Avrupa’da modern anlamda belediyecilik 16. yüzyıldan itibaren özellikle İngiltere ve Hollanda’da gelişen sanayi ile başladı. Kırsaldaki kitlelerin kentlere doğru yöneldiği yoğun bir göç dalgası başlamasıyla modern anlamdaki ilk belediyelerin kurulması dönemi başladı.
Osmanlı’da ise padişahın önderliğinde kurmuş olan üçlü iktidar sacayağı yani ilmiyye, kalemiyye ve seyfiyye bürokrasisinde değişen iç ve dış gelişmeler nedeniyle önce küçük rötuşlar yapıldı. Klasik yerel yönetimde şeyden önce yerel amir pozisyonundaki kadı merkezden atanırdı. Aynı zamanda adli yetkilere de sahip olan kadı, vakıfların denetleyicisi olmakla birlikte beledi-mahalli kolluk hizmetlerinin de amiriydi. Vakıflar kentin, hastane, medrese, han, hamam, çeşme, köprü gibi eğitim, kültür, sağlık ve sosyal yardım tesislerini yapıyorlar; meslek kuruluşları olan loncalar çarşı ve pazarların düzen, temizlik ve aydınlatma işlerine bakıyorlardı. Şehirde fiyatlar genel düzeyinin gidişatını düzenleyen, gerektiğinde cezai tedbirler alabilen bir muhtesipler kurulunun bulunduğu ihtisap müessesesi de söz konusuydu. Mahallelerde oturan mahalle halkı da kendi bekçisini seçiyor, mahallenin düzenini, temizliğini ve benzer ortak yerel ihtiyaçlarını karşılıyordu. 1850 yılında Galata-Beyoğlu bölgesinde Altıncı Daire-i Belediye adı altında batılı anlamda ilk belediye kuruldu. İstanbul Şehremaneti koordinasyonu sağlama vazifesi yapmıştır. (İlber Ortaylı, 1990: 63-66).
Altıncı Daire-i Belediye örneğinin tüm İstanbul’a yaygınlaştırılması düşünülmüştür.
İstanbul’da Altıncı Daire uygulaması örnek alınarak 1868 tarihinde Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Nizamname ile Şehremaneti yeniden yapılandırılmış ve İstanbul’un 14 belediye dairesine ayrılması kararlaştırılmıştır. Öngörülen on dört belediyeden ancak Adalar, Yeniköy, Tarabya ve Beykoz olmak üzere dört belediyenin kuruluşu tamamlanabilmiştir (Eryılmaz, 2007:188). Daha sonra İstanbul yirmi daireye ayrılmış ve Altıncı Daire-i Belediye’nin ayrıcalıkları ortadan kaldırılmıştır. Osmanlı’da belediye sayısı hızla artırılsa da işlevsellik açısından tam bir belediye demek doğru değildir.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye, Osmanlı Devleti’nden 389 belediye devralmıştır (Çelik, 1995:593), ancak Cumhuriyete intikal eden bu belediyelerin 20 tanesinde düzenli içme suyu, 4 tanesinde elektrik tesisatı, 17 tanesinde mezbaha, 7 tanesinde spor alanı, 29’unda park ve bahçe,90 tanesinde de düzenli pazaryeri saptanabilmiştir (Bostanoğlu, 1990:79).
24 Nisan 1921 Teşkilatı Esasiye Kanununda lafzı olarak mahalli idarelerden bahsedilmiştir (m.10-23). Ancak cumhuriyetin kuruluş yılları olan bu dönemde Göymene göre (1999:68) , savaşın yol açtığı yıkım ve bulaşıcı hastalıkların boyutları; sermaye birikimi ve yerli girişimciliğin olmayışı ve siyasi sistemi sağlamlaştırma gereksinimi merkeziyetçilik geleneğini daha da kuvvetlendirmiştir.
Belediyeler Yasası 4 Nisan 1930 tarihinde yürürlüğe girdi. Aynı yılın Eylül ve Ekim aylarında gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk çok partili seçime Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) ve yeni kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) katıldı. Bu seçimlerde belediye başkanları, belediye meclis üyeleri arasından ve meclis üyeleri tarafından iki kademeli olarak seçildi.
1961 Anayasası’nın kabulünden sonra 17 Kasım 1963 tarihinde yapılan ilk yerel seçimde belediye başkanlığı seçimleri ilk kez tek dereceli olarak yapıldı ve belediye başkanları doğrudan halk tarafından seçilmeye başlandı.
Her ne kadar, o günden bu yana bazı partili başkanlar, muhaliflere de hizmet verdiklerini unutsalar da bir kent herkesin ortak yaşam alanıdır. Kimse kimseye bir lütufta bulunamaz. Her şey kanunun emrettiği ölçüde olmalı ve gerçekleşmelidir. Harcanan para kamuya aittir ve hizmetler de kamunun ortak malıdır. Alınmış bir yetkiyi kanunlara, örf, adet ve geleneklere aykırı şekilde kullanmak zaten etik değildir.
İyi bir yerel yönetim, toplumun ihtiyaçlarına duyarlı, şeffaf, hesap verebilir, katılımcı ve etkili bir şekilde hizmet sunabilen bir yapıya sahip olmalıdır. İşte iyi bir yerel yönetimin nasıl olması gerektiği ve halka nasıl hizmet vermesi gerektiği konularında bazı temel prensipler:
Katılımcı Yönetim: İyi bir yerel yönetim, halkın görüşlerine ve ihtiyaçlarına saygı gösteren ve bu görüşleri alınan kararlara yansıtan bir katılımcı yaklaşım benimsemelidir. Yerel sakinlerin karar süreçlerine katılmasını teşvik etmelidir.
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Yerel yönetim, faaliyetleri hakkında şeffaf olmalı ve kararları, harcamaları ve politikalarıyla ilgili hesap verebilir olmalıdır. Halkın bu bilgilere kolayca erişebilmesi ve denetleyebilmesi önemlidir.
İhtiyaçların Belirlenmesi ve Önceliklerin Saptanması: Yerel yönetim, toplumun ihtiyaçlarını belirlemeli ve önceliklerini tespit etmelidir. Bu, yerel halkla aktif iletişim ve anketler gibi yöntemlerle gerçekleştirilebilir.
Etkin Kaynak Kullanımı: Yerel yönetim, kaynakları etkili bir şekilde kullanmalı ve hizmetlerin sürdürülebilirliğini sağlamalıdır. Bütçe planlaması ve harcama kontrolü bu noktada kritik öneme sahiptir.
Eğitim ve Bilgilendirme: Halkın yerel yönetim hizmetlerinden en iyi şekilde faydalanabilmesi için eğitim ve bilgilendirme programları düzenlenmelidir. Bu, hizmetlerin nasıl kullanılacağı, hakların neler olduğu ve yerel yönetim ile iletişim kurma yolları gibi konuları içermelidir.
Çevre Koruma ve Sürdürülebilirlik: İyi bir yerel yönetim, çevreyi koruma ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini benimsemelidir. Doğal kaynakların korunması ve gelecek nesillere temiz bir çevre bırakılması önemlidir.
Halka Açık Toplantılar ve Geri Bildirim Mekanizmaları: Yerel yönetim, düzenli olarak halka açık toplantılar düzenlemeli ve geri bildirim mekanizmaları oluşturmalıdır. Bu, halkın endişelerini dile getirebilmesi ve önerilerde bulunabilmesi için fırsatlar sunar.
Çeşitliliği ve Eşitliği Teşvik Etme: İyi bir yerel yönetim, toplumun çeşitli kesimlerine eşit hizmetler sunmalı ve ayrımcılığı önlemelidir.
Kriz ve Acil Durum Yönetimi: Yerel yönetim, acil durumlar ve krizlerde etkili bir şekilde tepki vermelidir. Bu, toplumun güvende olmasını sağlama sorumluluğunu içerir.
Uzun Vadeli Planlama: Yerel yönetim, uzun vadeli stratejiler ve planlar geliştirmeli ve bu planlara bağlı olarak hareket etmelidir. Sadece kısa vadeli kazançlar için değil, geleceği göz önünde bulundurarak hareket etmelidir.
İyi bir yerel yönetim, bu prensipleri benimseyerek, halkın refahını artırabilir ve toplumun daha sağlıklı, güvenli ve sürdürülebilir bir yaşam sürdürebilmesine katkıda bulunabilir.
YORUMLAR