Gündem Asayiş Politika Spor
E-Gazete Canlı Yayın Şehir Kameraları
Canlı Yayın Kutusu

CANLI YAYIN

Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet DİKYAMAÇ
Ahmet DİKYAMAÇ

OTUMACILAR (Oturmacılar)

Muhterem dostlar…

Anadolu’nun bir çok bölgesinde uzun kış günlerinde bilhassa kadınların bir araya gelerek bir evde buluşup sohbet ettikleri misafirliklere otumacı (oturmacı) derler, oturmaya gelenler anlamında.

Bizim çocukluğumuzda televizyon yok, radyo yok, kışlar uzun. İlkokula giderken bir metreye yakın kar olduğunu bilirim.

Akşam yemeğinden sonra ellerde gemici feneri ile yola çıkılır, hangi evde toplanılacaksa oraya gidilir.

Toplanılacak evden bahsetmezsem eksik olur.

Evler genelde tek katlı. Taş ve çamurdan yapılmış yerlerdi. İki katlı ev pek azdı. İki katlı evlere hanay denilirdi.

Köyün kızları hanaya gelin gitmek için can atarlardı.

Evler genelde dört odalı olur bir odasına un evi denilirdi.

Bir çok evde soba yoktu. Her odada büyük bir ocak olur, bu ocakta odunlar yanar kor haline geldiğinde, büyük bir saçla odanın ortasına çekilir ısınma bu şekilde olurdu.

Aydınlanma ise idare lambası veya kandille olurdu. Gaz lambası5’li 7’li veya 14’lü gibi numaralıydı. Maddi durumu iyi olanlar 14’lü denilen aynalı kandil kullanırlardı. Mesela bizim evde idare lambası denilen huni biçiminde içi yağ veya gaz yağı olan teneke kutular vardı.

Evlerin tabanı genelde topraktı. Kenarlarda ‘seki’ tabir edilen şimdiki çekyat diyebileceğimiz ahşaptan sundurmalarda oturulurdu. Bu şekillerin üzerine hasır yayılır, hasırın üzerine ise varsa kilim veya minder konulurdu. Misafirler toplandıktan sonra hal hatır sorulur sohbetten sonra ağzı laf yapan birisi masal anlatmaya başlardı.

Rahmetli anam köyün masalcıkadınıydı.

Neredeyse her akşam bir eve davet edilirdi. Bizlerde onunla giderdik.

Anam okuma yazma bilmeyen birisi idi amaArzu ile Kamber, Yusuf ile Züleyha, Tahir ile Zühre gibi halka mal olmuş aşk hikayelerini anlatır, arada elini kulağına koyarak maniler söylerdi. Sesi de güzeldi.

Masal anlatılırken kimse konuşmaz, ağlayan çocuk olursa hemen dışarı çıkarılır, susturuldu.

Tabii bu arada köze gömülen patatesler pişmiş, gölle kaynamış, mısırlar patlamış olurdu.

Yemekler yenilir artık dağılma zamanı geldiğinden herkes evlerine dağılırdı. Yaz gelene kadar otumacılar sırayla ev ev gezerlerdi.

O günleri unutmak mümkün değil. Dostluk kardeşlik muhabbet  vardı.

Şimdi öylemi!

Zaten misafirlik bitmiş gibi. Artık kimse kimseye gitmiyor. Gidenler de ya televizyon izliyor veya herkesin elinde bir telefon, onunla ilgileniyor. Bir kelam etmeden hal hatır sormadan dağılıyorlar.

Çocukluğumdan bazı kesitler sunmaya 1950’li yılların Kayıhan’ından bahsetmeye çalıştım. Şimdiki Kayıhan’ın o yıllarda ismi Garen, Hayranveli, Tekke Garen, Kayaviranidi.

Nerede o eski günler. Eski dostlar ve sohbetler…

Allah’a emanet olunuz.

Selam ve saygılar.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER