Üniversite yıllarında bölüm başkanı hocamız dünyaca ünlü arkeolog, Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel, bir gün bize “Bütün uğraşınız Anadolu uygarlığının Yunan olmadığını, onların sahip çıktıkları uygarlığın aslında Anadolu uygarlığı olduğunun kavgasını vermelisiniz” demişti.
Tüm meslek yaşamım boyunca bu sözü unutmadım. Zaman içinde işin derinliklerine indikçe uygarlığın Anadolu topraklarından fışkırdığı, batının şımarık çocuğu Yunanlıların buna sahip çıktıklarını derinlemesine anlamak güç olmadı. Yüzyıllardır Yunanlılar Anadolu’nun her şeyine sahiplenme huylarından vazgeçmiş değillerdir. Günümüzde bile baklavayı Baklavas, tarhanayı tarhanas, helvayı helvas yaptılar. 2000 yılında resmi davetli olarak Yunanistan’a gittiğimizde bize verilen hediye çantalarının içinde çekirdeksiz üzüm paketleri vardı ve ambalajında Sultanas yazıyordu. Yani bizim ünlü sultaniye üzümü Yunanistan’da Sultanas olmuştu. Yetmedi şimdilerde de adalarımıza da çalmaya başladılar.
Gelelim konumuza… Günümüzden 3000 yıl önce eski Yunanlılar karşı kıyılara yani Ege Bölgesi’ne Anatolikon, ‘güneşin doğduğu topraklar’ adını veriyorlardı. Onlar Anadolu sözcüğünü sadece bir coğrafi terim olarak kullanıyorlardı ama gerçekte doğan güneş, uygarlık güneşi idi ve onların karşılarındaki topraklardan doğuyordu. Çünkü insanlığı aydınlatan pozitif bilimler bu topraklarda doğmuştur. Günümüzden 2500 yıl önce yani MÖ 5. ve 6. yüzyılda Yunanistan’ın en önemli kent devleti Atina karanlıklar içindeydi. Kız çocukları okula gidemezler, genç kadınlar yanlarında birisi olmadan sokağa çıkamazlardı.
Oysa Batı Anadolu’da Milet kentinde (Aydın-Didim) Aspasia felsefe okulunda okumuş bir kadın filozoftu. Daha sonraları gittiği Atina’da felsefe okulu açmış, Perikles ile evlenmiştir. Tarihin ilk kadın amirali ve büyük bir deniz zaferi kazanan Halikarnassoslu (Muğla-Bodrum) Artemisia bu topraklarda yetişen asker bir yönetici idi. Sadece kadınlardan oluşan savaşçı kavim Amazonlar Anadoluludurlar. O dönemlerde Atina’nın doğru düzgün bir alfabesi yoktu ve sonradan Batı Anadolu’daki İyon alfabesini örnek almışlardı. Ayrıca o dönemlerde insanlar körü körüne kendi yarattıkları tanrılara inanıyorlar, doğa olaylarını tanrıların işi olduğunu sanıyorlardı. Oysa Anadolu kıyılarında doğa olayları bilimsel şekilde açıklanıyor, tanrıların işi olmadığı kanıtlanıyordu.
Kolophonlu (İzmir-Değirmendere) Ksenofanes tanrının tek olduğunu söylemiş, “Atlar, bir tanrıya tapacak olsalardı, tanrılarını at gibi yaparlardı” diye Yunan inanışlarıyla dalga geçmiştir. Yine o zamanlarda Miletli çiftçiler tarlaları Büyük Menderes nehrinin taşkını ile su altında kaldığında nehir tanrısı Maiandros’u mahkemeye verip tazminata mahkum ettirebiliyorlardı.
Hekim Hipokrat Kos adalı, ilk kadın ozan SapphoLesboslu, ünlü matematikçi Pisagor Samoslu olup Yunan ana karalı değillerdir. Yunan ana karasında Sokrates, Aristo,-ki bir süre Anadolu’da yaşamıştır-gibi bir iki filozofun dışında başka filozof yokken karşı Anadolu kıyılarında onlarca filozof yetişmiştir. Örneğin, Miletli Thales 28 Mayıs 585 tarihinde gününden önce dünyada ilk güneş tutulmasını tespit eden kişidir.
Anaksimandros güneş saatinin buluşçusu olup, ilk canlıların denizden çıktığını söylemiş, aynı zamanda ilk coğrafi haritayı yapmıştır.
Filozof Anaksimenes ayın ışığını güneşten aldığını bildirmiştir.
Leukippos atomun tanımını yapmıştır.
Bir başka ünlü Miletli mimar Hippodamos‘ızgara kent planı’nı icat etmiştir. Bu planda cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser. Günümüzdeki gibi eğri büğrü çarpık sokak ve cadde yoktur. Kentin bir ucundan baktığınıza öteki ucunu görebilirsiniz. Anadolu’da birçok kent yanında Roma ve Yunanistan’da bu plan kullanılmıştır.
Tüm dünyanın bildiği Truva ile ilgili İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı İzmirli Homeros; ünlü tarihçi Bodrumlu Herodot; tanrıların soy ağacını çıkaran ve insanlara öğütler veren İzmirli Hesiodos; kendisini ziyarete gelen Makedonya Kralı Büyük İskender’in “Benden bir isteğin var mı” sorusuna karşılık “Gölge etme başka ihsan istemez” diye yanıt veren Sinoplu Diyojen; Bergamalı doğumlu, hekim ve gladyatörlerin cerrahı Galen; ilk coğrafya yazarı Amasyalı Strabon; Dünya’da ilk hayvan öykülerinin yazarı Emirdağlı Ezop bu toprakların evlatlarıdır.
Tüm bunların yanında daha adını burada sayamadığımız onlarca filozof bu topraklarda yetişmişlerdir.
Dünyanın yedi harikasından ikisi Anadolu’dadır. Bunlar Efes Artemis Tapınağı ve Halikarrnassos anıt mezarıdır.
Dünyanın yedi bilgesinden ikisi olan Miletli Thales ve Prieneli hukukçu Bias bu topraklarda doğup yaşamışlardır.
Dünyada ilk müzik ve güzellik yarışması Anadolu’da yapılmıştır. Bugün tüm dünyada kullanılan “Frig Gamı” bir Anadolu uygarlığı olan Friglere aittir. Çifte kaval, Frig şapkası, Anadolu’dan Yunanistan’a geçen cenazelerde ağıt ve müzik kullanılması onların icadıdır.
Tüm dünyaca Noel Baba olarak bilinen Aziz Nicholas Demre-Antalyalıdır.
Batının Klasik Yunan Mitolojisi adını verdikleri ve benim asla bu adı kullanmadığım Klasik Mitoloji’nin en güzel öyküleri Anadolu topraklarından doğmuştur.
Hal böyle iken bu öykülere bile sahip çıkılmış Yunan mitolojik öyküleri olarak adlandırılmıştır. Örneğin, Dinarlı müzik ustası çifte kavalı icat eden Marsyas’ın Yunanistan ile ne ilgisi vardır? Güya onun icat ettiği kavalı aslında tanrıça Athena icat etmişmiş ama beğenmediği için atmış o da gelip Dinar’a düşmüş ve Marsyas onu bulup ünlenmiş! Kuyruklunun kuyruklusu bir yalan bu kadar olur.
Yunan mitolojisinde 12 Olymposlu tanrı arasında sayılan Dionysos, Apollon ve Artemis’in doğum yerleri Anadolu olup, Anadoluludurlar.
Bunlardan başka Ana tanrıça Kybele ve Attis gibi daha onlarca Anadolulu tanrı vardır ve Roma ve Yunan mitolojilerine girmişlerdir.
Bizler sahip olduğumuz kültürel değerlere sahip çıkmadığımız için Yunanistan her şeyimize sahip çıkmakta kendi kültürü gibi tanıtmaktadır. Oysa temeline inildiğinde hepsinin Anadolu kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Eğer biz sahip olduğumuz değerlere sahip çıkmazsak birileri ya da Yunanlı sahip çıkmaya devam edecektir. Çünkü Yunanlılardan başka kimi batılı ülkeler kökenlerini Anadolu’ya dayandırmaya çalışmakta hatta bu konuda uydurma tezler ortaya atmaktadırlar.
Örneğin, Luvi uydurmacası gibi. Bu topraklardaki bütün uygarlıkların, tüm kültürlerin ve de tüm kültürel değerlerin gerçek sahibi biziz ve onları gelecek kuşaklara aktarmak bize düşen en büyük görevdir.
YORUMLAR