Arkeoloji mesleğine adım attığım ilk günden bugüne değin iki konu dikkatimi çekmiştir. Birincisi Batı’nın Yunan hayranlığı. İkincisi Anadolu kültürünün kendilerinin olduğunu sanan ve sahiplenmeye kalkışan Yunanlılar. Batılılar özellikle Ege Uygarlığını tamamen Yunan Uygarlığı olarak görürler. Onlara göre; Anadolu’daki uygarlıklar Yunan kökenli olup, bu bağlamda Anadolu kıyılarındaki kentler ve bu kentlerde yetişen ünlüler ve yine bu topraklarda kotarılan mitolojik öyküler Yunan uygarlığına aittir. Bunu her yerde görebilirsiniz. Örneğin, yaygın bir site olan Wikipedi’de de böyledir, bilim adamı geçinen Batılıların yazdıkları kitaplarda, yazılarda da böyledir. Ne yazık ki kimi zaman bizdeki bilim cahili insanlar da buna alet oluyorlar. Tüm bunlar bizim sahip olduğumuz kültürel değerlere sahip çıkmamızdan ve bilgisiz olmamızdan kaynaklıdır.
Batının pohpohlamasıyla Yunanlılar büyük bir pervasızlıkla ve aç gözlülükle Anadolu uygarlığına sahip çıkmaktadırlar. Oysa MÖ 5.yüzyılda Anadolu kıyılarında kızlar okula gidiyor, tanrıların işi olduğu sanılan göksel olayları Anadolulu filozoflar bilimsel yollarla açıklıyorlardı. O sırada Atina’nın düzgün bir alfabesi bile yoktu ve kızlar okula gidemiyor, kadınlar tek başlarına sokağa çıkamıyorlardı. Tüm dünyanın tanıdığı Antik Çağın ünlü tarihçileri, coğrafyacıları, ozanları, öykü yazarları, romancıları, filozofları ve doğa bilimcileri, ilk kadın amirali bu topraklarda yetişmiştir. Akıl ve zeka tanrıçası Athena’yı el işinde yenen Batı Anadolulu bir genç kızdır, müzik ve bilicilik tanrısı Apollon’u yenen Dinarlı bir hemşehrimizdir. Batının ve Yunanlıların Klasik Yunan Mitolojisi adını verdikleri ve benim asla kabul etmeyip Klasik Mitoloji olarak adlandırdığım mitolojinin en güzel, en çarpıcı öyküleri Anadolu’da doğanlar, Anadolu ile ilgili olanlardır.
Anadolu’da kurulan Efes, Milet, Priene gibi onlarca kentin hatta İstanbul’un kuruluşu Yunanlı göçmenlere dayandırılır. Oysa Batı Anadolu’da Miletliler Milattan Önce 6. yüzyılın ilk yarısında Bulgaristan, Kırım ve Karadeniz kıyılarında aralarında Sinop, Trabzon, Giresun gibi kentlerin olduğu 98 kentin kurucusu olmuşlardır. Anadolu’nun önemli uygarlıklarından birini kuran Frigler’in Anadolu’ya Yunanistan’dan geldikleri söylenirse de bir söyleme göre bunlar Yunanistan’a Anadolu’dan göçmen gidip sonra anayurtlarına dönen Anadolu halkıdır.
Şimdi çarpıcı bir örnek vereceğim. Mitolojik verilere göre; Dünya’da ilk müzik yarışması 3000 yıl önce Anadolu topraklarında (Dinar’da) yapılmıştır. Frigyalı Marsyas ile müzik ve bilicilik tanrısı Apollon arasındaki bu yarışmayı Marsyas kazandığı halde yarışmayı kaybettiği gerekçesiyle haksız biçimde derisi yüzülerek cezalandırmıştır. Antik yazarların kimileri eserlerinde Marsyas’ın yüzülen derisinin Dinar’da bir mağarada olduğundan söz ederler. Yani bu yarışma Anadolu’da yapılmıştır. Buna Batının da, Yunanlıların da bir sahiplenmesi olamamıştır ama Marsyas’ın kavalına ve müzik dehasına hemen uydurma bir öykü ile sahiplenmeye kalkışmışlardır.
Onlara göre kavalı tanrıça Athena icat etmiştir ve Athena günün birinde kaval çalarken tanrıçalar Hera ile Afrodit Athena’ya yanaklarının şişmesi nedeniyle çirkinleştiğini söyleyip onunla gülüp alay etmeye başladıklarında Athena öfkeyle kavalı fırlatıp atmış. Kaval Yunanistan’daki Olympos Dağı’nda bulunan tanrılar sarayından düşe düşe gelip Dinar’a düşmüş. Nasıl bir tesadüftür ki bu kavalı Marsyas bulmuş ve öyle ünlenmiş. Burada bir parantez açalım. Bununla ilgili batılıların gözünden kaçan bir mitolojik öykü vardır. Bu öyküye göre; Athena Frigyalı Alphaeos adlı bir ustadan flüt çalma dersleri almıştır. Athena nasıl bir akıl zeka tanrıçasıdır ki icat ettiği flütü çalamamış, bir öğreticiye ihtiyaç duymuştur. Yani bu öykü ile kendi kendine çürüyen uydurma, bir yakıştırmadır.
Antik kaynaklarda “Frigya Kavalı” olarak adlandırılan çifte kavalın icatçısı olarak geçen Marsyas, Kelainai/Apameia yani bugün bizim Dinar adını verdiğimiz kentte doğmuş ve orada yaşamıştır. Babası Hyagnis’in de çok iyi bir müzisyen olduğu söylenir. Kardeşi Babys çok güzel kaval çalarmış. İyi bir müzisyen olan ve Atinalılara cenaze alaylarında müzik çalmayı ve ilahi söylemeyi öğreten Olympos ise oğlu ve öğrencisi olarak kabul edilir. Yani Marsyas köklü müzisyen bir aileden gelir. Bu nedenle Marsyas’ın çifte kavalın bulucusu olması gayet normaldir.
Çifte kaval, yan yana bağırsak iplerle bağlanmış iki kavaldan oluşan ve ikisinin aynı anda çalınmasıyla ortaya çıkan bir Anadolu çalgısıdır. 2011 yılında Anadolu Üniversitesi tarafından Frigler’in müzik kültürü ve çifte kaval üzerine bir bilimsel araştırma projesi hazırlanmıştır. “Eski Anadolu’daki Müzik Enstrümanları” konulu bu proje kapsamında önemli bulgular elde edilmiş ve çifte kavalın Anadolu’ya Eskişehir’e ve Frigya’ya özgü bir enstrüman olduğu ortaya konulmuştur. 50 yıl öncesine değin Anadolu’da kullanılan ve bir Orta Anadolu çalgısı olan çifte kaval sonradan tüm Ege’ye ve İtalya’ya değin her yere yayılmıştır. Yunan kültüründe aulos, Roma’da tıbia olarak adlandırılmıştır.
Son söz: Lütfen unutmayın, hep aklınızda bulunsun. 1-Anadolu kültürü Yunan kültürü değildir. 2-Bir gün müzenin birinde! Marsyas’ın kavalının Athena’nın bulduğu kaval olduğunu okursanız inanmayın. Çifte kaval öz be öz bir Anadolu çalgısı olup, icatçısı Marsyas dolayısıyla Frigler’dir.
YORUMLAR