“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.”
Atatürk’ün yukarıdaki kültür ve okumanın önemini vurgulayan sözü ne çok anlamlıdır. Atatürk’ün okumayı ve yazmayı çok sevdiği bilinir. O çocukluğundan beri başlayan kitap okuma tutkusunu savaşlarda cephede bile sürdürmüştür. Okumaya karşı ilgisini bir gün şu sözlerle anlatmıştır. “Ben çocukken yoksuldum. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.”
Atatürk’ün yaşamı boyunca 3 bin 997 kitap okuduğu bilinmektedir. Bu kitaplar başta Türkçe, Fransızca olmak üzere İngilizce, Romence, Yunanca ve Latince dillerindedir. Konu açısından ilk sırayı tarih, ikinci sırayı ise dil ve edebiyat kitapları almaktadır. Ayrıca Atatürk’ün yazmış olduğu dokuz kitabı vardır ki bunların en önemlisi Nutuk’tur.
1928 yılında “Milleti bilgisizlikten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini bırakıp Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur” diyen Atatürk, Harf Devrimini yaparak yeni alfabeye geçişi sağlamıştır. “Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetçilik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir toplumun yüzde onu, yirmisi okuma-yazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse bu ayıptır. Bundan insan olanların utanması gerekir. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçle doldurmuş bir millettir” diyerek okumanın önemini vurgulamıştır.
Atatürk zamanında özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nca dünya klasikleri dahil bir çok kitap basılarak okullara ve kütüphanelere dağıtılmıştır.
İngiltere merkezli Dünya Kültürü Puan Endeksi’nden derlenen verilere göre, dünyada en çok kitap okunan ülkelerin bir listesi yapılmıştır. 2017 yılında yapılan araştırmaya göre; listenin birinci sırasında yer alan Hindistan’da her kişi, haftada ortalama 10 saat 42 dakika kitap okuyormuş. İkinci sıradaki Tayland’dan sonra listedeki sıralama Çin, Filipinler, Mısır, Çekya, İsveç, Fransa ve Macaristan şeklinde devam etmektedir. Türkiye, haftada ortalama 5 saat 54 dakika kitap okuma süresiyle listenin 18’inci sırasında yer almaktadır. Araştırmaya göre dünyada en çok okunan kitapların başında Kur’an-ı Kerim ve İncil geliyormuş. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mao Zedong’un beyanlarından derlenen “Başkan Mao’dan Seçme Sözler” de en popüler kitaplar listesinde üçüncü sırada yer almaktadır.
Yine yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye, okuma alışkanlığında dünyada 86. sırada görülmektedir. Yani Dünya’da en az kitap okuyan milletlerin arasındayız. Türk halkı günde sadece 1 saatini kitap okumaya ayırırken, televizyon izlemeye 6 saatini (abuk-sabuk diziler ya da kim kime kaçtı programları), internete ise 3 saatini ayırıyormuş. Okunan kitapların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları imiş. 2024 yapılan “Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı” adlı araştırmaya göre, Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada! yer almaktadır. Çocuklarımız okuma becerisi açısından 35 ülke arasında 28. sırada yer alıyor. Yani okuma özürlü bir ulus haline gelmişiz.
Bizim kuşağımız okuyan bir kuşaktı. Ben ilkokul 5 sınıfta iken çok bir şey anlamasam da Victor Hugo’nun sefiller adlı kitabını okumuştum. Lise son sınıfta tüm dünya klasiklerini okuyup bitirmiştim. Lise 1. sınıfta sıramın içinde Homeros’un İlyada kitabını gören matematik hocam kitabı alıp baktıktan sonra “Bunu sen mi okuyorsun” diye sorduğunda “evet” yanıtım üzerine “bravo sana” demişti. Neden öyle dediğini yıllar sonra anladım. Sadece ben değil tüm arkadaşlarım da benim gibiydi. Lise yıllarında edebiyat hocamız Mustafa Gazalcı ile Türkiye’de matbaada basılan okul gazetelerinin ilki olan “Biz De Varız” adlı gazeteyi çıkarmıştık. Liseyi bitirdiğimizde 30 kişilik sınıfımızdan üniversiteyi kazanan en az 20 kişi vardı. Üniversite yıllarımızda yaz tatilinde memlekete gittiğimizde aldığımız gazetelerin köşe yazılanı okur, tartışırdık. Kitap okumak başarıya açılan kapıdır. Günümüzde çevremde arkadaşlarımın, akrabalarımın kitap okuyan çocuklarının hepsi başarılı olup üniversitelerin en iyi bölümlerine girdiler. Yani kitap okuma alışkanlığı olanlar hep başarılı olmuşlardır.
Eskiden otobüs, tren yolculuklarında insanlar gazete ve kitap okurlardı. Hatta kimi otobüs firmaları günlük gazeteleri yolcularına dağıtarak okumalarını sağlarlardı. Parklarda kitap, gazete okuyan insanlar görürdük. Yine yakın zamana değin Türk Dil Kurumu’na göre, “Okuma yeri ya da okuma mekanı” olarak tanımlanan “kıraathane” adı verilen kahvehanelerde özellikle günlük gazeteler bulundurulurdu. Günümüzde ise buralar işlevlerini kaybetti ve bu ad sadece tabelalarında kaldı. Son birkaç yıldır gazete ve kitabın yerini cep telefonları aldı. Dijital medya yüzünden artık gazete ve kitap da alınmıyor. Gazete satan bayiler yok denecek kadar azaldı.
Zaman, zaman arkadaşlarla belediyeye ait cafelere ya da pastanelere gidip oturuyoruz. Genellikle böyle yerlerde çevremi incelerim. Çünkü kimi zaman buralarda bir öyküye kahraman olacak tipler vardır. Etrafıma baktığımda sürekli cep telefonlarını elinden düşürmeyen genç ya da yaşlı tipler var. Bu yaz boyunca belediye cafelerinde sadece iki genç kızın elinde kitap gördüm. Gazete okuyan ise hiç yok. Eskiden emekli tayfasının elinden gazete düşmezdi. Şimdi onlar da cep telefonu hastalığına tutuldular. Bütün gün cep telefonlarını karıştırarak, cigara tüttürüp dedikodu yapıyorlar. Buradan Belediye Başkanı Sayın Burcu Köksal’a bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Sayın Başkan, Afyonkarahisar için güzel, başarılı işler yapıyorsunuz. Bunların artarak daha da çoğalacağına inanıyorum. İnsanların yeme-içme gibi okumaya da gereksinimleri vardır. Bunu kısmen karşılamak için lütfen Belediyenize ait cafelerde günlük olarak ulusal basına ait en az üç gazete ile yerel basına ait tüm gazeteleri koydurunuz. Belki böylelikle kimi vatandaşlarımız okuma alışkanlığı kazanırlar ya da okuma alışkanlığı olanlar da bu alışkanlıklarını sürdürürler. Hatta cafelerin köşelerine mini kitaplıklar yapılsa çok faydalı olur kanısındayım. Böylece oralarda oturanlar boşa harcadıkları zamanı okumaya ayırmış olurlar. Saygılarımla.
YORUMLAR