Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Nergiz Kılıç Savrık

KORKU

İnsanlığın çoğu kez bakmaktan çekindiği tarafta öylece bir duran ‘hal’ vardır: Korku…

Johns Hopkins Üniversitesi’nden John Broauds Watson’ın asistanı ile yaptığı bir deneyin sonucundan elde ettiği veriler ışığına ortaya koyduğu kurama göre, doğuştan gelen sadece iki temel korkunun olduğu, bunların da yükseklik ve ani-yüksek ses korkusu belirtilir.

Diğer korkuları ise insanlık yaşam deneyimlerinden, geçtiği yollardan topluyor. Çoğu fobi düzeyinden şiddetli korkuya uzanan 6 bin 456 değişik fobi insanlarla birlikte yaşıyor. Bu da gösteriyor ki, korkuların neredeyse tamamına yakını doğuştan gelen özellikler değil öğrenilmiş tepkilerdir.

Watson ve asistanı Rosalie Rayner tarafından 1920’de gerçekleştirilen ünlü Küçük Albert Deneyinde ilk zamanlar beyaz fareden korkmayan Albert, her dokunduğunda çıkartılan gürültüyle beyaz tüylü nesneden korkmayı öğrenir. Sonrasında odaya beyaz sakallı ve tüylü kostümler giyerek gelen kişilere de aynı tepkileri verir. Albert’ın korkusu artık tamamen hafızasına kazınmıştır.

Yapılan bu deneyle koşullu korku kanıtlanmıştır fakat bu deney Küçük Albert’ın iyileştirilmemesi üzerine büyük tepki çeker. Küçük Albert’ın asıl adı Douglass Meritte olup 6 yaşında hidrosefali nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

***

Denetin ardından Watson’un şu sözü de oldukça tepki çekmiştir: “Bana bir düzine sağlıklı bebek verin, onları kendi yarattığım dünyamda yetiştireyim. Size garanti ederim herhangi birini istediğim herhangi bir karakter haline getirebilirim. Doktor, avukat, sanatçı, tüccar ve evet dilenci veya bir hırsız.”

***

Peki, korku nedir?

Korku, tehlike veya tehdit algısına verilen temel bir duygusal tepkidir. Hem fiziksel hem de psikolojik açıdan önemli bir rol oynar. Hayatta kalma içgüdüsüyle bağlantılı olan korku, bireyleri potansiyel tehlikelere karşı uyarır ve savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Bu duygu, tarih boyunca insanlık için hayati önem taşımıştır; çünkü korku, kaçma, savaşma veya donma gibi tepkileri tetikleyerek bireyin hayatta kalma şansını artırır.

Korku, beynin farklı bölgelerinin etkileşimiyle oluşur. Özellikle amigdala, korku tepkisinin merkezi olarak bilinir. Amigdala, tehlike sinyallerini algılar ve bu sinyallere hızlıca yanıt verilmesini sağlar. Aynı zamanda, hipotalamus ve beyin sapı gibi bölgeler de bu sürece dahil olur. Bu bölgeler, fiziksel tepkileri (kalp atış hızının artması, adrenalin salgılanması, vb.) kontrol eder.

Korku sadece biyolojik bir tepki değildir; aynı zamanda öğrenilmiş bir davranış ve sosyal bir fenomendir. Kültürel ve toplumsal faktörler, bireylerin ne tür korkular geliştireceğini ve bu korkularla nasıl başa çıkacaklarını belirler. Örneğin, çocukluk döneminde yaşanan travmatik bir olay, ilerleyen yaşlarda belirli durumlara karşı yoğun korkuların gelişmesine neden olabilir.

Temel korkular, insanın doğuştan sahip olduğu ve evrimsel süreçte hayatta kalmayı sağlamak için gelişmiş olan korkulardır. Bu korkular, bireysel deneyimlerden ve kültürel farklılıklardan bağımsız olarak evrenseldir. En temel korkular arasında şunlar yer alır:

 

Yükseklik korkusu, bireylerin yüksek yerlere çıktıklarında hissettikleri yoğun korkudur. Bu korku, düşme ve yaralanma riskine karşı gelişmiş bir savunma mekanizmasıdır. Evrimsel olarak, yükseklik korkusu, bireylerin tehlikeli yüksekliklerde dikkatli olmalarını ve düşmekten kaçınmalarını sağlar.

Karanlık korkusu, özellikle çocuklarda yaygın olan bir korkudur. Bu korkunun kökeni, karanlıkta tehlikeleri görememe ve bilinmeyenle karşılaşma korkusuna dayanır. Karanlık, potansiyel tehlikelerin saklanabileceği bir ortam olarak algılandığından, bireylerin tetikte olmasını sağlar.

Yalnız kalma korkusu, sosyal varlıklar olan insanların topluluktan ayrılma ve yalnız kalma durumlarında hissettikleri korkudur. Bu korku, sosyal bağların ve topluluk içindeki işbirliğinin hayati önem taşıdığı evrimsel geçmişimizden kaynaklanır.

Ölüm korkusu, insanın kendi ölümünü veya sevdiklerinin ölümünü düşünmesiyle ortaya çıkan yoğun bir korkudur. Bu korku, hayatta kalma içgüdüsünün temel bir parçasıdır ve bireyleri tehlikelerden kaçınmaya teşvik eder.

Yılan ve böcek korkusu, zehirli ve tehlikeli olabilecek canlılara karşı geliştirilen evrimsel bir savunma mekanizmasıdır. Bu canlılardan kaynaklanabilecek tehlikelerden korunmak için, insanlar bu tür yaratıklara karşı doğal bir tiksinti ve kaçınma tepkisi geliştirir. Bu arada ünlü CEO’ların psikopatlardan çıktığına yönelik bir tez de vardır. Ona da başka yazıda değiniriz.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER