Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Turk

AKŞAMIN KARANLIĞI

Bir yaz günü Türbe camisinin üst kısımlarında yani Hıdırlık mesire alanına yakın bir bölgede mahalle arkadaşlarımız ile en büyük aşkımız futbol oynamaktı. Afyonkarahisar kalesini net bir şekilde gördüğümüz yerde maçın en heyecanlı yerinde bir anda evlerden çığlıklar gelmeye başladı. Seslerin geldiği tarafa baktığımızda kale surlarından kayaların geldiği konuşuluyordu.

Hemen kaleye doğru baktığımızda taşların toz duman içerisinde kaleye çıkış noktasının en son bölüme gelinen noktanın sağ tarafından düştüğünü gördük. Korku ve panik içerisinde evlerimizin yolunu tutmuştuk, o heyecanlı maç ortada kalmıştı.

Yaşadığım o güzelim çocuk yıllarımda bazen acı ve korkulu günlerde oldu hayatımda.

Bir sonbahar günü akşam saatlerinde mahallemizde arkadaşlarımız ile dokuz saksı oyununu oynadıktan sonra evlerimize girmiştik. Akşamın karanlığı üzerimize neredeyse çökmek üzeriydi.

Evimizin alt katında bulunan çeşmede ellerimi yıkayıp küçük ama sımsıcak odamıza girdim. Bu güzel oda yaşadığım süre içerisinde her zaman bana hep güzellikleri hatırlattığını için hiçbir zaman odanın o gizemli halini asla unutamam.

Odanın giriş kapısından içeri girdiğimizde tam karşımızda duvarda bulunan bir rafın üzerinde çok büyük bir radyomuz vardı. Radyomuzu açtığımızda onun verdiği renkli yeşil ışık ayrı bir hava katıyordu odanın içerisine. En büyük eğlencemiz benim açımdan “Arkası yarın” isimli tiyatro oyunları olurdu, tabii ki sadece seslendirmeleri. Oyunun en can alıcı noktasında sona erdiğinde bir gün sonrasını iple çekerdik.

Bir akşam üzeri müthiş bir duman kaplamıştı gökyüzünü. O güzelim odanın yan tarafında bulunan pencerenin kenarından gökyüzüne doğru alevler yükseliyordu.

Herkes bir telaş içerisinde mahalle ayağa kalkmıştı. Annem yanıma yaklaştığında ses tonundan bir şeylerin iyi gitmediğini anlıyordum. Hemen pencere kenarından beni uzaklaştırdı. Yaşları büyük olanların hepsi gitmişti bir anda mahalleden. Arada bir yine pencere kenarına koşuyor o korkunç alevleri izliyordum dumanlar içerisinde. İlerleyen saatler beni derin bir uykuya dalmama sebep oldu.

Gözlerimi açtığımda annem başımın ucunda benim alnıma soğuk ile yıkanmış bez parçasını alırken gözlerinden akan yaşları gördüm.

Oğlum iyi misin diyen o sesi asla unutamam.

Anneme sordum anne ne oldu diye oğlum gece sürekli sayıkladın, korkuyordun ve ateşin yükselmişti, ne oldu sana böyle dediğini hatırlıyorum.

Annem gece korktun değil mi diyerek yüzüme bir öpücük kondurdu. Korkma biz buradayız Allah’ın izni ile yanındayız. Baban abilerin hepsi burada.

Gece o alevler İmaret Camisi yakında bulunan bir kaç evin yanması neticesinde çıkmış ve o civarda bütün evlere yayılmış bu nedenle o alevler gökyüzüne doğru yükselmiş. O küçüklüğümde yaşadığım bu zorlu görüntülerin insanların birbirine destek için koşuşturmaları, beni her zaman insan sevgisinin ne kadar güzel olduğunu birbirlerine ne kadar değer verdiğini nasıl bağlandığını göstermesi, benim aldığım en güzel değerlerden birisisi olarak bu günlere gelmeme sebep oldu.

Sonbahar yağmurlar sonrasında yeniden zorlu geçen kış ayları başlamıştı. Sıkıcı geçen bir kışın ardından Hıdırlık tepesinde çiğdemler toplamaya başladık arkadaşlarla.

Bazen de ulu küllük dediğimiz alanda top oynamayı çok severdik. İşte o günlerin birinde annem elimi yüzümü yıkayıp elbiselerimi değiştirdikten sonra elimden tutarak beni, aklımdan hiç çıkaramadığım renkli camları bulunan o muhteşem taş binanın yanındaki okula getirdi.

Bu taş bina o dönemlerde kilise olarak yapılmış, uzun yıllar Afyon da yaşayan Ermeni ve Rumlar’ın dini vecibelerini yerine getirdikleri bu bina. Kurtuluş savaşından sonra Askeri Hastane sonra benim hatırladığım yıllarda ise öğretmen okulu olarak kullanıldı.

Benim ilkokul da okuduğum yıllarda kilise olarak bildiğimiz o taş bina yıkıldığını çok iyi hatırlıyorum. Yıkım anını oturup izlemiştim. Aslında yıkılan tarihi bu kilisenin yanında çok değil 1970 yılların ortasında Hükümet Binasının da yıkılmasını görmüştüm. 1990 yılların ortasında yıkılan bir tarihi eser diyebileceğim Hal çarşısı vardı. Çok güzel günler yaşadım bu tarihi çarşı içerisinde. Şehrin tam ortasında ne arasan bulabileceğiniz nezih bir yerdi.

Biliyor musunuz arada bir o bölgeye gittiğimde Namık Kemal İlk okulun bahçesi olarak bom boş duruyor. Ne bakım var de ilgi bu anlamda burasının değerlendirilmesi gerekiyor tabii ki ilimizin en eski ilk okullarından birisi olan Cumhuriyet ilkokulunu da içine alarak.  Oysa bu bölge turizm açısından önemli bir yer, çünkü Ulu Cami, Konaklar bölgesi, Mevlevihane, Hamam Müzesi gibi değerlerin ortasında bir yer.

İlimizde zaten trafik konusunda son derece sıkıntılı bundan dolayı bu bölgede okulların bahçelerinin yaz aylarında otopark olarak kullanılması hem araç trafiğini rahatlatacak hem de okullara maddi olarak destek vereceğine inanıyorum.

Bu bölgelerin bir başka sorunu ise özellikle gece ışıklandırılması gerektiğini düşünüyorum. Bölgeler sadece gündüzleri değil gecelerinde gezilmesi için harika bir ortam olacağını düşünüyorum. Çünkü bu bölgelerde bulunan esnafların akşam saatlerinde dükkanlarını kapattıklarını görüyoruz. Yaz geceleri her yer ışıl ışıl olsa bu bölgede geceleri hayat bir başka olur.

Anılarımı anlatırken bakın neler geldi aklıma işte bazen bunlar insanlara umut ve heyecan veriyor. Umarım bu umut ettiklerimiz belki en yakın zaman içerisinde hayat bulur, kim bilir.

Her şey gönlünüzce olsun sevgili dostlarım.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER