Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Onat Kafkas

İSTİFA, ERDEM, MÜESSESE VE YÜZ

Ben en çok istifa metinlerini okumayı severim. Elbet bir grafolog değilim ama o satırlardaki cam kırıklarından yaşananlara ilişkin tahminler yürütebilirim.

Türkiye’deki istifa metinlerinde verip veriştirmelere çok sık rastlanılmaz. Ufak da olsa üstü kapalı cümlelerle kapı tam çarpılmaz.

Bunun dışında en çok kullanılan cümle ise artık asker mektuplarındaki kalıplar gibi herkesin belleğindedir: Gördüğüm lüzum üzerine…

Bir de istifa eylemine dışarıdan bakanların kullandıkları kalıplar vardır…

Bilmez değilsiniz, en çok sözü edilen kavramlardan birisi ‘İstifa erdemdir’, diğeri de ‘istifa tek taraflı müessesedir.’ Gerçi ben istifa ile müessese kelimelerini birbirleriyle hiç bağdaştıramam da neyse…

Böyle bir girizgahtan sonra şunu soranlar olur elbet, hani kim istifa etti?

Yok öyle bir eylem. Ben genel konuşuyorum.

Türkiye’de “Ben gidersem, yapamazlar” alicenaplığı yüksektir.  Dolayısıyla tek taraflı müessese ya da erdemi kimse göstermez.

İstifa etmemenin gerisinde koltuk kaygısının yüksek olduğu bilinse de, bunun dışa vurumu şöyledir: ‘Bırakmak ihanet olur’ ya da ‘gemiyi limana yanaştırayım, bakarız.’

Halk bu durumu ‘koltuğa yapışmak’ olarak tanımlamış, ne gam!

Peki bu erdem, müessese, görülen lüzum durumları dünyada nasıl?

Başarısız ya da adı yolsuzluğa karışmış siyasetçi ne yapıyor?

Yoksa ben olmazsam yapamazsınız mı diyor?

Gelin yakından bakalım…

  • Norveç balıkçılık bakanı, kız arkadaşıyla birlikte İran’a ve Çin’e tatile gitti. Devletin kendisine tahsis ettiği cep telefonunu yanında götürdüğü ortaya çıktı, Norveç ayağa kalktı, hem devletin telefonunu tatilde kullandığı için, hem de devletin telefonunu yurtdışında izinsiz kullanarak Norveç’in güvenliğini tehlikeye attığı için, istifa etmek zorunda kaldı.
  • Bundan iki yıl önce Japonya’nın ana muhalefet partisi lideri Yukio Edano, genel seçimde başarısız olduğunu söyleyerek istifa ettiğini duyurdu. 2017’de kuruluşundan bu yana Japonya’nın önde gelen muhalefet fraksiyonu olan Japonya Anayasal Demokrat Partisi’ne (CDP) başkanlık eden Yukio Edano, partinin 14 sandalye kaybederek 96’ya düştüğü ‘zayıf seçim performansı’ için özür diledi.
  • Şubat 2019. Japonya Olimipiyat Bakanı Yoşitaka Sakurada, parlamentodaki bir toplantıya üç dakika geç kaldığı için kamuoyu önünde özür diledi.
  • Malta eski Başbakanı Joseph Muscat, 2017 yılında yolsuzlukları araştıran gazeteci Daphne Caruana Galizia’nın öldürülmesiyle ilgili soruşturmaya ortaklarını korumak için müdahale ettiği suçlamaları üzerine 1 Aralık 2019’da istifa etti.
  • Estonya Başbakanı Juri Ratas, 13 Ocak 2021’de bir emlak firmasıyla olan bağları nedeniyle partisine karşı başlatılan yolsuzluk soruşturması sonrası istifa etti.
  • Slovakya’da üst düzey politikacılar ile İtalyan mafyası arasındaki iddiaları araştıran gazeteci Jan Kuciak ve nişanlısının Şubat 2018’de öldürülmesi, ülkeyi siyasi bir krize soktu.
  • Başbakan Robert Fico, cinayetler üzerine halkın tepkisinin ardından mart ayında istifa etti, onu bir ay sonra içişleri bakanı ve polis şefi izledi.
  • Çek Cumhuriyeti’nde Haziran 2013’te merkez sağ başbakan Petr Necas, üst düzey yardımcısı ve sevgilisinin yolsuzluk ve yetkiyi kötüye kullanma skandalına karıştıktan sonra istifa etmek zorunda kaldı.
  • Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff nüfuzunu kötüye kullanma suçlaması nedeniyle Şubat 2012’de cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etti.
  • Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, şu sözlerle istifa etti: “Medyanın aylardır şahsıma odaklanması, askerler, silahlı kuvvetler ve Alman vatandaşlarının çıkarına olan güvenlik politikası kararları hakkında objektif haber yapılmasına ve tartışılmasına pek izin vermiyorBu nedenle görevimden ayrılmaya karar verdim.”

Örnekler çok.

Son olarak, İsveç’teki ‘tobleron’ olayını anlatalım…

Sadece uzaktan seyirci olduğumuz ve bizi hayretler içinde bırakan olayın kahramanı 25 yıl milletvekilliği yapmış, üstelik yıllarca İsveç’in en büyük partisi olan Sosyal Demokrat İşçi Partisi başkanlığı görevini yürütmüş olan Mona Sahlin. Sahlin ülkenin başbakanlığına en yakın isim olarak görülüyordu. Ne var ki büyük bir şaşkınlıklar dizisi Ekim 1995’te Expressen gazetesinin haberiyle başladı.

Sahlin , 1982’den 1996’ya ve 2002’den 2011’e kadar Stockholm Bölgesi’ni temsilen Parlamento Üyesi olarak görev yaptı. Ayrıca 1990’dan 1991’e, 1994’ten 1995’e ve 1998’den 2006’ya kadar İsveç hükümetinde bakanlık görevlerinde bulundu.

1995’te Expressen gazetesi Sahlin’in devletin kendisine tahsis ettiği kredi kartıyla özel harcamalar yaptığını ve aynı zamanda Sahlin’in bu kartı ATM’den para çekmek için kullandığını yazdı. İsveç’te kredi kartı kullanımının yaygın olması nedeniyle normalde devletin tahsis ettiği kredi kartı üzerinden yapılan özel harcamaların kısa bir süre içerisinde geriye ödenmesi halinde bu durum büyük bir sorun teşkil etmiyordu. Ama yalnızca birkaç gün içerisinde Sahlin’in hakkındaki iddialara yenileri eklenecekti.

Basında ve kamuoyunda ‘Tobleroneaffären’ (Toblerone Vakası) olarak anılmaya başlanan bu durum Sahlin’e pahalıya patladı. Parti başkanlığı yarışından çekilmek zorunda kalan Sahlin, kabinedeki görevlerini de bırakarak siyasi kariyerine bir süre ara verdi.

O dönem New York Times’ta yayınlanan bir habere göre Sahlin, düzenlediği basın toplantısında, “Kendi faturalarını ödemeyen birinin başbakan olması mümkün mü?” sorusunu dile getirdi ve hemen ardından kendi sorusunu yanıtladı: “Elbette değil.”

Sahlin, Göran Persson’un yerine 17 Mart 2007’de Sosyal Demokrat Parti’nin genel başkanlığınagetirildi . 14 Kasım 2010’da, Sosyal Demokratların bir başka seçim yenilgisinin ardından, partisinin başında girdiği seçimlerde % 0,5 (binde 5) oy kaybına uğradığında ise görevinden istifa etti.

İsveç’in eski bakanı, Mona Sahlin siyaseti bıraktıktan sonra kızının kurduğu bir temizlik şirketinde hafta sonları otel odası temizledi.

***

Öte yandan, Euronews’in aktardığına göre, “Japon iş hukuku çalışanlara işten ayrılma hakkı tanısa da bazı işverenler, yetiştirdikleri elemanların gitmesini kabullenemiyor.

Birçok durumda patronlar bazı işlerin ne şekilde yürütülmesi konusunda son sözü söyleme hakkını kullanarak çalışanlarının istifasını reddediyor. Bu durum, özellikle iş gücü sıkıntısı yaşanan sektörlerde daha sıklıkla görülüyor.

Çalışanlar da işten ayrılma talebini utanç verici olarak görüyor. Toplum içinde sorun çıkaran olarak bilinmek istemediklerinden, yetkilileri sorgulamaktan geri duruyor, hatta konuşmaya çekiniyor. Aile ve arkadaşlarının görüşlerinden endişe duyan bazı kişiler, istismara uğramaktan kaçınıyor.”

Ama konumuz bu değil.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER