Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Duygu Altuntaş

HİKAYELİ Mİ HİKAYESİZ Mİ ?

Sevgili Canlar,

Hayata güzel, kendine iyi, çevrene sevgi dolu, yarına umutla bakan gözlerle başlayalım her günümüze.

Değerli okurlar, bütün bir gününüzü anlatın desem bir gün boyunca akşam yatana kadar neler yapıyoruz diye genel bir soru sorsam hepinize ne derdiniz? Bence yüzde doksan cevaplar benzer olacak. Başlığımda olduğu gibi hikayeli hikayesiz hayatlar yaşıyoruz çoğunlukla aslında. Nedir hikayeli hikayesiz hayatlar sizce?

Bütün günümüz rutin bir şekilde geçiyor. İşimiz varsa sabah işe git akşam eve gel sonra evde birtakım işlerle uğraş ve gece uyu. İş güç yoksa da ev işleri yap gün boyu çoluk çocukla ilgilen, akşam yemeği derken sonra gene gün bitti. Tabii ki bunların dışında sosyal hayatı çok iyi olanlar da iş güç ile birlikte gezmeye tozmaya zaman ayırıyorlar. Ancak sanki sistem hep aynı, düzen hep aynı, yaşayış hep aynı, rutinler hep aynı…

Hepimizin hikayesi var hayat boyu ama olay örgüsü, karakterlerneredeyse birbirine çok benzer. Sanki hikayesiz, anlamsız, tek bir kalemden çıkmış gibi. Benim yaşım çok büyük değil ama pek de küçük sayılmamJ Yani eski yılların çocukluk yıllarının kıymetini, güzelliğini en iyi bilen yaş grubundanım. Öyle ki şimdiki gibi ne telefon ne bilgisayar bu kadar yaygın değildi, ailelerimiz bize cep telefonunu üniversiteye gideceğimiz zaman almıştı.

O yılların değerini büyüyünce çok daha iyi anlıyoruz hepimiz. Örneğin, ilkokul arkadaşlıkları hiç unutulmaz. Benim için de öyle oldu. Biz üç arkadaştık, neredeyse her günümüz birlikte geçerdi. Hem sınıfta hem de apartmanda bir aradaydık. Top oynardık, ip atlardık, saklambaç oynardık, yakan top oynardık gibi daha bir sürü oyun oynardık. Annelerimiz oyun arasında ekmek arası bir şeyler yapar verirdi, akşam yemeğine kadar bütün günü evimizin önünde geçirirdik. Beraber ailecek oturur, güzel zamanlar geçirirdik. Eğer birimize dışarıdan başka bir çocuk zarar vermeye kalksa diğerlerimiz hemen yardımına koşardı.

Bu şekilde benzersiz, eğlenceli, dostluk olan; yardımseverlik, dayanışma içinde, sevgi dolu bir hikayeydi benimki. Dostluğun, yardımlaşmanın anlamını en iyi öğrenenlerden oldum. Ancak şimdiki hikayeler pek de iç açıcı değil bence. Çocukların günlük rutininden tutun da büyüklerin günlük rutinlerine kadar genel olarak aynı hayatlar yaşanıyor. Aileler çocuklarını dışarı pek çıkartamıyor. Dışarıda başına bir şey gelir korkusuyla veya iş güçten fırsat bulup da çocuklarına pek zaman ayıramıyorlar.

Bir de şuanki devrin büyük bir sorunu olan teknoloji çılgınlığı var maalesef. Çocuklar telefondan, bilgisayardan başlarını kaldıramıyor. Bu da hem fiziksel hem de psikolojik olarak ciddi sorunlara yol açabiliyor. Daha ileriki boyutlarda bu durum bağımlılığa kadar gidiyor. Yazımın başında da söylediğim gibi sistem, olaylar, yaşantılar hep aynı. Bütün günü klasik bir hayat düzeni içinde geçirmekteyiz. Ekonomik sıkıntılar da bunun cabası.

Ancak ne olursa olsun, nasıl bir hayat düzeninde yaşarsak yaşayalım senin hikayenin yaratıcısı sadece sensin. İyi bir hikaye de yazmak senin elinde, kötü bir hikaye de yazmak senin elinde. Hayata yeni bir renk katabilmek lazım zaman zaman. Haftanın en azından bir gününü günlük rutinlerinden çıkarak geçirmeli insan. Nasıl olduğu, kimlerle olduğu, nerede olduğunun bir önemi yok. Seçim senin, hayat senin.

Hayatının en iyi hikayesini yaz. Zaman anlamsız, boş geçirecek kadar uzun değil. Kalem senin elinde; ne yazmak, nasıl yazmak istersen onu yaz ve en güzelini yaz. Sağlıcakla kalın dostlar…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER