Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

ÖRÜMCEK OLAN KIZ

Anadolu kadınları her zaman nakış ve oya yapmakta çok yetenekli olmuşlardır. Onların yarattığı her motifin, her işlemenin bir anlamı vardır. Anadolu kadını duygularını, sevdasını, özlemini, acısını işlediği nakışlarla dile getirmiştir. Bu kimi zaman bir oya, kimi zaman bir örtü, kimi zaman bir halı ya da kilim olmuştur. Eskiden Anadolu’da kız çocukları genç kızlıklarından itibaren gelin olarak gidecekleri yeni evlerine çeyiz olarak götürecekleri kimilerini belki de hiç kullanmayacakları çok sayıda işleme, dokuma yaparlardı. Bir müzeci olarak çeyiz sandıklarında böyle hiç kullanılmamış işlemelere tanık oldum ve onları müze vitrinlerimize koyarak gelecek kuşaklara ilettik. Dokuma özellikle çeyiz işleme geleneği günümüzde çeşitli nedenler dolayısıyla artık ortadan kalkmış durumda. Genç kızlarımız asırlardır süregelen çeyiz yapma geleneğini bıraktılar. Yani kültür mozaiğimizden bir halka daha eksildi.

Antik Çağ’da da Anadolulu kadınları dokuma konusunda çok yetenekli idiler. O çağlarda Laodikya (Denizli) dokumaları, Milet (Aydın-Didim) halıları, Frig işlemeleri, giysi kumaşları ve halıları çok ünlenmişti ve ihraç ediliyordu. Tüm bu güzel işlerin yaratıcıları kadınlardı. Neredeyse her evde bir dokuma tezgahı vardı. Dokumalardan başka özellikle genç kızlar gergeflerde el işi nakışlar yaparlardı. Anadolu kadınların yeteneği ile ilgili aşağıda anlatacağım öykü Anadolu dokumacılığının Yunan tanrılarını bile kıskandıracak derecede kaliteli olduğunu vurgulamaktadır. Bu öykü MÖ 600 yılda vazo ressamlarına hatta 16. yüzyılda Diego Velasquez gibi ressamlara konu olmuştur. Bu öykü örümcek olan kız Arakhne’nin öyküsüdür.

Arakhne, Antik Çağ’da Kolophon (İzmir-Değirmendere)’de yaşayan ve kumaş boyacılığı yapan Lidyalı İdmon’un kızı idi. Gergef işlemede ve oya yapmakta üstün bir yeteneğe sahipti. Öyle ki o biçimli elleriyle işini yaparken orman, dağ ve su perileri onun çevresine toplanıp saatlerce bıkıp usanmadan hayranlıkla onu izlerlerdi. Bir gün bunlardan birisi merakla sordu.

-Arakhne söyler misin bana, bu sanatı sana zeka tanrıçası Athena mı öğretti ki bu denli güzel işler yapabiliyorsun?

Kız hayır anlamında başını salladı.

– O da kimmiş ki? Bunları bana anam Egeriya ölmezden önce öğretmişti. Yani bu sanat bana anacığımdan kaldı. Benim bu konuda bildiklerimi Athena bile bilmez.

Bu sözler tanrıça Athena’nın kulağına gidince çok kızdı. Bu densiz ölümlü kız neler diyordu böyle? Hem de akıl ve zeka ve de el işlerinin tanrıçasına! Athena bu kıza kim olduğunu bildirmenin zamanı geldi diyerek hemen ihtiyar bir kadın kılığına bürünüp Kolophon’a Arakhne’nin evine gitti. Kapıyı çalıp biraz dinlenmek istediğini söyleyerek ona kısa süreli konuk oldu. Arakhne bir yandan elindeki nakışı işlemeye devam etti bir yandan da sohbete başladılar. Yaşlı kadın işinin çok güzel olduğunu ama tanrılarla boy ölçüşmemesini, onları aşağılamamasını öğütleyerek sözlerini şöyle sürdürdü.

-Güzel kızım, eğer böyle yakışıksız ve saygısız bir davranışta bulunduysan özür dile. Tanrılarla hiçbir zaman boy ölçüşülemez.

Kız, yaptığı işten başını kaldırmadan yanıt verdi.

-Ben tanrıların hakkında ileri geri konuşmuyorum. Sadece yeteneğimin üstün olduğunu söylüyorum ve de yeteneğime güveniyorum.

Artık dayanamayan Athena kıza gerçek kimliği ile göründü ve ekledi.

-Madem kendine çok güveniyorsun gel, yarışalım o zaman.

Arakhne ise umursamaz ve kendine güvenen bir davranışla bu öneriyi kabul etti. Yarışma başladı. Kız gergefindeki kumaşa baştanrı Zeus’un aşk öykülerini resimli bir roman gibi işlemeye başladı. Athena ise halının üstüne on iki tanrıyı ve dört köşesine tanrılarla boy ölçüşen ölümlülerin başına gelenleri işliyordu. Aslında böylelikle kıza davranışının bir hata olduğunu, sözlerini geri almasının uygun olacağını yoksa başına kötü işlerin geleceğini anlatmak istiyordu. Kız ise onun yaptığı ile ilgilenmeden kendini işine vermişti onun ne yaptığına bakmıyordu bile. Hakemi olmayan bu yarışın bitiminde Athena kızın işinde hiçbir eksiklik bulamadı. İşin doğrusu kızın işledikleri onunkinden kat be kat daha güzel idi. Athena öfkesinden ne yapacağını şaşırdı. Hemen bir hata bulup kızı cezalandırması gerekiyordu. İşin eksikliği, yanlışlığı yoktu ama tanrısal zekasını kullanıp onu cezalandırmak için hemen bir neden buluverdi. Ona göre kız aslında çok büyük bir suç işlemiş, saygısızlık yapmıştı. Kıza dedi ki;

-Baştanrı Zeus’u böyle utanılacak durumlarda gösterdiğin ve bir tanrının aşklarını konu ettiğin için yarışmayı sen kaybettin.

Ve ardından daha birçok kötü söz söyledi. Çok üzülen onurlu Arakhne ağlayarak gidip kendini astı. Bunu fark eden tanrıça onu hemen bir örümceğe dönüştürüp şöyle dedi.

-Hayır sen ölmeyeceksin, benimle boy ölçüştüğün için sonsuza değin yaşamın böyle ağın üstünde olacak ve sürekli ağlar yapacaksın!

Gerçekten de becerikli Anadolulu kız Arakhne o zamandan beri bir harika olan ağlarını hala doğada hatta evlerimizin köşelerinde gözümüzün önünde örer durur. Athena’ya gelince… Yunan tanrıçası Athena mı?  O çoktan unutulup gitti ve mitolojinin tozlu, sararmış sayfaları arasında kayboldu bile.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER