Günümüzde Türk mermercilik dünyasında Afyon Menekşe Mermeri, Afyon Violet Menekşe, Violet Mermeri olarak; yabancı literatürde Pavanozzo/Pavonazzetto/tavus kuşu kuyruğu (bu ad İtalyanca tavus kuşu ‘pavone’ sözcüğünden türemiştir). Antik Çağ’da ise Pavonazzetto, Marmor Docimium/Dokimeion Mermeri, Marmor Synnadicum/Synnada Mermeri, Marmor Phrygium/Frigya Mermeri olarak bilinen mermer türü nadir olarak da Attis Mermeri olarak adlandırılmıştır. Bu mermer türünün tek rezervinin Afyonkarahisar-İscehisar İlçesi’nde olduğu kabul edilir.
Beyaz zemin üzerine menekşe rengi damarları ve hareleri bulunan mermere menekşe rengini veren, yapısındaki demir oksit ve flogopit mineralleridir. Mor rengin egemen olduğu bu mermer mimaride, yontularda ve süslemede sıklıkla kullanılmıştır. Antik Çağ’da mor renk kraliyetin ve soyluluğun simgesi olmuş, Hristiyanlıkta da kutsal sayılmıştır. Bu nedenle mor renkli bu mermer türü Antik Çağ’da çok değerli kabul edilerek her zaman Roma imparatorların tekelinde kalmış, MÖ 1. yüzyıldan itibaren İscehisar’dan pazarlanarak Anadolu’da İstanbul-Ayasofya yanında Efes, Bergama, Afrodisyas ve Sagalassos gibi antik kentlerde ve Roma’daki birçok önemli yapıda kullanılmıştır.
Attis mermerinden yapılma kadın büstü, Roma dönemi.
Bu güzel ve değerli mermerin renginin oluşması mitolojik bir öyküye dayanır. Klasik mitolojinin en güzel en anlamlı öykülerinin Anadolu topraklarından çıktığını ve üzerinde yaşadığımız toprakların kültürel zenginliğine bir kez daha anımsayarak 2700 yıllık öyküyü anlatalım.
Bir mitolojik öyküye göre Frigya’da Agdistis adlı bir yaratığın kanından bir badem ağacı çıkmıştı. Günlerden bir gün ırmak tanrısı Sangarios’un güzeller güzeli kızı Nana ve kendisi gibi peri olan arkadaşlarıyla birlikte Sangarios-Sakarya Nehri’nde yüzüp oyunlar oynadıktan sonra dinlenmek için bir badem ağacının altına gidip otururlar. Kızlardan birisi dalından henüz olgunlaşmamış badem, yani bir çağlayı koparıp dıştaki yeşil kabuğunu çıkarıp içindeki beyaz kısmını eline alır. Kimin teninin rengine daha yakın diye göğüslerinin arasına koyup ona en uygun teni bulmaya çalışırlar. Öteki kızlar gibi Nana da tutar göğüslerinin arasına bir çağlanın içini koyar. Birden olağan dışı bir şeyler olmaya başlar. Her taraf tatlı bir pembeliğe ve hoş bir kokuya bürünür. Güpegündüzdür ama gökyüzünde yıldızlar ışıldamaktadırlar. Bir an düş gördüğünü sanır ama bu düş değildir. Az sonra her şey normale döner. Arkadaşlarına yaşadıklarını anlattığında kızlar hiçbir şey görmeyip duymadıklarını söylediklerinde Nana yaşadıklarının tanrısal bir işaret olduğunu anlar ama nedenini bilemez.
Aradan zaman geçtikçe Nana’nın karnı büyümeye başlar. İşte o zaman anlar ki o badem tanesinden hamile kalmıştır. Dokuz ay tamamlandığında Nana dünyalar güzeli bir erkek çocuk dünyaya getirir. Babası nehir tanrısı Sangarios, evlenmemiş kızı Nana’nın bir çocuk doğurmuş olmasına çok sinirlenir bebeği dağa bırakmasını öğütler. Nana umarsız bir durumda bebeğini götürüp dağa bırakır. Bebeği bırakıldığı yerde çobanlar bularak yanlarına alırlar. Bir deyişe göre de onu tanrıça Kybele bulmuş ve büyütmeleri için çobanlara teslim etmiştir. Attis adı verilen çocuk dağda çobanların yanında büyür. Zaman geçtikçe genç kızların yüreklerini hoplatan çok yakışıklı bir genç olur ve dağda çobanlık yapmaya başlar.
Günün birinde çoban Attis’i gören tanrıça Ana Tanrıça Kybele ondan çok hoşlanır. Kendisine sadık kalması ve gönlünü başka hiçbir kadına açmaması koşuluyla onu Eskişehir-Sivrihisar-Pessinus’daki tapınağına götürüp rahip yapacağını söyleyince Attis yapılan bu teklifi seve seve kabul eder. Böylece Attis çobanlık yapmaktan kurtulmuş, Pessinus Kenti’ndeki Kybele Tapınağı’nda rahip olarak tanrıçaya hizmet etmeye başlamıştır. Kybele ve yakışıklı rahibi kimi zamanlar Frigya’nın mor sümbüllü dağlarının doruklarında ya da çeşit çeşit çiçeklerle bezeli kırlarında dolaşmaya çıkarlar. Onların birlikte olduğu zamanlar doğa daha da güzelleşir. Her taraftan mutluluk, bolluk bereket taşar. Kır çiçekleri daha parlak açarlar, kuşlar daha ahenkli uçarlar.
Attis, günün birinde zaman geçirmek için alır eline okunu yayını avlanmaya çıkar. O tepe senin bu tepe benim derken yolu mermerleriyle ünlü antik adı Dokimeion olan İscehisar İlçesi yakınlarındaki Persis Dağı-Bacakale yöresine düşer. Avlanacak bir şeyler bulabilmek amacıyla dolaşırken birden gözüne irice bir yaban domuzu çarpar. Uzaktan bakınca bir boğa gibi görünen domuzu avlamak için hızla atını ona doğru sürer. Bu azman domuzu avlayarak ne denli yaman bir avcı olduğunu herkese göstermeyi düşünmektedir. Domuz onu görünce hızla çam ormanına doğru kaçmaya başlar. Attis atını mahmuzlar, amansız bir kovalamaca başlar. Atın üzerindeki Attis fırsatını bulduğu anda okunu atar. Ok domuzun gövdesine saplanır ama pek etki yapmaz. Attis ikinci okunu atmaya hazırlanırken beklenmedik bir şey olur. Domuz birden geriye dönerek saldırıya geçer. Domuzun ani hareketinden ürken at Attis’i üzerinden atarak oradan kaçar gider. Yere düşen Attis’in yayı bir yana okları bir yana dağılır. Kılıç, balta gibi kimi silahları kaçarak uzaklaşan atın üzerinde gitmiştir. Şimdi Attis domuz ile karşı karşıya kalmış olup, silahsız ve savunmasız bir durumdadır. Azgın hayvan büyük bir kızgınlıkla saldırıya geçerek onu kasığından ağır bir biçimde yaralar. Zavallı Attis’in yapacak hiç bir şeyi yoktur. Umarsız bir durumda kanayan yarasına eliyle bastırarak birilerinin yardımına gelmesini bekler durur. Bu ıssız yerde ne sevgilisi Kybele ne de bir başkası onun yardımına gelmez ve zavallı Attis aldığı derin yara nedeniyle orada bir çam ağacının altında kan kaybından ölür.
Beyaz mermerlerin üstüne akan kanı onları günümüzde çok sevilen mor renkli mermerlere dönüştürür. Toprağa sızan kanlardan da bahçelerimizin süsü mor renkli menekşeler biter. Bu olaydan sonra bahar aylarında onun doğumunun ve ölümünün temsil edildiği törenler düzenlenmeye başlanır. Bu törenlerde menekşeler ve renkli şeritlerle süslenmiş çam ağaçları kullanılır. Frigler bu olayla bağlantılı olarak domuz eti yemez olurlar.
Son söz: Mermercilik sektöründeki arkadaşlara sormak isterim: Acaba çeşitli adlarla bilinen ve pazarlanan bu güzel mermer türünde ‘Attis Mermeri’ adı yaygın olarak kullanılsa ve yukarıda anlatılan Anadolu’nun unutulmaya başlayan mitolojik öykülerinden biri olan öykü ile birlikte pazarlansa daha yararlı olmaz mı? Böylece hem antik bir Anadolu öyküsü gelecek kuşaklara aktarılmış olur, hem de değerli olan bu mermer türü daha da değerli bir hale gelir.
YORUMLAR