Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Onat Kafkas

Orta Doğu

Birçok istikrarsızlık noktasının bulunduğu, kriz ve çatışmaların giderek karmaşıklaştığı bir bölgenin adı olan Orta Doğu’nun büyük tarihi (Kuzey Afrika dahil kültürel ve tarihi kimliği paylaşan ülkeler) her zaman kaotik olaylarla anılagelmiştir. Neden Orta Doğu sorusunun cevabı, tarihsellikte aranmalıdır. Neolitik çağlara kadar gidebilen çatışmalar ardından başlayan dini görüş ayrılıklarının artışıyla daha da körüklenmiştir.

Tarihi süreçte kabilelerin çeşitli nedenlere birbirlerini hunharca katlettikleri bölgeye, sanayi devrimin ardından yerleşmeye başlayan uluslararası güçler algı operasyonlarıyla birlikte at koşturmaya başlamışlar, başarılı olmuşlar, yıkıcı faaliyetlerine bugün de devam etmektedirler.

Bu aktörler, Suriye’nin yıkımı, Irak’ın parçalanması, Mısır ve Libya’daki ayaklanmaların meydana gelmesi, Körfez petrol monarşileri arasındaki rekabeti kızıştırmaları, İran’la gizli-açık ve daha çok karmaşık ilişkilerin yanı sıra, Orta Doğu’yu dünyanın en huzursuz bölgesine çevirmekte ve bunda da başarılı olmaktadır.

Gazze’nin içinde yer aldığı Kenan bölgesi tarihsel olarak Orta Doğu’da bulunan ve günümüzde İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriye gibi ülkeleri içeren bir coğrafi bölgedir. Kenan Bölgesi tarih boyunca birçok önemli olaya tanıklık etmiştir, özellikle de İsrail-Arap çatışması bağlamında.

Orta Doğu’nun günümüzdeki kanayan yarası Filistin topraklarının üç semavi dinin de ortaya çıktığı bölge olması; yine üç semavi dinin de kutsal kabul ettiği Kudüs şehrini içinde bulundurması nedeniyle tarih boyunca çeşitli dinsel mücadelelerin merkezi olmuştur. Özellikle Yahudi ve Filistin halklarının avuç içi kadar bir toprak parçası için verdikleri uzun ve sert mücadelenin gerisinde çok çeşitli nedenlerin yattığı bilinmektedir.

Bu çatışma, bölgedeki toprak anlaşmazlıkları, etnik ve dini farklılıklar, tarihî anıtlar, kutsal yerler ve çeşitli politik faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Kenan Bölgesi, tarih boyunca birçok medeniyetin etkisi altında kalmış bir bölgedir. Bu bölge, tarihsel olarak Filistin olarak da bilinir ve Kudüs gibi kutsal şehirleri İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi büyük dini inançlar için önemli bir merkezdir.

Yaygın toplumsal hoşnutsuzluk, etnik-mezhepsel bölünmelerin istismarı, Cihatçılığın yayılması Orta Doğu’da yaşanan artan karmaşıklığın bazı belirtileri ve aynı zamanda sonuçlarıdır.

Sistemik faktörler Orta Doğu’da ortaya çıkan dinmeyen ve aralıksız çatışmaların dinamiğini oluştursa da bölgenin her zaman çatışma ortamında kalacağı görüşünü benimseyenlerin sayısı, barışın sağlanacağına inanlardan maalesef fazladır.

Orta Doğu krizini sadece kendiliğinden gelişen olaylar olarak yorumlamak yerine, krizleri teorik olarak bir perspektife oturtmaya çalışmak, bölgesel ve devletlerin içi dinamiklerine odaklanarak bakmak ayrıntılı fikir verecektir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1517 yılında bölgeyi kontrolü altına alması ile 200 yıl süren Memluk hâkimiyeti sona ermiştir. Osmanlılar bölgeyi hâkimiyetleri altına almalarının ardından idari olarak dört alt bölgeye bölerek Şam’a bağlamışlardır. Yüzyıllardır ihmal edilmiş ve sefalet içindeki Kudüs ve çevresinde düzen tesis edilmiş, tüm dinlere mensup halklara özgürlük tanınmıştır. Bu ortamın etkisiyle bölgedeki Yahudi varlığı ve kültürü yeniden yeşermiştir.

Bölgede yapılan Yahudi dinsel çalışmaları diasporadaki diğer Yahudilere de gönderilerek kültür birliğinin sağlanmasında etkili olmuştur. 18. yüzyılın sonlarına doğru gerilemekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nda ekonomik koşulların bozulması bölgede olumsuz etkilerini göstermiştir. 19. yüzyılda İngiltere, Fransa ve ABD bölgedeki etkinliklerini artırmaya başlamış, özellikle Hıristiyan misyoner çalışmalar için okullar açılmıştır. Takip eden yıllarda İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve ABD bölgede konsolosluk açmıştır. Bu dönemde bölgede ulaşım ve iletişimle ilgili yatırımlar artmış, sahil kesimiyle Avrupa arasında düzenli deniz ulaştırma seferleri başlamıştır. Süveyş Kanalı’nın açılışıyla (1869) ekonomi canlanmıştır. Bölgeye göçü engellemek maksadıyla Osmanlı yönetimi tarafından kanunlar çıkartılmış, toprak alım/satımı kısıtlanmış, inşaat izni doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır. Bu uygulamalar bölgeye Yahudi göçünü yavaşlatmış olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı’nın çıktığı 1914 yılında bölgedeki Yahudi nüfusun 85 bin olduğu tahmin edilmektedir. Aralık 1917’de İngiliz kuvvetleri bölgeyi ve Kudüs şehrini ele geçirdi.

Standart anlatıma göre, geçtiğimiz yüzyılda Ortadoğu’yu etkisi altına alan gerilim ve çatışmalar, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından İngiliz ve Fransızların bölge haritasının keyfi olarak yeniden çizilmesinden kaynaklanmaktadır.

Modern tarih boyunca, özellikle 20. yüzyılın başlarından itibaren, İsrail ve Arap devletleri arasında toprak talepleri ve siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle çatışmalar yaşanmıştır. İsrail devletinin 1948’de nerdeyse tamamına yakını Filistin topraklarına kurulmasının ardından, Filistin toprakları üzerindeki hak iddiaları nedeniyle İsrail ve Arap ülkeleri arasında bir dizi savaş gerçekleşti.

Bu savaşlar, 1948 Arap-İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı ve 1973 Yom Kippur Savaşı gibi çeşitli olayları içerir. Bu dönemde, toprak talepleri, mülteci sorunu ve Kudüs’ün statüsü gibi konularda anlaşmazlıklar devam etti.

1990’ların sonlarına doğru Oslo Anlaşmaları, İsrail ve Filistin Özerk Yönetimi arasında bir çözüm bulma çabalarını başlattı. Ancak, bölgede hala çatışmalar devam etmekte ve çözüm süreci oldukça karmaşık ve zorlu bir hal almış durumdadır.

Bugün, İsrail ve Filistin arasındaki çatışma devam etmekte olup, bölgedeki siyasi ve toprak anlaşmazlıkları uluslararası düzeyde önemli bir konu olarak devam etmektedir.

İsrail-Arap çatışması, 20. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve I. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, bölgedeki topraklar üzerindeki kontrol hakkında çeşitli iddialar ortaya çıktı. İngiltere’nin bölgedeki etkisi artarken, Filistin toprakları üzerinde Yahudi göçü ve yerleşimi başladı.

1947’de Birleşmiş Milletler (BM), Filistin topraklarını Yahudi ve Arap devletleri arasında bölme kararı aldı. Ancak, bu karar Arap ülkeleri tarafından reddedildi ve İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesiyle büyük bir çatışma başladı. 1948 Arap-İsrail Savaşı, bölgedeki dengeleri değiştirdi ve İsrail, bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürdü.

Bu savaştan sonra, bölgedeki çatışma devam etti. 1967’de Altı Gün Savaşı, İsrail’in Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze Şeridi, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerini ele geçirmesine yol açtı. Bu topraklar, halen devam eden anlaşmazlıkların odak noktasıdır.

1980’lerde başlayan barış süreçleri, Oslo Anlaşmaları gibi gelişmelerle birlikte umut vadetse de bölgedeki çatışma devam etti. Günümüzde, İsrail ile Filistin arasındaki toprak anlaşmazlıkları, yerleşim birimleri, sınırlar, mülteciler ve Kudüs’ün statüsü gibi konularda devam eden görüşmelerde ilerleme kaydedilemedi ve maalesef İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim’den bu yana düzenlediği saldırılarda öldürülen Filistinlilerin sayısının 22 bin 313’e, yaralananların sayısının da 57 bin 296’ya çıktı. Savaşın ne zaman duracağına yönelik hiçbir işaret de şimdilik bulunmuyor.

İsrail-Filistin-Hamas çatışması, tarihi, dini ve bölgesel anlaşmazlıklara dayanan karmaşık ve uzun süredir devam eden jeopolitik bir konudur. Filistinli Müslüman Kardeşler çizgisindeki bir örgüt olan Hamas, özellikle Gazze Şeridi’nde önem kazandı. Hamas ile El Fetih liderliğindeki Filistin Yönetimi arasındaki farklılıklar iç çatışmalara yol açtı ve barış sürecini daha da karmaşık hale getirdi.

Durum son derece karmaşık ve duygusal açıdan yüklü; her iki taraf da köklü pozisyonlara sahip.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER