Viyana, Osmanlı’nın Avrupa’da ulaştığı son nokta idi ve bu yüzden Osmanlı Devleti için çok önemliydi. Daha önce Kanuni Sultan Süleyman burayı kuşatmış, kış geldiği için geri çekilmişti. 1683’te bu defa Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kumandasındaki ordu Viyana’yı kuşatır.
Mustafa Paşa çok iyi yetişmiş, vatanperver ve dindar bir komutan olup, büyük devlet adamları yetiştirmiş, Köprülüler ailesinin damadıdır. Buna rağmen hataları vardır, etrafındaki paşaları küçümser, hatta hakaret eder, hakaret ettiği biri de Kırım Hanı Gazi Giray Han’dır. Kırımlılar çok iyi savaşçıdır.
Mustafa Paşa’nın etrafında, kendisini sevmeyen hatta düşman olan bir halka meydana gelir. Bunlar Mustafa Paşa’nın muvaffakiyetini istemezler. Zor duruma düşmesi için çalışırlar.
Mustafa Paşa’nın ikinci hatası, böyle kuşatmalarda asker şehre girince yağma yapar, Mustafa Paşa yağmaya müsaade etmeyeceğini bildirince askerin şevki kırılır. Çünkü bilhassa Yeniçeriler yağmaya alışıktır. “Yağma olmayacaksa neden savaşalım” derler. Papa’nın teşvikiyle Katolik birliği harekete geçer. Avusturyalılar, Ruslar, Venedikliler, Polonyalılar 100 bini aşkın bir Katolik ordusu Viyana’ya gelir.
Bu ordu stratejik bir köprüyü geçerken, o köprüyü muhafaza ile görevli Kırım Hanı Gazi Murat Giray Han seyirci olur. Yanındaki imam “Han’ım neden müdahale etmiyorsun?” diye söyleyince Giray Han, “Sen bu Merzifonluyu bilmezsin, bize hakaret eder, bizi küçük düşürür” der.
Viyana’nın kaybı 1683’te Osmanlı’nın Avrupa’dan geri çekilmesi başlar. Düşmanlar, yenilmez zannedilen Osmanlı ordularını yenilebileceğini görmüşlerdir. Padişah Avcı Mehmet değersiz bir padişahtır. Merzifonlu bu yenilgiyi, müsaade edilseydi zafere çevirebilirdi. Merzifonlunun düşmanları buna fırsat vermemişti ve Mustafa Paşa Belgrat’ta idam edilir.
- asır hem askeri bir gerileme ve bunun getirdiği aşağılık duygusuyla Osmanlı’da Avrupa’ya karşı bir hayranlık ve kendini küçültme kompleksi başlar. Bu asra kadar ilimde de ileri olan Osmanlı, kabuğuna çekiler. Rusların kışkırtması ile Ermeniler, Bulgarlar, Yunanlılar isyana başlar. Avrupa’daki topraklarımız nice şehitler vererek aldığımız medreseler, camiler, kaleler yaparak ihya ettiğimiz bu toprakları, şehirleri bir bir terk etmeye başlarız. Selanik’i tek kurşun atmadan Yunana teslim eden paşalar çıkar.
Suriye’de dördüncü ordu komutanı olan Cemal Paşa, burada Müslüman Arap liderleri, gençleri suçlu-suçsuz idam ederek Arapları Osmanlıya düşman eder.
İngiltere Casus Edward Lawrence’i göndererek bu düşmanlığı körükler. İhanetler zinciri ile Suriye’yi, Filistin’i, Kudüs’ü kaybederiz. Paşaların ihaneti bitmez; 27 Mayıs 1960’ta, 12 Eylül 1980’de 15 Temmuz 2016’da devam eder.
Bir siyasi liderimiz, bir yabancı devlet adamına “Sizin de bir 15 Temmuzunuz olsaydı, bizi anlardınız” diyor. Yabancı devlet adamı herhalde şöyle cevap vermiştir: “Bizde 15 Temmuz olmaz, bizde asker dünyadaki askeri gelişmeleri takip eder, ilim adamı ilimle uğraşır, talebeye öğrenmeye, hocasını da geçmeye çalışır ilmi araştırmalar yapar, sanayici AR-GE ile yeni ürünler, yeni ticaret yolları arar, siyasetçi dünya siyasetini takip eder. Sizde herkes siyaset yapıyor.”
Yüz yılda Geldiğimiz Yer
Bugün ki durumumuzu Prof. Dr. Mahfi Eğilmez şöyle anlatıyor: “Her gün yeni bir faciayla uyanır olduk, kara para aklayıcıları, fon vurguncuları, din tacirleri ülkenin her yanını sardı. Diyanetten futboluna, siyasetten bürokrasiye, eğitimden denetime, yargıya kadar her alanda lime lime dökülen bir yapı var karşımızda. İşin acı tarafı bunun hesabı sorulmuyor.”
YORUMLAR