Denizlerde yaşayan ve insanlara hep dost olan bir canlı türü olan yunusları bilmeyenimiz yoktur. Özgürce yaşadıkları denizlerde teknelere eşlik eden, kimi zaman bir çocuk gibi şımarıklıklar yapan yunusları ilk kez üniversite yıllarımda Mudanya’da oturan ailemin yanına İstanbul’dan gemiyle giderken görmüştüm. Mudanya limanına yaklaşırken birden ortaya çıkan yunuslar geminin önünde havada taklalar atarak limana değin eşlik etmişlerdi.
O günden sonra yaz tatillerinde evimizin terasında geminin İstanbul’dan geleceği saati bekler, yunusların gemiyi limana değin getirip sonra da havada sıçrayarak uzaklaşmalarını büyük bir zevkle izlerdim. Anlaşılan yunuscuklar bir tür kılavuz kaptanlık işini görev edinmişlerdi. İşte bu dostlarımızı gösteri havuzlarında görmek her zaman canımı acıtır. Her çiçek bahçesinde, her canlı doğasında güzeldir.
Çok eski çağlarda insanoğlunun denizle tanışmasıyla birlikte insanlar ve yunuslar hep dost olmuşlardır. Bu konuyla ilgili çok güzel mitolojik öyküler vardır. Bunlardan birini bu gazetede 13 Ağustos 2024’te ‘hayvan dostlarımız’ başlıklı yazımda anlatmıştım.
Şimdi gelelim bugünkü öykümüze:
Hermias ve Yunus öyküsü bir insan ile bir hayvanın dostluğunu, dost olanların ölümlerinde bile birbirlerinden ayrılmayacaklarını çok güzel anlatan bir öyküdür. Bu konuyla ilgili iki öykü vardır. Ancak her ikisinin de kahramanı aynı kişiler Hermias ve yunustur. Hermias, İasos kentinde yaşamış bir delikanlıdır. İasos, kurulmasında Miletliler de yardım ettikleri bir Karya kentidir. Günümüzde Muğla İli, Milas İlçesi, Kıyıkışlacık Köyü’nde, deniz kıyısında yer almaktadır.
İasos’daki insanların en önemli geçim kaynakları balıkçılık idi ve deniz onların yaşamlarının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyordu. Gençler, gelenekler üzerine gimnazyumdaki spor eğitimlerinden sonra denize gidip yıkanıyorlar, orada zaman geçiriyorlardı. Hermias’ın arkadaşları ile hep birlikte denizde yıkanıp, eğlendikleri bir günde bir yunus ortaya çıktı. Hermias, kendilerinden kaçmayan yunusun yanına gitti ve ona tutundu. Yunus onu açıklara doğru götürüp getirdi. Hermias ve yunus arkadaş olmuşlardı. Hermias, sabırsızlıkla gimnazyumdaki çalışmaların bir an önce bitmesini isterken, yunus sabırla onun gelmesini bekliyordu. Sonra çok uzaklardan gelen ve birbirini yıllarca göremeyen iki arkadaş gibi sarmaş dolaş oluyorlardı. Aylarca süren bu olay her tarafa yayıldı. İnsanlar, bunun tanrısal bir işaret olduğuna inanıp, Hermias’a büyük saygı duymaya başladılar. Çünkü, yunus kimi tanrıların kutsal hayvanı idi. Kısa sürede Hermias, efsane haline geldi ve ünü her yere yayıldı. Bunu duyan Büyük İskender de bu olayda tanrısal izler gördüğünden Hermias’ı Babil’e getirtip, deniz tanrısı Poseidon’un tapınağına rahip yaptı.
Bir başka öyküye göre ise; denizde gençler yıkanıp eğlenirlerken bir yunus Hermias’ı sırtına alarak ortadan kaybolur. Günlerce Hermias’ı bulamazlar. Kent halkı yasa bürünür. Derken bir gün, bir denizci Hermias’ı bir yunusun üzerinde gördüğünü söyler. Sonra bir başkası…. sonra bir çok kişi aynı şeyi tekrarlarlar. Aradan epeyce zaman geçer. Bir sabah uyanan İasoslular, gimnazyumda Hermisas’ın ve yanında yatan yunusun cesediyle karşılaşırlar. Neden ve nasıl öldükleri belli değildir. İki can dostu ölümlerinde bile birbirlerinden ayrılmamışlardır.
Bu iki dosttan esinlenerek birçok yapıt ortaya konmuştur. Yunus balığı üzerindeki Hermias/çocuk (sonraları Eros) motifi Antik Çağ’da çok sevilen motiflerdendir. Genellikle su ile ilgili yerlerde örneğin, çeşmelerde kullanılmıştır. Ayrıca İasoslular, çok daha önemli bir şey yaparak bu iki arkadaşı paralarının üzerine koymuşlardır. Böylelikle bu iki arkadaşa olan sevgilerini ve iki arkadaşın dostluklarını ölümsüzleştirmişlerdir.

Hermias ve yunus öyküsü, antik çağdan günümüze ulaşan yarı gerçek yarı söylenceli en güzel Anadolu öykülerinden birisidir. Günümüzde hayvan hakları ile ilgili çalışmalar yapılırken, koruyucu yasalar konmaya çalışılırken; bu öyküde iki bin kusur sene önce bir insanla bir hayvanın dostluğuna, bu dostluğa saygı duyan bir kentin halkına tanık oluyoruz. Bu öykü, aynı zamanda üzerinde yaşadığımız toprakların kültür zenginliğinin, insanlarının sevecenliğinin anlatımıdır.
YORUMLAR