Geçen haftaki “Dinar Sikkelerinde Tufan” adlı yazımda tufan olayından söz ederek bu olayın Apameia-Dinar paraları üzerinde yer aldığını yazmıştım. Apameia sikkeleri üzerinde Nuh ile karısının ve sandık biçimindeki gemi figürlerinin görülmesinden kent halkının yaygın bir şekilde tufan olayını bildikleri ve paraları üzerine koymakla da çok önemsedikleri anlaşılmaktadır. Kimi yazarlar halkın tufan ile ilgili bilgiyi kentte yaşayan Yahudi topluluğu sayesinde öğrendiklerini söylerler ki bence de bu gerçek olabilir. Çünkü tufan Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ın Tekvin bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Batı Anadolu’da ve Dinar yöresinde bugünkü bilimsel verilere göre bir tufan olayı olmamıştır. Yani Frigya bölgesinde tufan olayının olduğuna dair şimdilik herhangi bir arkeolojik buluntu yoktur. Dinar, tufan olayını yaşamamıştır ama tarihte büyük ölçekli depremlerin meydana geldiği bir yer olup, bu nedenle Antik Çağ’da denizlerin ve depremlerin tanrısı olarak bilinen Poseidon’un tapınım gördüğü bir yerdir. Dinar’da depremler yanında büyük sel baskını yaşandığına dair bir söylence vardır.
Söylenceye göre; Dinar’ın Kelainai adıyla Frigya’nın başkenti olduğu yıllarda yönetimde Kral III. Midas bulunuyordu. Kral suları bol, toprakları verimli bu kenti imar ettirerek saraylar, av bahçeleri yaptırıp başkent edinmişti. Kent halkı huzur ve varlık içinde yaşıyorlardı. III. Midas yönetimde iken bir gün şiddetli bir deprem sonucu yer yarılıp sular fışkırmaya başladı. Günlerce sel halinde akan su kenti su altında bıraktı. Umarsız kalan kral sonunda tapınak rahiplerine danıştı. Tapınak rahipleri tanrı sözü olarak kral Midas’a en çok değer verdiği şeyi yarığa atarsa suların kesileceği bilgisini verdiler. Kral Midas suların çıktığı yarığa önce tüm gümüşlerini attı. Sular kesilmeyince bu kez altınlarını attı ama sular yine aynı hızla akmaya devam etti. Bunun üzerine çaresiz kalan Midas sarayındaki tüm değerli eşyalarını yarığa attırdı. Sular yine atmaya devam etti. Bu olayı atının üzerinde izleyen Midas’ın oğlu Ankhoros büyük bir öfke ile atını yarığa doğru sürünce birden bire sular kesildi. Bundan da anlaşıldı ki kralın en çok sevdiği oğludur. Midas yarığın olduğu yere altından bir sunak yaptırdı. Bu söylenceden Dinar’da büyük bir su baskınının meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Dönelim öykümüze; tufan olayının kent sikkeleri üzerinde yer almasının nedeni o zamanki Dinar’da yaşayan Yahudi toplumuna dayandırılırsa da tufan ile ilgili bir Frig söylencesi de vardır. Yani tufan olayının sikkelerde yer aldığı MS 2. ve 3. yüzyıllardan çok daha öncesinde yerli halk Friglerin tufandan bu öykü sayesinde haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Ancak bunun kaynağını şimdilik tam olarak bilmiyoruz.
Söylenceye göre; Kral Nannakos adında üç yüz yıl yaşadığı söylenen çok dindar bir Frig kralı vardı. İleri görüşlü ve bilge bu kral tufan felaketinin olacağını bir şekilde öğrenmişti. Bu nedenle halkını bu büyük felaketten korumak için gece gündüz ağlayarak tanrılara yakarıyor, sürekli dinsel törenler düzenleyerek kurbanlar kesiyor, adaklarda bulunuyordu.
Sonunda korkulan gün geldi çattı ve tufan olayı gerçekleşti. Her taraf suların altında kalmış, tüm canlılar yok olmuştu. Derler ki Nannakos’un gözyaşlarını akıtarak yapmış olduğu yakarışlar baştanrı tarafından kabul olduğu için Nannakos’un ülkesi ve halkı bu felaketten hiç etkilenmediler. Kralın ağlamasıyla ilgili olarak o günlerden kalan “Nannakos’un Gözyaşları” sözü eski bir Anadolu deyimi olarak uzun süre kullanılmıştır.
Nannakos ve tufan ile ilgili bir başka anlatıma göre bir tanrı sözü varmış. Buna göre Kral Nannakos’un öleceği gün büyük bir felaket olacak ve ülkenin tüm halkı yok olacakmış. Nannakos üç yüz yıl yaşamış, öldüğü gün halk hem o öldüğü için hem de sonlarının gelip kendileri de yok olacakları için ağlamaya koyulmuşlar. Kısa bir süre sonra gerçekten tufan olayı olmuş.
Her iki öykü de Anadolu dışındaki çeşitli yerlerdeki arkeolojik bulgularla kanıtlanan tufan olayının Anadolu’da değişik biçimlerde de olsa bilindiğini göstermektedir. Yukarıda anlatılan öykülerin sonunda o günlerden kalan “Nannakos’un Gözyaşları” , “Nannakos’tan önce ve Nannakos’tan sonra” deyimleri uzun yıllar kullanılarak eski Anadolu deyimleri olarak bilinmiş ama günümüzde “unutulan Anadolu deyimleri” arasında yer almışlardır.
Kaynak: A. Semih Tulay, Ege’nin Antik Öyküleri, İlya Yayınevi, 2020 (16. baskı), İzmir
YORUMLAR