları sıklıkla görürdük. Sonraki yıllarda gittiğimde aynı şıklıkta insanlar artık yoktu ama tramvay vardı!

Yakın zamana değin devlet memurlarının kılık kıyafet yönetmeliğine göre tüm memurlar ve öğretmenler traşlı, kravatlı, takım elbiseli olmak zorunda idiler. Ortaokul ve lisedeki kadın ve erkek öğretmenlerimizin şıklığı hala hafızamdadır. Bugün bir devlet dairesine ya da bir okula gittiğimizde kim memur, kim öğretmen, kim iş takibi için gelen vatandaş, kim veli bilemiyoruz.

Kılık kıyafet serbestliği uygarlık ölçüsü olamaz. Günümüzde kimileri uygar biçimde giyinmek olarak ev ya da yatak giysileriyle sokakta gezmeyi, ya da üstündeki yazıların ne anlama geldiğini bilmediği giysileri giymek olarak algılıyor. Bu konuda geçmiş zamanlarda meydana gelen traji-komik bir olay vardı. İzmir-Selçuk İlçesi’nin Şirince Köyü’nde gözleme yapan kızı turistler öpmeye başlayınca ortalık karışmış. Meğerse kızın üzerindeki tişörtte ingilizce “ beni öper misiniz” yazısı varmış. Sonunda araya giren rehber ortalığı yatıştırıp, durumu düzeltmiş.

Bugün uygarlık denince çoğumuz internet, artık yeni bir organımız durumuna gelen cep telefonu, sosyal medya, fast-food yiyecekler, özensiz giysiler v.s olarak anlıyoruz. Uygar olmak düzgün giyinmek, düşünmek, okumak, araştırmak, bildiklerini paylaşmak, topluma yararlı olmak, her türlü canlının yaşam hakkına saygı göstermek ve hepsinden önemlisi kendi dilini doğru dürüst konuşmak ve yazmaktan geçer. Televizyonların haber ve program sunucularına dikkat ettiniz mi kaçı doğru düzgün Türkçe konuşuyor? Nerede eski TRT’nin Türkçeyi hakkıyla konuşan eski sunucuları? Günümüzde Julide Gülizar, Tuna Huş, Zafer Cilasun, Cemile Kutgün, Mesut Mertcan değerinde bir sunucu var mı? İşin daha kötüsü sözcükleri yuvarlayarak bozuk bir Türkçe ile konuşmak son zamanlarda özellikle gençler arasında moda oldu. Televizyonlardaki kimi dizilere dikkat edin, yöresel ağızları kullanacağız diye ne denli gülünç duruma düşüyorlar.

Denizli-Acıpayam Lisesi’nde birlikte gazete çıkardığımız Edebiyat öğretmenimiz Mustafa Gazalcı bizlere yüzyıllardır Anadolu’da konuşulan Öz Türkçe’yi konuşmamızı salık verirdi. 90 yaşını aşmış anneannem  “kadar”  sözcüğü yerine  “değin”   “defa”  yerine “ kez”  kullanırdı. 13.yüzyılda Karamanoğlu Mehmet’in  “Bugünden sonra divanda, dergahda ve bargahta, meclisde ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmayacaktır.” diyerek ferman yayınlaması, Atatürk’ün 1930 yılında;  “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.  Sözü ile bir yıl sonra yine aynı konuda;   “Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” demesi özellikle turistik yörelerde yabancı dilde levha hastalığına tutulanlar ile su faturalarını bile yabancı dilde yazacak kadar ileriye giden ve böylece uygar olduğunu sanan kimilerine acaba bir şeyler ifade ediyor mu?

Uygar olmak sadece giyim ve dil konusunda değil, her alanda çağdaş, ileri bir düzeyde olmayı gerektirir. Antik Çağı düşünelim. Günümüzden 2500 yıl önce bir kent kurulurken kesinlikle stadyum, tiyatro, konser salonu ve kütüphane yapılıyordu. Antik çağda tiyatroya gidecek parası olmayanlara ya ücretsiz yer ayrılıyor ya da kent yönetimi o parayı veriyordu. Bugün kaç kentimizde doğru düzgün tiyatro salonu var? Yılda kaçımız kaç kez tiyatro oyunu izliyoruz? 2023 yılı merkez nüfusu 324.685 bin olan kültürün başkenti dediğimiz Afyonkarahisar’da bir tane sanat galerisi yok. Neden bu ilde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili birimi ve bir sanat galerisi yoktur? Allahtan Kocatepe Üniversitesi’nin il merkezinde Rıza Çerçel Kültür Merkezi var ve ayda bir olsa da Güzel Sanatlar Fakültesi’nin düzenlediği sergiler açılıyor. İl merkezinde gerçek anlamda müze olarak Afyonkarahisar Müzesi, Zafer Müzesi ve Sucuk Müzesi olmak üzere sadece ama sadece 3 müze var.

Şimdi yukarıda yazdıklarımı düşünün ve şu soruları kendinize sorun. Gittikçe uygarlaşmak yerine daha da mı geriye gidiyoruz? Eskiden insanlar daha mı uygar idiler? Ya da uygarlığın neresindeyiz?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER