Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Semih Tulay

KARATAŞIN ROMA’YA GİDİŞİ  

Günümüzden 2800 yıl önce Eskişehir-Sivrihisar-Ballıhisar’da kurulan Friglere ait Pessinus antik kenti tanrıça Kybele’nin en önemli tapınım merkezi idi. MÖ IV. yüzyıl antik dönem yazarlarından A. Marcellinus’un bildirdiğine göre; Pessinus kenti adını tanrıçanın sembolü olan siyah renkli bir taşın gökyüzünden düşmesinden ve buna bağlı olarak Grekçe “düşmek” anlamına gelen “peseis” sözcüğünden almıştır. Çünkü Kybele’nin en eski biçimi olarak kabul edilen ve gökten indiği söylenen aslında bir göktaşı yani meteor olan siyah bir taş buradaki tapınakta korunuyor ve ona tanrıça olarak tapınılıyordu. Kökeni MÖ 10.000’ne değin inen ve Anadolu’ya özgü bir tanrıça olan ve yaygın adıyla Kybele, özellikle Friglerin anatanrıçası olup, öteki tanrılardan üstün tutulmuştur. Kybele’nin normal tapınakları yanında çok sayıda açık hava tapınakları, kayalara oyulmuş tapınım yerleri vardır. Bunlar özellikle Eskişehir ve Afyonkarahisar çevresinde yoğunlaşmıştır.

Şimdi gelelim öykümüze: Antik çağın en büyük generallerinden biri olarak kabul edilen, uygulamış olduğu savaş taktikleri askeri akademilerde okutulup savaş alanlarında kullanılan Kartacalı Hannibal Frigya’dan yani Anadolu’dan çok uzaklarda MÖ 216 yılında yapılan Canae Savaşı’nı kazanıp Roma’ya doğru yürüyüşe geçmiş, Roma büyük bir felaketle karşı karşıya kalmıştı. Herkes panik içinde iken tam bu sırada Romalı rahipler eski bilicilik kitaplarından öğrendikleri bir bilgiyi açıkladılar. Onların dediklerine göre; yabancı bir düşman İtalya’ya zorla girdiğinde Roma bu sıkıntıdan ancak ve ancak Anadolu’daki tanrıça Kybele’yi Roma’ya getirmekle kurtulacaktı. Burada sözü edilen Kybele Pessinus’daki “Kara Hanım” olarak tanınan siyah renkli karataş idi.

MÖ 204 yılında karataşın Pessinus’dan Roma’ya getirilmesinde görevli olarak seçilmiş Marcus Valerius Laevinus başkanlığında beş senatörden oluşan heyet büyük ve gösterişli birkaç savaş gemisi ile Anadolu kıyılarına ayakbastılar. Heyettekiler Pergamon’a giderek Roma dostu kral I. Attalos’tan kutsal taşı istediler. Kral onların bu isteklerini yerine getireceği sözünü verdi. Zaten eskiden beri Pergamon kralları Roma ile hep iyi ilişkiler kurmuşlardı. Öyle ki son Pergamon kralı 3. Attalos MÖ 133 yılında ülkesini bir vasiyet ile Roma’ya bırakmıştır. Attalos’un aracılığıyla Pessinus Kybele tapınağındaki rahiplerle yapılan görüşmelerin sonunda rahipler Kybele’nin sembolü olan Karataş’ın Roma’ya götürülmesini kendilerinden de birkaç kişinin orada olması koşuluyla kabul ettiler.

MÖ 204 yılında bu şekilsiz siyah renkli kutsal taş Roma’ya götürülmek üzere Pessinus’daki tapınaktan alınıp Aterneus (İzmir-Dikili) üzerinden yola çıkarıldı.

Uzun süren deniz yolculuğunun sonunda kutsal emaneti taşıyan gemi İtalya’daki Ostia limanına yanaştı ve burada Karataş Tiber Nehri üzerinden Roma’ya götürülmek üzere başka bir tekneye alındı. Ancak tekne Roma Kenti’ne yaklaştığında karaya oturdu ve büyük uğraşlara karşın yerinden kımıldamadı. Bu olayla ilgili olarak başvurulan biliciler tekneyi lekelenmemiş bir kızın kuşağıyla çekmesi ile hareket edeceği bilgisini verdiler. Bunu duyan Romalı birçok genç kız bu onura sahip olabilmek için tekneyi kuşaklarıyla çekmeye çalıştılarsa da hiçbiri başarıya ulaşamadı. O sıralarda Claudio Quinta adındaki genç ve güzel bir rahibe haksız suçlamaya uğrayıp kötü kadın damgası yemişti. O da gelerek öteki kızlar gibi kuşağını tekneye bağladı ve mucizevi bir şekilde herkesin şaşkın bakışları arasında tekneyi kolaylıkla çekti. Böylece hem tekne hem de genç kızın onuru kurtulmuş oldu.

Karaya çıkarılan kutsal emanet Roma için çok önemli olan Palatinus Tepesi’ndeki Victoria Tapınağı’na büyük bir törenle yerleştirildi. Böylelikle Anadolulu büyük bir tanrıça olan Kybele Roma’da en büyük tanrılardan sayılıp Magna Mater “büyük ana” adıyla tapınım görmeye başladı. Tanrıçayı sembolize eden taşın Roma’ya geldiği ve tapınağa konduğu 4 Nisan günü bayram olarak ilan edildi. Kısa bir süre sonra rahiplerin öngörüleri doğru çıktı ve Hannibal yenilerek Kartaca yakılıp yıkıldı. Böylelikle Roma büyük bir felaketten kurtuldu.

Bu arada Roma senatosu Kybele’nin “Ana vatanımdan kaldırılıp götürülmeyi ben kendim istedim. Çünkü artık bundan sonra tüm tanrıların bir araya toplanması gereken bir tek yer vardır. Orası da Roma’dır” sözünü söylediğini bir bildiri ile yayınlayarak aklı sıra karataşın Roma’ya getirilmesini haklı çıkarmaya çalıştılar.

Yine bu taşın Roma’ya getirildiği günlerde halk arasında bir başka söylenti hızla yayılmaya başlamıştı. Güya Roma heyeti Pergamon Kralı Attalos‘tan karataş konusunda yardım istediklerinde Attalos önce buna yanaşmamış.

İşte bu konuşmaların olduğu tam o sırada şiddetli bir deprem meydana gelmiş ve toprağın içinden Kybele’nin “Roma tüm tanrıça ve tanrıların kenti olmaya layıktır!” diyen sesi duyulmuş. Bundan çok korkan kral Romalılara yardım etmeyi kabul etmişmiş. Tam bir Roma düzenbazlığı!

Kybele’nin sembolü karataşın Roma’ya götürülmesi olayı Roma’nın Anadolu’yu ele geçirmesinde ilk adım olmuştur. Böylece Romalılar Anadolu insanının önce inançlarını, sonra göz diktikleri topraklarını çaldılar.

Hannibal’e gelince; Kartaca’da verdiği hizmetlerinden sonra emekli oldu ve yaşamının geri kalan süresini bir devlet adamı olarak ve ardından da yabancı kralların saraylarında gönüllü sürgünde geçirdi. Bitinya Kralı Prusias’ın yanında iken krala kendi adını taşıyan Prusia (bugünkü Bursa) kentini kurmasını öğütlediği ve kentteki ilk içme suyu şebekesini kurduğu kabul edilir.

MÖ 183 ya da 182 yılında 65 yaşında iken Bitinyalı yetkililer tarafından Romalılara teslim edileceğini anlayınca “Romalıları bu kadar korkuya sevk eden bu yaşama son verelim” deyip yüzüğünde taşıdığı zehiri içmek suretiyle bugünkü Gebze yakınlarındaki Libyssa’da intihar ederek yaşamına son verdi. General Hannibal, yaşadığı dönemde bir efsane haline gelmiş ve ölümünden yıllar sonra bile Romalı anneler Hannibal ad Porto “Hannibal kapıda” sözüyle uyumayan çocuklarını korkutmaya devam etmişlerdir.

1935 yılında Atatürk, tarihin büyük komutanlarından biri olan Hannibal’ın mezarının yerinin belirlenmesi için çeşitli kurumları görevlendirdi. Mezar bulunamamış olsa da Atatürk’ün dile getirdiği bu isteğin bir vasiyet olarak sayılarak Gebze’de Tübitak arazisi içinde yer alan Hannibal Tepe’ye 1981 yılında bir anıt yapıldı ve törenle açıldı. Daha sonra, Gebze yerleşkesine su getirme çalışmaları sırasında ortaya çıkan bir mezarın Hannibal’a ait olduğu kabul edilmiştir.

Sonuç olarak, Truvalı Hektor’dan Atatürk’e değin uzanan kahramanlar silsilesinin bir parçası olarak, bu büyük komutan da Anadolu’nun bağrında sonsuz bir uykuya yatmıştır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER